Cemalettin SARAR
 “ Yaşam Savaşının Kahramanı”

Zoru seçti o, başarmayı… Yüreği kanarken bile yaşama sıkı sıkı tutundu; zor durumda kaldığında dualara sığındı. 
 Her şeye rağmen pes etmedi hiç.


“Nefesim kesilene kadar çalışacağım, başaracağım her şeye rağmen…” diye yola çıktı Cemalettin Sarar ve her şeye rağmen başardı. 
 Ama nasıl?


Eskişehir’ de bir çocuk, her sabah, babasının bayat pazarındaki dükkânına gider; kumaş toplarının arasına yatar, kumaş kokusunu içine çeker ve hayaller kurardı.

Onun başarı yolcuğu Eskişehir’de “Bayat Pazarında” babasıyla birlikte başladı.


“Bayat pazarında başladım. Okula gitmeden evvel kumaş toplarında yuvarlanır, Kumaşlarla haşır neşir olurdum. Ondan sonra böyle, mücadele mücadele bu duruma geldik. “ 
Mücadelemiz böyle başladı ve devam ediyor. 

Küçücük bir dükkândan kocaman bir fabrikaya…

12 metrekare dükkândan buralara geldik…

O küçücük yaşınıza rağmen büyük düşünür, büyük hayaller kurardınız… Hayallerinizden söz eder misiniz?

 İlkokuldaydım henüz, her sabah babamdan önce giderdim dükkâna, açardım dükkânın kapısını ve dua ederdim: 
“Allah’ım bugün inşallah, 100 liralık iş yapalım,500 liralık iş yapalım,1000 liralık iş yapalım.” diye.
Hep başarmayla, kazanmayla ilgiliydi hayalleri daha o yaştaki Cemalettin‘in.

Hep aynı şeyleri, kazanmayı, düşünüyordum.  
Nane şekeri,ciklet,ayran , gazoz sattım garajlarda, otoparkta, trenlerde .

Nasıl satardınız ürünlerinizi?

Bağırırdım: 
“ Nane şekeri, nane şekeriiiiiii, 32 dişe keman çaldırır.”derdim. (Bağırırken, ilgi çekerdi bu sözler ve kişiler satın alırdı.)

 Yaz aylarında da buz gibi gazoz satardım. Böyle, böyle bugünlere geldik.

Çocuk yaşta nane şekeri, ciklet, ayran, gazoz sattınız garajlarda, otoparkta, trenlerde. O satışlar size ticaret tecrübesi olmuş mudur?


Olmaz olur mu hiç. O satışlar önce cesareti öğretti, sonra kendime güven duymamı sağladı. Para kazanmanın tadını aldım, kazanmanın zevkine vardım. Ticaret yapmayı deneyerek öğrendim.

Size bir örnek anlatayım:

”196 lira para biriktirdim. 5. sınıftaydım. Karşıki dükkân sahibinin oğluyla İsmail’le konuştum. (Arkadaşım İsmail Sarlak. Karşılıklı mağazaları var babalarımızın. Bizim değil mağazalar babalarımızın.)
Arkadaşım gel dedim, seninle ortak olalım.  Benim 196 lira param var. O da para koydu, Halk Bankasından çekti ve verdi babası. Ondan sonra İstanbul’a gittik, bayramda satmak için mal almaya… 20 sandık mal aldık o yaşta, dile kolay 20 sandık. 
Öyle çok mal almışız ki, ilk bayram yatırdığımız parayı çıkardık. İkinci bayram 300 lir kazandık, tamamen gelirdi, kazançtı, alın teriydi, emekti bu kazandığımız.
Bu arada ilkokul bitti, ortaokula başlayacağımız dönemde, arkadaşıma ortaklık teklif ettim. Ona açık açık :“Gel dedim arkadaşım, seninle ortak olalım. “
Ve iki ortak mal almaya gittik, İstanbul’a. Top, ciklet, nane şekeri, gazoz aldık… Kısaca aklımıza yatan her şeyi aldık. Bayram yerinde satacaktık aldığımız malı. Ramazan bayramı biliyorsunuz 3 gün. Biz de bayram boyunca satışa gittik ve 3 günde mallara verdiğimiz parayı çıkardık.Kâr ettikten sonra da epey mal kaldı elimizde.

Bir sonraki bayram, Kurban Bayramında, satışa devam etmeye karar verdik ve kalan malları ambara gönderdik.

