İSTANBUL (AA) - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, yüksek enflasyonun en başta, TL cinsinden finansman yükünün yüksek olmasına ve vadelerin kısalmasına neden olduğunu belirterek, "Enflasyonun yüksek olması, tasarrufların uzun vadeli araçlarda değerlendirilmesini ve sermaye piyasalarının gelişmesini de engelleyen bir faktör. Aynı zamanda hanehalkının tasarruflarını, reel sektörün ise borçlanmasını dövize doğru iten, yani ekonomide dolarizasyona neden olan en önemli etken. Zaman zaman ifade ettiğimiz üzere, bugün en son ihtiyacımız olan şey toplumsal hayatta polarizasyon, ekonomide ise dolarizasyondur." dedi.

TÜSİAD'dan yapılan açıklamaya göre, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya, bugün TÜSİAD Genel Merkezi'nde, TÜSİAD üyeleri ile bir araya geldi. Toplantı kapsamında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, Türkiye ekonomisine ilişkin derneğin görüşlerini aktardı.

Çetinkaya'yı TÜSİAD’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduklarını belirten Bilecik, "Sayın başkanın ekonomiye ilişkin değerlendirmelerini dinlerken, aynı zamanda ekonomik gidişatımız ve ekonomi politikalarımızla ilgili karşılıklı istişarede bulunmaktan karşılıklı faydalar üreteceğimize inanıyorum." ifadesini kullandı.

Bilecik, ekonomide başarının tanımını herkesin farklı yapabileceğini ancak başarının sırrını herkesin aynı şekilde "istikrar" olarak tanımladığını aktararak, şunları kaydetti:

"Merkez bankalarının ana işlevi ise finansal istikrarı sağlamaktır. Para politikaları ve bunların uygulayıcısı olarak merkez bankaları, makroekonomik istikrarın en önemli unsurudurlar. Bir kanuna dayanmasa da bugün hepimizin kabul ettiği bir gerçek var; dünyanın önde gelen merkez bankaları, kendi ekonomilerinin yanı sıra artık küresel ekonomik istikrardan da büyük ölçüde sorumlular... Bunu 2009 krizi ve sonrasında hep beraber gördük. Dünyada Fed’in politikalarının bu kadar konuşulduğu ve tartışıldığı, her ülkede gelişmelerin adeta o ülkenin kendi ekonomisinin takip edildiği gibi izlendiği, politika dokümanlarının satır satır, kelime kelime incelendiği bir dönem daha olduğunu sanmıyorum. Bilirsiniz olağanüstü sorunlar, olağanüstü çözümler gerektirir. O dönemde, olağan dışı bilanço genişlemelerini, ileriye dönük yönlendirme gibi yeni uygulamaları, hiç alışık olmadığımız yöntem ve politikaları reel sektör olarak takip etmeye ve anlamaya çalıştık. Ülkemizde de buna paralel olarak Merkez Bankamız'ın oldukça değişik yeni enstrümanlar kullanmaya başladığını gördük. Faiz koridoru, marjinal fonlama oranı, rezerv opsiyon mekanizması, Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satışları ve bunun gibi pek çok uygulama bizim için oldukça yeniydi."

Para politikası karmaşıklaştıkça, Merkez Bankası iletişiminin daha fazla önem kazandığını vurgulayan Bilecik, "Artık hepimizin amacı enflasyon oranımızı arzu ettiğimiz tek haneli rakamlara kalıcı olarak indirmektir. Bugün bu toplantımızın en önemli amacı da Merkez Bankamız'ın politikalarını daha iyi anlamaktır. Çünkü inanıyorum ki iyi ifade edilmiş bir sorun, yarı yarıya çözülmüştür." değerlendirmesinde bulundu.


