Bundan yıllar önce, benim haftanın iki günü Yılmaz Büyükerşen’i eleştirdiğim dönemde, birbirinden bağımsız en az 20 tanıdığım, birbirlerinden habersiz ve değişik zamanlarda bana, “Yılmaz Büyükerşen’in yanındaki Oğuzhan Özen, yalakalıkta sınır tanımıyor. Yılmaz hoca ile ilgili sürekli yalakalık peşinde, hatta oğlunun adını bile ‘Yılmaz’ koymuş, neden bu konudan hiç bahsetmiyorsun” demişti…
Hep güldüm bunları söyleyenlere…
Oğuzhan Özen ile 30 yıla yaklaşan bir tanışıklığımız var ve bana yukarıdaki bu sözleri söyleyenler de dâhil, Eskişehir’deki birçok kişiden daha fazla tanırım kendisini. Olaylara bakışımız hiçbir zaman “aynı çerçeveden” olmadı, çoklukla fikir tartışmalarına girdik, hemen hiçbir konuda anlaşamadık, ancak bütün bunlar 30 yıllık hukukumuza engel olmadı ve birbirimizi tanıdığımız gerçeğini değiştirmedi…
Ve kimse benden “Yalakalık yapan Oğuzhan Özen” yazısı okuyamadı!..
Onu tanıdığım için değil, Oğuzhan Özen’in hiçbir zaman yalakalık yapmayacağını bilmemden kaynaklandı bu durum…
Bana, Oğuzhan Özen’in, Büyükerşen’e yalakalık yaptığını söyleyenlere, her zaman şunları söyledim: “Oğuzhan Özen, Yılmaz Büyükerşen’e, hayatının her döneminde öyle büyük saygı duymuştur ki, bu yüzden oğluna, ‘Hocasının, manevi babasının, yol göstericisinin’ ismini koyması, asla ve katiyen ‘yalakalık’ değildir. Oğuzhan Özen, Hocasını çok sever, sayar ve onun ülkesine, şehrine hizmet etmesi için çalışır, çabalar. İmkânı olsa Yılmaz Büyükerşen hizmetlerine devam etsin diye kendi ömründen Hocası’na verir. Herhangi bir konuma gelmesi için yalakalık yapmasına gerek yoktur, zaten yapmaya kalksa Büyükerşen’in buna müsaade etmesine imkân yoktur. Büyükerşen, Özen’in ‘fikri önderidir’ zaten. O yüzden, bu duruma bakışınızı gözden geçirin…”

Yazının başlığından anlayacağınız üzere, konumuz aslında yukarıda anlattığım şeyler değil…
AK Parti, yereldeki yöneticilerle görüntülü bir toplantı gerçekleştiriyor, Çorum AK Parti Kadın Kolları Başkanı ve Belediye meclis üyesi Meryem Demir, orada, bir çift laf ediyor ve başlıyor Türkiye bu konuyu konuşmaya…
Ve bir bölüm tartışmayı, “Bir insan, nasıl başka bir insan için çocuklarının ömründen vazgeçebilir” noktasına çekerken, çoğunlukla AK Partili olanlar da “Partinin geldiği duruma bakar mısınız. Bu türden yalakalık yapanlar bir yerlere gelmeye başladı” diyor…
Peşinen söyleyeyim, burada yazacaklarımı, Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 95’inin beğenmeyeceğini ve hatta bazılarının bana küfredeceğini biliyorum…
Şunu belirtmeliyim ki, “Bir insan, nasıl başka bir insan için çocuklarının ömründen vazgeçebilir” diyenlere sözüm yok…
Ben, bu sözleri “yalakalık” olarak nitelendiren AK Partililer ile “şehitlik” kavramını içine sindirmiş, kabul etmiş kişilerin, bu sözleri değerlendirirken ettiği “Bu resmen pagan inanışıdır” lakırdılarına yönelik bir iki kelam etmek isterim…