Kurban bayramında yine açtık sergimizi ve 4 gün bayram boyu satış yaptık. Yine elimizde mal kaldı. Üzerine 15 sandık daha mal aldık bir sonraki yıl bayramda tekrar satışa çıktık bayram yerine. İki yıl satışa çıktıktan sonra 3. Yıl arkadaşıma yeter artık dedim, orta ikinci sınıfa geçtik, bundan sonra dışarıda satış yapmayalım, dükkânlarımızda oturalım dedim. Arkadaşım da kabul etti. 

Daha büyük işlere mi imza atacaktınız?

Bayram yerinde yaptığımız satışlardan epey zevk aldık; çünkü kazanmayı, kâr etmeyi öğrendik. Bundan sonra daha büyük işler yapmaktı amacım. Aldığımız karar doğrultusunda dükkâna gidiyorduk artık. Dükkânlarda mal satmaya başladık. Ramazanlarda biz açtık dükkânı. Hafızlara, mukabele okuyanlara mal satardık. 

Ne satıyordunuz dükkânda?

Elbise, ceket, pantolon... Ondan sonra ikimiz de karşılıklı mağazalarımızda satışa başladık. İlk satışlarımız yine Ramazan Bayramındaydı. 

Kurban Bayramında yine başladık, İsmail Sarlak ve ben kendi dükkânlarımızda satışa. 
Bir gün, namazımızı kılar kılmaz camiden çıktık,  doğru mağazaya dükkânlarımızı açtık. Baktık kurbancılar geliyor. Kurban satanlar da Emirdağlı. 

Elbise sattık onlara, çobanlara. Ağa gelirdi, cebinden çıkartırdı böyle sayardı paraları.Kurban satıcısı Emirdağlıydı. Ayağında çarıkla gelirdi adam.”  20 kişi var bende, şu 20 kişiyi giydir bakalım.” derdi. 20 tane çobanı giydirirdim. 
Bazıları da karşımızdaki dükkâna, İsmaillerin dükkânına giderdi. İsmail’ de aynı benim yaptığım gibi, müşterilerini giydirirdi.

İsmail’le kıskanır mıydınız birbirinizi?

Kıskançlık nedir bilmezdik biz. Kıskanmazdık birbirimizi. Akşam oldumu birleşirdik. 

Hangimiz sattı derdik. Hangimiz daha çok sattı,derdik. Kim daha çok satış yaptıysa onun adına gururlanırdık. Satışla ilgili sohbetler yapardık.
Bu arada ben lise son sınıfa gelmiştim.
Liseyi bitirdikten sonra, mağazaya gitmeye başladım. Kafamda hep daha çok nasıl kazanabiliriz düşüncesiyle yatar; aynı düşünceyle de uyanırdım. İmalata yönelelim dedim, babama, babamın da aklına yatmış olmalı ki, imalata yöneldik. 

Babamın küçük çapta bir imalat atölyesi vardı, imalatı büyüttük, ben de ona yardımcı oldum. 

İsmail’ le her konuda aynı davranışta bulunurduk; ama onlar bu konuda bizi izlemedi, imalatı büyütmediler. 

İmalat büyüyünce ben pazarlara çıkmaya başladım. Köy pazarlarına, panayırlara… Kazalardaki pazarlara. Mesela Mihallıççık, Çifteler, Bozüyük pazarlarına gider; o pazarlarda mal satardım.

Babanızın fikri miydi, pazarda mal satmak? 


Pazara çıkıp mal satmak tamamen benim fikrimdi.

Babam, bu konularda fikir yürütmezdi. O kendi sistemini kurmuştu ve mutluydu.
Hatta babam şöyle derdi:”Pazara çıkan, seyyar satıcılık yapan adamın evi barkı olmaz. Mutfağı olmaz. Lokantacıya çalışırsın, otele çalışırsın .”

Babamın aksine pazarda, panayırda daha çok mal satacağıma, kazancımın daha çok olacağına inanıyordum. Ancak, onun söylediklerini de göz ardı etmemeliydim.

Ben ne yaptım, otele para vermemek için arabada yattım. Bedford 3,5 tonluk araba onun içinde yattım.. 60 bin liraya aldım o arabayı. Arabayı ev yaparak, otel masrafından kurtulmuş oldum. Onun içinde yattım. 

