1970’li yılların sonuydu. 1980 İhtilali’nin hemen arifesi… Ben lise birinci sınıfta tazecik bir gencim. Meşhur 68 Kuşağı ile başlayan gençlik hareketleri, ülkemizde kardeş kavgasına evirilmiş ve birçok vatan evladı canından olmuştu. İşte o kargaşa ortamında okulu boykot kararı alınmış, sınavlarımız olmasına rağmen okula gidememiştik. Üç dersten sınavım vardı, okula gitmediğim için derslerden kalmış ve sınıf tekrarı yapma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştım. Sınıfta kalmak neyse de bir de fişlenme var. Ülkücü diye fişlendiyseniz ağzınızla kuş tutsanız sınıfı geçemezsiniz artık.  O zamanlar bütünleme sistemi vardı. Kalmış olduğunuz dersler için eylül ayında tekrar sınava girer, başarılı olursanız bir üst sınıfa geçerdiniz. O yıl bütünleme sınavlarına da giremedik çünkü bütünleme sınavlarının tarihi 12 Eylül 1980!… Günlerden Cuma ve her yerde askerler, sokağa çıkma yasağı var. Tabii biz o sınıfı tekrar etmek zorunda kaldık.

O yılları tekrar hatırlamakta fayda var gençler. Kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya düşman ettiler. Sağ sol kavgası adına beş bin taze can yitip gitti. Bırakın şehirleri mahalle ve semtleri bile ayırdılar. Şimdiki neslin anlaması çok zor ama biz Adalar’a gidemezdik mesela… Solcular da Hamamyolu’na giremezdi. Günlük ölüm haberleri sadece sayısal bir veriden ibaretti. Parçalanmış aileler, evlatlarını kaybetmiş gözü yaşlı ana babalar… Hapse düşenlerin ölmedikleri için kendilerini şanslı saydıkları, gencecik delikanlıların darağacına çekildiği yıllardı. İdam edilsin diye yaşı büyütülen çocuklara tanıklık ettik biz. Şimdi bunların hepsi size abartılı bir filmden kareler gibi gelebilir.

Bunları niye anlatıyorum dostlar? Zaman zaman ülkemizde aynı oyunlar tekrar tekrar sahneye konulmaya çalışılıyor. Gezi olayları ağaç kesmeye karşı masum bir protestoyla başlamıştı. Ellerini ovuşturan terör örgütlerin desteğiyle nerelere evirildi, bunu bari hatırlayın. Protesto sizin ve bizim en temel hakkımızdır. Ama bu hakkınızı devletinizi zafiyete düşürecek şekilde kullanamazsınız, haklıyken haksız duruma düşersiniz.

Yine benzeri bir olayla karşı karşıyayız. Oyun yine aynı… Boğaziçi Üniversitesine Rektör atanması bahane edilerek başlayan öğrenci olaylarının nasıl bir hal aldığını yaşayarak görüyoruz. Demokratik hak olarak kabul ettiğimiz protesto hakkı, yine devlet malına zarar verilerek ortaya konmaya çalışılıyor. İçinize karışan ne idüğü belirsiz gruplar, sadece Cumhurbaşkanımızın değerlerini değil yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir halkın uğruna ölmeyi tercih edeceği değerlerini, sembollerini ayaklar altına alıyor. Toplumsal sinir uçlarımıza saldırıyorlar. Anlamıyor musunuz? Rektör atamasıyla Kabe’ye hakaret etmenin nasıl bir bağlantısı olabilir? Rektör atamasıyla LGBT’nin ne tür bir ilgisi olabilir?

Sevgili gençler! Bu sapkın grupları, terör destekçilerini eylemlerinize katarsanız bu işin sonu hüsranla bitecek. Gençlerimizin bu oyunlara ve tuzaklara dikkat etmesi lazım… Aynı şekilde siyasiler de üsluplarına dikkat edecek,ayrıştırıcı dil kullanmayacak ve buradan hükümeti nasıl deviririz hesabı yapmayacak. Aksi takdirde bu gergin ortamdan ülke olarak büyük zarar görürüz. Hukuk içerisinde kalarak, milletin inançlarını incitmeden ve içinizdeki hainleri bertaraf ederek yasal zemin üzerinde tepkilerinizi ortaya koyun. Yıllardır onlarcası yapılmış bu filmin yeni figüranları olmayın. Uyanık olun ve memleketinize sahip çıkın. Vesselam…

Sağlıkla Kardeşçe Dostça Kalın…