- "En son ihtiyacımız olan toplumsal hayatta polarizasyon, ekonomide ise dolarizasyon"


Erol Bilecik, 2002-2008 döneminde, krizden önce Türkiye ekonomisinde reformların yapılması ve mali disiplinin sağlanması ile enflasyon oranının hızla düşürülebildiğini, para politikasının Türkiye’de ilk defa mali politikanın ağırlığından kurtularak etkili olmaya başladığını, enflasyonun tek haneye, çekirdek enflasyonun ise kademeli olarak yüzde 5’in altına doğru indiğine şahit olunduğunu hatırlattı.

Krizden sonra giderek yükselen enflasyonun bugün maalesef yine çift haneye, yüzde 11,9’a ulaştığını belirten Bilecik, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Gıda ve enerjiyi dışarıda bırakan çekirdek enflasyonumuz ise yüzde 12,3 seviyesinde. Bu seviyeler, reel sektör için pek çok açıdan sorunlar ortaya çıkarıyor. Yüksek enflasyon en başta, TL cinsinden finansman yükünün yüksek olmasına ve vadelerin kısalmasına neden oluyor. Enflasyonun yüksek olması, tasarrufların uzun vadeli araçlarda değerlendirilmesini ve sermaye piyasalarının gelişmesini de engelleyen bir faktör. Aynı zamanda hanehalkının tasarruflarını, reel sektörün ise borçlanmasını dövize doğru iten, yani ekonomide dolarizasyona neden olan en önemli etken. Zaman zaman ifade ettiğimiz üzere, bugün en son ihtiyacımız olan şey toplumsal hayatta polarizasyon, ekonomide ise dolarizasyondur. TÜSİAD olarak biz, Merkez Bankamız'ın enflasyonu düşürmek için elinde her türlü aracın bulunduğunun bilincindeyiz. Elbette, enflasyonu etkileyen pek çok yapısal faktör olduğunu biliyoruz. Ancak bugün enflasyonda en önemli sorun, yapışkanlıktır. Bize göre, bunun önüne geçebilmenin bir yolu var; o da enflasyon hedeflemesi politikasının etkili ve kararlı uygulanmasıdır. Sürekli olarak hedefi yakalayamayan enflasyon, hedefleme politikasının gerçekten uygulanıp uygulanmadığını bugün sorgulanır hale getirmiş durumda. Merkez Bankamız'ın inandırıcılığı, kredibilitesi bizim için çok kıymetli."

Bilecik, enflasyonla mücadelede para politikasının belli bir maliyetinin bulunduğunu belirterek, "Kısa vadede yükselen faizler ekonomiyi soğutucu etki yapıyor. Kredibilitesi güçlü olmayan bir Merkez Bankası’nın yapacağı para politikası daha agresif, dolayısıyla daha maliyetli olacaktır. Bu nedenle sıkılaştırıcı politikaların gerektiğinde, zaman kaybetmeden ve yeterli ölçüde yapılması büyük önem taşıyor." ifadelerini kullandı.

Para politikasının, tek başına enflasyondan sorumlu olmadığını aktaran Bilecik, enflasyon hedefini belirleyen hükümetin her türlü fiyat, harcama ve vergi politikasının bu hedefle uyumlu olmasının enflasyonla mücadelenin başarısı ile doğrudan ilişkili olduğunu kaydetti.

Bilecik, iş dünyası olarak enflasyonla mücadelede gerek hükümetin gerekse Merkez Bankası'nın uygulaması gereken tüm politikalarının, kısa vadede belli bedelleri ve zorlukları olsa da sonuna kadar destekleyeceklerini belirterek, "Enflasyonla mücadele, kararlılık gerektiren zor bir süreç ancak imkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım. Biz bugün imkansız gibi görüneni mümkün kılmak için bu süreçte kararlı ve ısrarlıyız. Aynı kararlılığı ve bir adım ötesinde uygulamayı politika yapıcılarımızda da görmeyi arzuluyoruz. Çünkü, başarının yüzde 5’i yapmayı bilmekten, yüzde 95’i yapabilmekten oluşur. Bizim artık harekete geçmemiz gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.