İkinci sorun olarak  “ lokantacıya çalışmak” demişti babam, sırada bu konuyu çözmek vardı ve çözdük. 

Nasıl mı? Yemeği kendimiz pişirerek... Pazardan sebze alırdık, et alırdık ve yemek yapardık arabada. 
Et alır, kavurma yapardık. Bazen lokantalarda da yerdik. İş yoğun olduğu zaman lokantaya götürürdüm çocukları.
İş olmadığı zaman pazardan aldıklarımızı pişirir ve çocuklarla birlikte yerdik. 

Satış için köye gittiğimizde, köylü hanımlar bize yemek getirirdi.3 kişiysek 3, 4 kişiysek 4 çatal, 4 kaşık koyar getirirlerdi yemeği. Bu derece duyarlı, bu derece insan sevgisiyle dolu… Bazen de muhtarlar getirirdi yemek.


Kısaca “Köylü çok efendidir, cömerttir. Köylü bu milletin efendisidir.“

Pazara çıkma fikrimi de başarıyla uygulamıştım, babamın söylediklerini dikkate alarak. 
1 milyon 100 bin, 1 milyon 200 bin liralık iş yapıyordum pazarlarda. Dükkânda yapamıyorduk o işleri ve bu kadar da kazanamıyorduk.

Baba dedim, imalatı daha da büyütelim. Ve büyütme kararı aldık.

 Eskişehir’ de Asarcıklı Caddesinde bir yer tuttuk, Kafadar Sokakta. Sonra bir yer aldık Asarcıklı Caddesinde, sonra bir yer daha aldık. İşlerimiz çok iyi gidiyordu. Büyüdük büyüdükçe büyüdük. 82 senesinde artık oradaki yerlere sığamaz olduk.

Hep Cenabı Allah’ a yalvarırdım, dualar ederdim, başarılı olmak için.
Sabah akşam 21 defa Bismillahirrahmanirrahım, 21 defa La ihale illahlah, 21 defa Allahümmesalli ala seyyidina Muhammed derdim.Her gün bu duaları okurdum; bugün de hala aynı duaları okuyorum. 

Babama :”Ben, pazarcılık yapmayacağım artık.” Dedim ve pazarcılıktan vazgeçtim.

Akabinde, önce Ankara’ya toptan mal satmaya başladık.  Sonra, İzmir, Trabzon.. 


İşlerimiz gitgide büyüyordu, kabımıza sığamaz olmuştuk.
 
Çözüm arıyordum zihnimde sürekli. Allah’tan bize yol göstermesi için dualar ederdim.  Kafamın içinde yeni bir yol çizmiştim, bu fikir başarılı olur dedim ve babama, organize sanayiden yer alma fikrimi söyledim

 Yıl1981,  organize sanayi bölgesine gittim. İbrahim Şendikçiler adlı bir müdür vardı.  Müdüre : “Biz bu bölgeden yer istiyoruz, bize en güzel yeri vereceksin dedim. “ Tamam, oğlum, dedi. Sohbet sırasında babamın çocukluk arkadaşı olduğunu öğrendim İbrahim Şendikçiler’in. Daha bir sıcak davrandı ondan sonra bana karşı… Allah rahmet eylesin hepsi öldü. Mekânları cennet olsun.

Yer aldık ve 83’te inşaata başladık. Planlar, projeler çizildi. 

İnşaatın başında siz mi duruyordunuz, babanız mı? O zaman evlenmiş miydiniz?


İnşaatın başında da ben duruyordum. Hala bekârdım.

1983 yılının birinci ayının 16’sında babamı kaybettik.

 Rahmetli babam, vefatından önce 3 kardeş hepimizi bir araya getirdi. Oğullarım:”Birlik beraberliğinizi sakın bozmayın, birbirinize sıkı sıkı sarılın. Aman evlatlarım kimsenin hakkını yemeyin. Kimseye borçlanmayın. Kimseye borçlu kalmayın.” dedi.

 Biz de evlatlar olarak, babamıza söz verdik.
 


Her şey yolunda giderken babamızı, pirimizi Abdurrahman SARAR’ı kaybettik

“Cemalettin, en büyük çocuk benim. Celalettin iki numara, üç numara da var Sabahattin. Birlik beraberlik dedik, dedik ve CCS’yi kurduk. 

Her şey yolunda giderken babamızı, pirimizi Abdurrahman SARAR’ı kaybettik.

