Bırakın yaşamayı, tarihin içinden geçtiğimiz şu günlerde o kadar çok bilgi bombardımanına tutuluyoruz ki, şaşırmamak, hangi kaynağı takip edeceğimiz konusunda şüphe duymamak elde değil…
Ben, sadece bugünlerde değil, normal zamanlarda da yaşadığımız dünyada olup biteni ziyadesiyle iyi ve yerinde değerlendirdiğini düşündüğüm bir hocam ile bu konuları konuştum. Tabii ki sohbetimizden birkaç not çıkardım…
Birçoğunuzun zaten bildiğini, fark ettiğini düşündüğüm tespitleri sizler için kısaca özetlemek istedim:
* İnsan ölümlü bir varlık…
* Çin’de her gün 25 bin kişi ölüyor. Almanya’da 2 bin 500, Türkiye’de bin 150, dünyada 137 bin kişi yaşama veda ediyor. COVID-19 virüsüyle mücadele ederken Çin’in ölüm hızı azaldı…
* Bu virüsün amacı insanları öldürmek değil anladığım kadarıyla, korku ve tedhişle köşeye sıkıştırmak ki, amacına ulaştı.
* Türkiye’de salgın hastalık olduğu doğru, ama 2019 Ekim ayından 2020 Mart ayına kadar 20 milyon insan başka bir virüs türüne zaten yakalandı: Evet, bizim grip dediğimiz influenza…
* Her şey bizim elimizde. Ellerimizi, ağzımıza, burnumuza ve gözümüze sürmezsek veya sürekli temiz tutarsak zaten sorun olmaz…
* Salgın tedbirle önlenir, ama korku tedbirin önünü alır ve suçlu arar. COVID-19 ile amaçlanan da budur: Korku ve tedhiş…
* Amaç, akıllıca tedbir almak yerine korkuyla sosyal yapıyı bozmak.
* Virüs bulaşan bin kişiden 800’ü hissetmiyor bile. Kalan 200 kişinin 20’si ağır hasta oluyor ki, bunlar da 60 yaş üstü. Bu 20 kişiden biri ölüyor. Dünyadaki istatistikler ağırlaşan kişilerin sayısı…
* Oysa virüs korkusu her bin kişiden 800’ünü çaresiz bırakıyor ve asıl tehlike de bu…
Değerli hocam ile yaptığım sohbetten çıkardığım notlar bunlar…
Daha önce de söyledim ya, bugünlerde tarihi yaşamıyoruz, adeta içinden geçiyoruz…
Yaşadığımız bugünler emin olun, daha önce yaşadığımız darbeler, herkesin dikkatini üstüne toplayan büyük spor karşılaşmaları, hepimizi endişeye gark eden deprem ya da doğal felaketlerden farklı…
Şu anda tamamen “astarı, yüzünden pahalı” durumunu yaşıyoruz adeta…
“Tedbir alınmazsa ne kadar büyük bir felaket olacağını” bilememekle korkutularak, yeni dünya düzeninin denemesi yapılıyor sanki…
Bizlerin, şahsi olarak tedbirli olmasından bahsetmiyorum, bütün dünya devletlerinin bazen isteyerek bazen de mecbur bırakılarak aldıkları tedbirlerin tam bir ‘içe doğru sinme’ olduğunu anlatmaya çalışıyorum…
Böyle günlerde farklı düşünemez, farklı davranamazsınız. Herkese “evde kalın” denilirken, siz, “Olmaz ben dışarı çıkacağım” diyemezsiniz. Herkes evde kalırken, ‘evde kalma’ eylemine direnmek ve dışarıya çıkmak doğru değil tabii ki; ben, alınan tedbirlere uymamaktan değil, alınan tedbir seçeneklerinin gerekliliğini ya da seviyesini tartışmaktan bahsediyorum…
Ufak bir örnek vereyim, Gezi olayları yaşanırken sokaklara çıkan kişilerden bazıları, şimdilerde “Gezi olaylarının aslında planlı bir sivil darbe girişimi” olduğunu söylüyor. Bazen yaşadığımız olaylar bizi o kadar içine alır ki, yaşarken farklı, ardından farklı düşünebiliriz…
Dünyanın ve içinde olduğumuz için bizlerin nereye götürüldüğünü sezmeye çalışıp değerlendirmek tabii ki gerek şart ve maalesef böyle süreçlerin içinde bazen, kronik muhalif kişilerin, neye ve kime muhalefet yapması gerektiğini karıştırarak aldığı hal de hem ironi dolu hem de üzüntü verici…
Örnek mi?
İki küçük örnek vereyim…
“Sokağa çıkma yasağı ilan etmek için daha kaç kişinin ölmesini bekliyorsunuz” cümlesini sosyal medya hesabından paylaşanların, bu paylaşımlarını işyerlerindeki koltuklarından yapması müthiş bir ironi barındırıyor kanımca…
“Hastaların hangi şehirlerde olduğu açıklansın” ya da “Benim şehrimde virüsten ölen var mı” diye paylaşım yapanların, “Senin şehrinde virüs nedeniyle ölen biri olduğunda ne yapacaksın?” sorusunun yanıtsız bırakılması…
Bunlar sadece iki küçük örnek.
Bir şey deneniyor…
Aslında bir şey yapılıyor…
İnsanların sokağa çıkması, seyahat etmesi, sosyalleşmesi, beraberce ibadet etmesi devletler için çok büyük maliyetli faaliyetler…
Belki bunların maliyetini hesaplamak gibi ‘küçük’ bir işin peşinde birileri; belki de biraz önce düşüncelerini aktardığım hocamın da söylediği gibi, insanların ne kadar korkutulabilineceğinin ölçümünü yapmak kadar ‘büyük’ bir işin peşinde diğerleri…
Ne olursa olsun…
Kişisel tedbirimizi alıp yaşadığımız topluma ‘sadık’ kalacak ve bizim üstümüzden neyi ‘test’ ettiklerini öğrenmek için bekleyeceğiz…