İnsan elbette nefis taşıyor.Övgüden keyif alır. Yanlışı söylenince hoşlanmaz, söyleyene düşman olur. Hele makam sahipleri , para sahipleri, ilim sahipleri genelde enaniyet ve gurur sahibi olurlar. Halbuki büyüdükçe küçülmeyi öğrenmek gerek. 

 Makam sahibi   aslında bulunduğu yerin Yaradan’ın makamının karşısında  hiç olduğunu anlamalıdır. Servet sahibi Yaradan’ın zenginlikleri karşısında yok kabul edilecek kadar aza sahip olduğunu bilmelidir. İlim sahibi öğrendikçe sonsuz ilim sahibinin karşısında aciz olduğunu daha iyi anlamalıdır. 

  Küçüklükten maksat hoşgörülü, sabırlı ve alçak gönüllü olmaktır. Bunu başaran insanlar hem Allah, hem de kulu nezdinde hiçbir zaman küçülmez büyürler. Mütevazı olmamak,başkalarına karşı üstünlük sağlamaya çalışmak onun  gerçek manadaki küçüklüğüdür.

   Bir kimse, üzerindeki nimet ve kabiliyetlerin Allah’ın bir inayet ve ikramı olduğunu bilse ve sahiplenme duygusunun itibari bir kıyaslama vasıtası olduğunun bilincinde olsa ve bu şekli ile kendine güvense, bu en iyisi değil midir?

İnsan, enaniyete dayandığında yaptığı işlerde İlâhi kudreti nazara almayıp “Ben yaptım, ben ettim” şeklinde gururlanır.

Bu asır, adeta enaniyet asrıdır, “Ehl-i delalet, ene’ye binmiş, dalalet vadilerinde koşmakta” birbirlerinin enaniyetini okşamakta, eneler şişmekte, kalınlaşmakta, kabarmaktadır.

  Bu örnekleri her alanda yoğun görüyoruz.     Siyasetçi Ene( ben)diyor.Gücüm var ve benden kaynaklı diyor.

 Zengin Ene diyor. Titr sahibi, diploma sahibi Ene diyor.

Halbuki, insanın gerçek büyüklüğü, enaniyetten sıyrılmakla mümkündür. 

 Hele ki siyasetçi.

 O kadar yüksek sesle ENE diyor ki, adeta hizmet için değil ENE  yani BEN  , yani kendim için burdayım diye adeta haykırıyor.

 Kerameti kendinden menkul siyaset zavallıları hastalıklı bir şekilde iktidar etrafında kümeleniyorlar.

 Ancak şu bir gerçek ki iktidarın tek ve gerçek sahibi önce Hak sonra halktır.

  Ve hesap eninde sonunda kesilir.

- - - - - - -