Günlerden Pazar, babamın cenazesi var…  Nasıl kış biliyor musunuz, her taraf kar, buz.  Odunpazarına çıkamazsın, o kadar kötü yollar.  Hele ki mezarlığa çıkmak imkânsız…

Bir mucize gerçekleşti o gün… Allah tarafından bir güneş açtı.O gün babama dua ederken dedim ki, sen çok iyi bir baba oldun bize, rehber oldun, yol gösterdin. 
Mezarlığa rahatça gidebildik, mucize güneş sayesinde ve babam için son vazifemizi yaptık. “

Çok akıllıymış babanız, sizleri iyi yetiştirmiş. “Nur içinde yatsın”. Çünkü aile şirketlerinin çoğu, ebeveynlerinden sonra parçalanıyor.

Beraber yürüdük bu yollarda…
Sağ olsun kardeşlerim, ağabey olarak dinlediler beni.
83 senesi acılı ama verimli geçti.
Fabrikanın yapımını aksatmadık hiç.
 84 senesinde fabrikayı bitirdik ve 85’in başında fabrikaya geçtik. 

Rahmetli Süleyman Demirel, fabrikaların açılışında bizi yalnız bırakmadı, mekânı cennet olsun.
Her şey güzel oldu bizim için.
 Eski atölye çalışıyor, burası çalışıyor, fabrika çalışıyor. Mücadele, mücadele derken dünya markası olmayı başardık. 

Dünyaya mal satmaya başladık. 
Hugo boos markası ile çalışmaya başladık. Ardından birçok dünya markasıyla daha işbirliğimiz oldu. 
Ondan sonra garajı”Eski Otogarı”  aldım.

Yılmaz Büyükerşen sağ olsun, dedim abi, otogar satılıkmış. O da bana, alabilirsen, gücün varsa al, dedi. Ben de tamam dedim ve aldım.

Sümerbank satılıkmış, Sümerbank’ı aldım.

Eskişehir Sümerbank. Burada 1500 kişi çalışıyor. Böyle, mücadelemücadele; bunları aldık, yaptık, ürettik, sattık. 
Dünyaya mal sattık. 
Dünyada mağazalar açtık. 
Almanya’da 15 tane mağaza açtık. 
Avrupa’da 16- 17 tane mağaza açtık.

Sivil toplum çalışmalarım da oldu:

ETO Başkanlığı,
TOBB Yüksek Koordinasyon Kurulu Üyeliği,
İstanbul Tekstil-Konfeksiyon İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği,
Uludağ İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği,
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Üyeliği,
Birleşmiş Markalar Derneği Üyeliği,
Atletizm Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği
Ticaret Odasının öyküsünü anlatayım size:

“Ticaret Odasının başkanlığını aldım. Bir dönem yapacağım dedim. 2005 de aldım. Bir dönem yaptım ve başında söylediğim gibi dönem sonda bıraktım. Arkadaşlar ısrar etti. Bir daha yap dediler; ancak kararımdan vazgeçmedim.

Ben o zaman 66 dönüm bir yer aldım. Planları çizdirdim. Projeleri çizdirdim; ama maalesef, benden sonra gelen başkan bunu yapmadı. Metin Güler yaptı, Metin başkan yaptı.
Ticaret odasına başkan olmaktaki amacım ağabeylik, önderlik yapmaktı. Bir dönem yapıp bırakmaktaki amacım da gençlere yol açmaktı, isterim ki gençler başkan olsun.

Fabrikayı birlikte dolaştık, yenilikçi bir sistem var. Bu sistemi nasıl oluşturdunuz?


“Yenilikçi sistemi nasıl mı kuruyoruz. 4- 5 kişi var bizde beyin takımı. 
Onlarla konuşuyoruz, tartışıyoruz, eksiklileri, ihtiyaçları belirliyoruz önce. Sonra beyin takımı tarafından projelendiriliyor. Başlarındada ben ve kardeşlerim. İhtiyaca göre de iyileştirmelere birlikte kar veriyoruz.

Sadece tekstil değil, başka işlerinizde var. Araba sektöründe de varsınız…

Toyota var Renault var. 
Sabancı ile dosttuk. Sakıp Sabancı,( ahmetli, toprağı bol olsun…) benim dostum oldu, abim oldu.


Ondan neler öğrendiniz?

