Yunus Emre; ‘’Dil söyler, kulak dinler. Kalp söyler, kâinat dinler.’’ derken kalbin önem ve değerini ortaya koymaktadır. Zira kalp; insan vücudunun bir organı olmanın ötesinde sevgi, hoşgörü, adalet, kardeşlik gibi pek çok kavramın da kaynağı olma özelliğini üzerinde taşımaktadır. Kalbin biyolojik yönü maddi durumuna karşılık gelirken, ondaki anlam yönü evrenin sonsuzluğunda türlü duygu ve düşünceleri ihtiva etmektedir.  

     Kalp, insanı insan yapan cevherdir. Kalp; insanın anlama, kavrama, düşünme gibi temel vasıflarının merkezidir. Tasavvufta bilginin kaynağı kalp olarak belirlenmiştir. Felsefede bilgi kaynağının; akıl, deney ve sezgi olarak gösterilmesi ilk bakışta tasavvufi görüşle bir çelişki gibi dursa da özde anlam birliği içindedirler. Çünkü kalp, aklın zıddı değildir, akletme kalbin bir işlevi olup düşünceyi üretir. Metafizik konularda kalbin aklı aştığını söyleyen sufiler, kalbin sezgi tarafını esas alırlar. Onlara göre sözlükte ‘’bağlamak’’ anlamına gelen aklın, faaliyet alanı dar ve sınırlı, buna karşılık kalp âlemi çok daha geniştir.

       Kalp, bedenin sultanıdır. Bazı kalpler, temiz ve pürüzsüzdür. Bazı kalpler ise kilitli ve kapalı olup kalp olma özelliğini yitirmiştir. Kalp gözü açık olanlar, gerçeği bulmanın mutluğunu tadarlar.

Kaygusuz Abdal;

“Bu âdem dedikleri,

El ayakla baş değil,

Âdem manaya derler,

Suret ile kaş değil.” 

diyerek kalbin mana özelliğine vurgu yapmıştır.

     Bir kısım görüşlere göre kalp kelimesinin Türkçe karşılığının gönül olduğu belirtilmiştir. Bazıları ise gönlün kalpte bulunduğunu, kalple bağlantılı ancak kalbin tam karşılığı olmadığını ifade ederler. Gönül, duyguların kaynağıdır. Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır gibi duygular gönülde oluşur. Gönül, insanın iç dünyasında yeşeren bir baharın adıdır. İnsan, Allah’a gönül yoluyla ulaşır. Bu yüzden gönül, arı ve durudur, hiçbir olumsuzluğu içinde barındırmaz. Kin, nefret, hasetlik gibi kötü duygular gönülde yer edinemez.

Mevlâna, gönlü Divan-ı Kebir’de şöyle açıklar:

   “Gönüle doğru sefere çıktım, yola düştüm, fakat onun bulunmadığı hiçbir yer de görmedim. Aslında şu gönül, ârif ile mârufun, yâni bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada. Gönlün ne olduğunu ancak gönül sâhipleri bilir. Ruhsuz kişi, gönlün değerini ne bilsin? Sen gönlü ancak Allah kapısında, ilâhî dergâhta bulabilirsin. Gönül filanda fişmanda bulunmaz. Âlemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi bulunmayanı gereği gibi gören Allah’tan başkasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmiştir.”

Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde gönlün insana bir Tanrı bağışı olduğunu söyler:

“Törütti ödürdi seçü yalngukug

Angar birdi erdem bilig ög ukug

Köngül birdi hem me yorıttı tilig

Avut birdi kılk hem kılınçı silig”

“Tanrı insanı yarattı, seçerek yükseltti; ona erdem, bilgi, akıl ve anlayış verdi. Ona hem gönül verdi hem de dilini açtı; ona güzel biçim, güzel tavır ve hareket ihsan etti.”

“Ben gelmedim dava için,

Benim işim sevi için.

Dost'un evi gönüllerdir,

Gönüller yapmağa geldim.” diyen Yunus Emre gönlün tezahürlerinden olan sevgiyi dillendirerek asırlardan beri insan olmanın yolunu göstermektedir.

Gönlünü Dost’un evi kılanlar; sevgi, hoşgörü, muhabbet, iyilik, güzellik ve doğruluk üzerine kurulu bir dünyada daha mutlu ve huzurlu yaşayacaklardır.

Kalp ve gönlün asıl anlamlarını kavrayanlar, insanlığın hizmetinde barış ve kardeşliği tesis etmek için “gönüller yapmaya” koşacaklardır.

Dünyayı kalp gözüyle görmek, gönül medeniyetini yeniden inşa ederek bütün insanlığa muştular getirecektir. Yeni müjdelerin eşiğinde, güzelliklere ulaşmanın heyecanını tıpkı ulu insanlar gibi duymak, yaşamak ve yaşatmak dileğiyle…