Bilim eskiden şüphecilik içerirdi...

Varolan durumdan farklı düşünmeye yöneltirdi...

Mevcut durum ve kabullerin başka izahatleri olabileceğini de ortaya koyardı...

Doğu yüzyıllarca ,içinden bu bakış açısı ile onlarca medeniyet ortaya çıkarmıştı...

Batının ise halen daha elle tutulur ortaya koyabildiği bir şey pek yok...

Yobazlığın ve vandallığın en yoğun kendini gösterdiği yer batı olmuş hep...

Ortaçağ ve engizisyon daha dünün batısı...

Endülüs devletinin ve kuzeydoğudan Osmanlı’nın etkileri ile küçük de olsa bir aydınlanma yaşayan batıda bilim , düne kadar dünya yuvarlak diyeni idam ediyordu...

Küçük de olsa yaşanan aydınlanma dedim evet...

Çünkü batı bilim denilince yobazlıkla yeniden özdeşleşmeye başladı...

Bilimi dogmalaştırmaya, yalnız kapitalizmin ve emperyalizmin çıkarlarıyla eşleştirmeye başladı...

Bilimi sorgulanabilirlikten, şüpheden uzak bir bilimselcilik dinine dönüştürmeye çalışıyorlar...

İşlerine geleni bilgi diye ortaya koyup, tartışılmazlık zırhına büründürüyorlar...

Ve...

Kendi sistematikleri içerisinde unvanlandırdıkları ruhbanları ve koşulsuz itaat eden müritleri ile sorgulayanı linç etmeye başlıyorlar...

Yoğun mahalle baskısı kurup, aykırı düşünceleri engelliyorlar...

İşlerine gelmeyen her bilgi büyük linç yiyor...

Ne zaman ki...

Güneş balçıkla sıvanamayacak hale geliyor , o bilimsel bilgi dogması yerle bir oluyor.

Ancak bu yöntemden vazgeçmelerini sağlamıyor...

Vizyon özgürlüğüne asla izin vermiyorlar...

Nice örnekleri var...

Oksijen olmadan yaşam ve canlı olmaz dogması vardı... Bütün bilgi bunun üzerine inşa ediliyordu... Oksiyene ihtiyaç duymayan anaerobik yaşam formları bu bilgiyi yerle bir etti...

Milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızları gözleyen bilim güneş sistemindeki 9. gezegeni hala göremese de 2016 da ancak kuramsal olarak varlığını kabul etti...

Bir organizmanın temel atomu karbon idi bir zamanlar ve organik kimyanın adı karbon bileşikleri kimyası idi. Bugün karbon içermeyen yaşam formlarının bulunuşu dünün bir dogma bilgisini daha yok etti...

Midenin asit ortamında hiçbir mikroorganizma yaşayamaz dogması yıkıldı da, milyonlarca insan mide ameliyatı ile midesinin alınmasından kurtuldu...

O kadar çok örnek var ki...

Termik santrallerin çok zararlı olduğu bilgisi mesela...

Aksine kimse ses çıkartamıyor...

Unvanlı ruhbanlar hemen lince başlıyor, sonra bütün mahalle...

Alpu’daki kurulacak santral...

Şimdilik askıda...

Bir süredir işim gereği Göynük’e düzenli gidip geliyorum.

Geçen sonbahardan beri...

Orada yeni sistem filtreli bir termik santral var. İşim de zaten bununla alakalı...

Üç mevsimdir düzenli gidip etrafı gözlüyorum...

Tamamen açık havada bacadan çıkanın su buharı olduğu çıplak göz ile bile anlaşılabiliyor....

Çatıların kiremitleri orijinal kiremit renginde...

Yakınlardaki ağaçların, bitkilerin üzerine çökmüş hiçbir kalıntı gözlenmiyor...

Nefes alırken hissettiğin hiç bir tat, koku yok...

Hava berrak, pussuz...

Halbuki ...

Eskişehir’de iki çimento fabrikası var mesela...

Beş kilometre yarıçapında kiremit rengi çatı göremezsiniz...

Yanıbaşından geçerken ağır bir koku ve genzinize dolan tortu hissedersiniz...

Etraftaki herşey siyah beyaz resim gibi, çimento rengine dönmüştür...

Ya da organizede bir sunta fabrikası...

Bacasından çıkanın buhar olmadığı sarı renginden ve havada kaybolamayışından  bellidir...

Üstelik o gün akşama kadar arabanızın üzerinde biriken aynı pis sarımsı renk tortu ve toz tabakası da cabası...

Üstelik organizeden çıkan bu tortu gökmeydana kadar iner...

Çevreci duyarı kasan muhitlerden iki kelam duymuşluğumuz yok bu konularda...

Ama Alpu'ya planlanan termik santralin daha ortada yokken düşmanı çok... Santrale karşı isen çevreci ve bilimselsin...
Değilsen... Bu işten çıkarın var...

Hadi oradan, akılsız bilimselcilik yobazı sen de...

Önce varolan ile ilgili iki hareketini görelim de esas senin çıkar ilişkin olmadığını bir anlayalım...

Bir de...

Benim gördüğüm modern filtreli termik santral senin geçen yüzyıldan kalan güya bilimsel dogmalarınla hiç örtüşmüyor...

Onu ne yapacağız...

Kandırılıyorsun hem de üstüne bir de dalga geçiyorlar senle...

Nasıl mı?

Bilimsel zarfına koydukları her martavalı sorgusuz sualsiz yutuyorsun ya bilimsellik adına...

Hem kandırıyorlar, hem gülüyorlar sana...

Emin ol...