Ondan hayatı öğrendim.  Sakıp Bey 1985 yılında Eskişehir Sanayi Odasına geldiğinde takım elbise hediye ettim.

1992 yılında Sakıp Bey Toyota bayiliğini bize verdi. 
Farklı sektörlere dağılmanın zorluğu oluyor mu sizler için?

Elbette zorlu, farklı alan, farklı ihtiyaçlar, farklı sorunlar. Ayrı ayrı, mücadele ediyoruz. Her bölümün beyin takımını kurduk; ama başlarında kardeşlerim ve ben…

Bu­gün Sa­rar Şir­ket­ler Gru­bu bün­ye­sin­de yurt için­de Sa­rar Gi­yim Teks­til Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş., CCS Gi­yim Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş., Sa­rar Bü­yük Ma­ğa­za­cı­lık Ti­ca­ret A.Ş., Sa­rar Oto­mo­tiv Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş., Oto­sar Oto­mo­tiv Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş. gibi birçok kuruluşumuz var.

Pandemi sizi de etkiledi mi?

Pandemi global anlamda tüm sektörleri etkilediği gibi bizleri de  etkiledi. 

Sizce, nasıl toparlanırız?

Pes etmek yok, vazgeçmek yok… Olacak, toparlanacağız, çalışacağız, mücadele edeceğiz. İnşallah toparlayacağız, inanırsak ve çalışırsak mutlaka olur.

Başarılı her erkeğin arkasında onu destekleyen bir kadın vardır derler, doğru mudur? Zehra Hanımın sizin başarınızdaki yeri nedir?

Zehra Hanımın başarılı olmamda katkıları büyük... Allah razı olsun ondan. Her zaman destek oldu. Köstek olmadı. Sağ olsun, eksik olmasın iyiyiz.

Pek çok ödül aldınız. Hak ettiniz tabii ki.


O ödülleri alırken neler hissettiniz, ilk aldığınız ödül neydi?

“Bu ödülleri alırken tabi gururlandım. Kardeşlerim de gururlandı. Birlikte aldık bu ödülleri ve ailece gururlandık.  Türkiye Cumhuriyeti gururlandı. 

İlk aldığımız ödül, vergi birinciliğiydi.

 Ailece hem gururlandık hem de çok sevindik.
“2001 yılı Ekonomist Dergisi ‘Yılın İş Adamı’,
2002 yılı İstanbul İşletme Fakültesi ‘Yılın İş Adamı’,
2003 yılı Dünya Gazetesi ‘Yılın Girişimcileri’
2004 yılı ‘Turquality Ödülü’
2004 yılı ‘Tüketici 2004 Kalite Ödülü’
2007 yılı [Türk standartları Enstitüsü] tekstil dalında altın marka ödülü “aldınız.


Babanızın öğütleri, rehberliği sizleri bu noktalara getirdi; siz de gençlerin ağabeyleri olarak onlara neler söyleyeceksiniz? 


Gençlerin çok çalışması lazım… Azimli olması, duyarlı olması lazım… 

Her işi yap, maharet kazan, oku. Oku kardeşim, oku. Okumak gayet güzel bir şey…  Hangi işi yaparsan yap, kendini geliştirmek için oku.
 Ben başından itibaren kendimi hep geliştirdim, araştırdım, öğrendim, uyguladım; yoksa nasıl dünya markası olurduk.

Gençlerimize örnek olabildiysem ne mutlu bana…


Her sabah, fabrikaya geldiğinizde, masaları dolaşır ve herkese” Nasılsınız?” diye sorarmışsınız. Bunun yararını gördünüz mü?

Sevgi, içimdeki sevgi bu… Benim içimdeki insan sevgisinden geliyor. Sabahları tek tek masaları dolaşır, onların halini hatırını sorarım. Onlara sarılırım, sevgimi göstermeye çalışırım.


Annem babam, dedelerim büyük babalarım çok iyi insanlardı. Anneannem, babaannem… Onlardan Allah razı olsun. Beni yetiştirdiler. Hayata tutundum. Allaha şükürler olsun hiçbir derdimiz yok. Okuduk. 

 
Şükürler olsun ki, fabrikada pek çok evladım var.


Evladım diye sarıldığım, sevincini üzüntüsünü paylaştığım 5 bin kişi var… Allaha şükürler olsun. Onlarla gurur duyuyorum. Bunların %75’i kadın.
Kadınlar çok çalışkan, çok gururlu,  çok onurlu.

Evlatlara sahip çıkmak lazım… Anneler, babalar sevgisini göstermeli. Benim babam rahmetli otoriter biriydi. 

Sevgisini gösteremezdi. Bir yere gideceğimizde ya da bir şey istediğimizde babama söyleyemezdik, anneme söylerdik, annem izin alırdı babamdan. Mesela bugün sinemaya gideceğiz, anneme söylerdik, annem de tamam yavrum babanıza söyleyeyim derdi ve babamdan bizim için izin alırdı. Annem aracı olurdu her konuda; çünkü babamdan korkardık.

Bu kadar otoritenin yanlış olduğunu düşünüyorum, sevgisini göstermeli babalar.

Yeni nesil de sevgi gösterme konusunda biraz abarttı sanıyorum. Bazen bakıyorum da her şeye çocuklar karar veriyor. Bu da yanlış diye düşünüyorum. Kararında olmalı her şey…


Napolyon, savaşı kazanmak için 3 şey gerekli diyor ve sayıyor: para parapara… 
Sakıp Sabancı, başarılı olmak için 3 şey gerekli diyor ve sayıyor: çalışmak, çalışmak, çalışmak…
Size: “ Başarı için gereken 3 şey nedir?” diye sorsam ne derdiniz?
Çalış, sabret, vazgeçme…

Değerleriniz nelerdir?

Çalışmak, çok sevap… Sonra okumak…

Memlekete, devlete, millete, beşeriyete faydalı olmak için çalışmak… Babam da bize bunu vasiyet etti. 
“Memlekete, devlete, millete, beşeriyete faydalı olun.” derdi bize, bizi böyle yetiştirdi.”
Ben de devletimi çok seviyorum. Milletimi çok seviyorum.
Çağı yakalamak, gelişmeleri takip etmek:
“Yurtdışından gelen malların nasıl dikildiğini inceledik, kendimizi ve çalışanlarımızı yetiştirdik. 
Yurtdışına ilk işimiz, bir firmaya, Almanya’ya oldu. 
Bizim nasıl çalıştığımızı görmek için, buraya geldiler, işlerimizi incelediler ve işi bize verdiler. 
Yurt dışıyla çalışmak, işbirliği yapmak, bizim ufkumuzu açtı. Benim kafamda dünya markası olabileceğimiz düşüncesinin oluşmasını sağladı.
Özgün olmak:
 Sarar olarak kurulduğumuz günden itibaren insanlara en güzelini, en iyi şekilde sunmak, en önemli amacımız oldu.
 Bu amaç doğrultusunda, oluşturduğumuz kadroyla taklitçilikten uzak, tamamen kendimize ait bir çizgide çalışıyor, üretiyoruz.
Dürüstlük:
 Avrupa’ya açıldık ve Almanya’da şirket kurduk. 
Amerika, İsrail ve Çin’de Sarar şirketini kurarak dünyaya mal satmaya başladık. 
Avrupa’da Türk markasıyla mağazalar açanlar arasında ilk sıradayız. 
Amerika’da, Avrupa’da, Hindistan’da varız. Rusya’da, Birleşik Arap cumhuriyetlerinde, Afrika’da, dünyanın 5 kıtasında Sarar olarak varız.
Bunlar hep mücadeleyle oldu, çalışmakla oldu, dürüstlükle oldu.

77 yaşındasınız. Sistemi kurmuşsunuz, çok çalışkan ve güvenilir ekibiniz var. Fabrikaya her gün gelmeyebilirsiniz. Evde yatabilirsiniz, gezebilirsiniz. Neden hala fabrikaya geliyorsunuz diye sorsam.

Erken uyanırım, alışkanlık olmuş, hemen hazırlanır ve işimin başına gitmek için evden çıkarım. Burası beni hayata bağlıyor.

Yaptığınız iş, dikiş... Hassas işçilik gerektiriyor. Yaptığınız işler ince ve çok düzgün. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Evet, işimiz hassas, düzgünlük ve incelik. 
Bayanların elleri ince olur, hassas olur. Çalışmaya başlamadan önce çalışanlarımıza kurs veriyoruz, öğretiyoruz.

Önce işi öğretiyor, ondan sonra dikime geçiriyoruz. Kendinden olmuyor, eğitim şart.


Nerede ne zaman karşılaşsam sizinle güler yüzünüz, ses tonunuzdaki neşe insanı mutluluğa davet ediyor, nasıl başarıyorsunuz pozitif olmayı? 


Her zaman güler yüzlü olmak lazım, diye düşünüyorum ve uyguluyorum.

Millete derdini anlatamazsın; benim derdim içimde kalır. 

İnsanız, ben de bazen sinirlerim, içime atarım. Kendime yaparım, ne yaparsam. Zehra Hanım niye sinirleniyorsun der, ona da açmam derdimi.

İçimde hesaplaşırım. Dua ederim. Dua ile her şey biter

Başarısız olmaktan korktunuz mu hiç?


Hiçbir zaman korkmadım. Her zaman başarılı olmayı hedef ettim kendime.. Annemden öyle öğrendim.”Sabret oğlum; sabrın sonu selamettir.” derdi. Bize böyle öğretti büyüklerimiz.  Hep sabrettik. Sabırla, sabırla, sabırla… İş oldu olmadı. Gücümüze gitmedi. Allahın takdiri dedik. 

 Gençlerimiz,  olumsuz düşünmesin. 

Üniversiteye hazırlanan gençlik var şu anda; pandemiden dolayı okullarına gidemediler, online eğitim aldılar ve korkuyorlar. Onlara nasıl bir şey söylemek istersiniz?

Derslerine iyi çalışsınlar. İstedikleri olmazsa bir daha girsin imtihana.  Bu imtihan kötü geçtiyse bir daha girsin; asla vazgeçmesin, hayallerinin peşinden koşsun.

Sizin de başarısızlıklarınız oldu mu?

Yapamadığım zamanlar da oldu elbet; ama başarmak için çalıştım, sabırla devam ettim.
Ben aklıma koymuşsam eğer;  elde etmek istediğim neyse onun için hep uğraştım. Hiçbir zaman vazgeçmedim. Uğraştım, hep uğraştım. 

İşle ilgili hayaller kurardım hep, hayallerime ulaşmak için hep dua ederdim.
Hayallerim hep doğru çıktı ve hayallerime ulaştım şükür.

Kadına şiddetle ilgili çalışmalara hep katılıyorsunuz. Bu konuda yaptıklarınızı alabilir miyim?

Her zaman kadınların yanındayım. Her zaman, kardeşlerimin yanındayım. 

Burada bana gelirler, sorunlarını anlatırlar, ağlarlar. Sabredin kardeşim sabredin derim; sabrın sonu selamettir derim. Allah ıslah eder, cenabı Allah’a dua edin derim.  

Zehra Hanımla tartıştığınız zamanlar olmuştur mutlaka. Sesinizi yükseltir misiniz?

Konu ne olursa olsun, Zehra Hanıma sesimi yükseltmem, yükseltmedim


Öfke kontrolünü nasıl öğrendiniz? 

Ağabeylerimden öğrendim. Annemden öğrendim.

Anne babalara derim ki evlatlarınıza sahip çıkın. Evlatlar sizin evlatlarınız. Kızmayın bağırmayın. Onlar melektir, melek. Çocuk demek; melek demek…
Meleklerinizi kırmayın. Onlara önce sevginizi verin, sonra eğitim, okumak.

İş adamı olmak ve bu kadar insanı yönetmek kolay değil. Liderliği yaşayarak öğrendiniz. Tecrübelerinizi gelecek nesillere aktarmak istemez misiniz?

“Kitap hazırlıyorum, hazırlıyoruz.” yanıtından sonra, kitabın konusu liderlik mi olacak diye sordum.  Önce sürpriz olsun diye yanıtladı; ancak duramadı, kendini durduramadı ve gururla “liderlik” diye yanıtladı hayat hikâyesini dinledikçe gözümde devleşen adam.

Sonra devam ediyor DEV ADAM:

“İyi ki doğmuşum. 
Eskişehirli olmaktan gurur duyuyorum. 
Her şey çok güzel... 
Annem, babam beni çok iyi yetiştirmiş, onlara minnettarım.” 

Çalışmak; zoru başarmak onu hem büyülüyor hem de hayata bağlıyor. 

Onun öyküsünden çıkarılacak çok güzel dersler var. 

Öyküsünü okuyanların hayatı ışıl ışıl olacak, inanıyorum.

Teşekkürler, CEMALETTİN SARAR,
Teşekkürler, DEV ADAM…