Önce…
Meryem Demir’in sözlerinin tamamını buraya alalım: “Kızmayın sakın (Yanındaki arkadaşlarına bakarak) bir şey söyleyeceğim. İnsan kendi ömründen vazgeçebilir, ama bazen diyorum ki, (sesi titreyerek, ağlamamak için kendini zor tutarak) çocuklarımın ömründen alsın, size versin diyorum. Çünkü bu ülke için o kadar önemlisiniz…”
Peki, bu sözler üzerine Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ne yanıt veriyor: “Rabbim inşallah onların iyi bir şekilde yetiştirilmesini, sizlere ve bizlere nasip etsin…”
Ardından, Meryem Demir öyle bir “Aminnn” diyor ki…
Konu bu kadar…
Bu diyalogu, psikolojik, sosyolojik ya da teolojik olarak değerlendirmek isteyenler çıkabilir…
Biz, hem hepsine hem de hiçbirine değinmeyerek biraz dertleşelim isterseniz…

Meryem Demir’i hiç tanımam, bundan sonra da görsem bile tanımam zaten, çünkü yüzünde maske var…
Nasıl bir insan olduğunu bilmem, bundan sonraki hayatımda da bileceğimi zannetmiyorum…
Ancak, “Ben, şimdi hayatımda bir kez göreceğim Reis’e öyle bir laf edeyim ki, alsın beni, genel başkan yardımcısı ya da bakan yapsın” diye düşünecek kadar saf ya da aptal olarak bu cümleleri sarf ettiğini düşünmüyorum…
O öyle düşünse bile hiçbir genel başkanın, böyle sözler üzerine, sıradan birisini, en tepelere çıkaracağını da zannetmiyorum…
Zaten, yanındakilere dönüp, “Kızmayın” demesinden, bu düşüncesini daha önce dillendirdiğini ve fakat kendisine, “Bu sözleri sık sık söyleme. Karşı partiler anlamaz, partimize zarar verirsin” dediklerini anlayabiliyoruz…
Meryem Demir, aslında, Türklerde binlerce yıldır olan, “devlet” kavramına gönderme yapıyor, sözlerini sakince dinlerseniz siz de bunu anlayacaksınız…
Hani, bir yakınını kaybedene, “Başımız sağ olsun” derken, kastedilen, “devlet” ve dolayısıyla “devletin başı” kavramından bahsediyorum…
Türklerde, İslam olunduktan sonra oturan bir kavram daha var biliyorsunuz: Şehitlik…
Dini İslam olanlar bilir ki ya da bilmelidir ki, şehitlik çok yüksek bir mertebedir ve şehitlere, cennette Hz. Muhammed’in yanı vaat edilir…
Bu topraklarda yüzyıllardır insanlar, oğullarını, askere ya da savaşa yollayan ana-babaya, “Allah şehitlik ya da gazilik nasip etsin” der…
Bu topraklarda hâlâ milyonlarca insan, evladı şehit olduktan sonra kendisine uzatılan mikrofonlara, “Vatan sağ olsun. Ben şehit anasıyım” demektedir…
O yüzden şehitlik kavramına inanmayanlara, Meryem Demir’in sözlerini anlatma gereği duymuyorum, kendisine bu kişiler tarafından gelen eleştirilerle de ilgilenmiyorum zaten…

Ben, bu kulaklarımla, “Mustafa Kemal Atatürk bu ülke için o kadar önemli ve faydalı bir insandı ki, keşke Allah benim ya da çocuklarımın ömründen alıp O’na verseydi” sözlerini duymuş bir kişiyim…
O sebeple, buradaki öznenin, “Mustafa Kemal Atatürk ya da Recep Tayyip Erdoğan” olmasıyla da ilgilenmediğimi söylemeliyim…
Meryem Demir, “Eyy, Recep Tayyip Erdoğan, sen bu ülke için, bu vatan için o kadar önemlisin ki, Allah seni başımızdan eksik etmesin. Vatan kazansın, büyüsün, sağ olsun” diyor…
Bunu da, tıpkı çocuklarını vatana şehit vermekten bir an bile imtina etmeyen, Anadolu kadını gibi yalın ve temiz ifade ediyor…
Zaten, reisi tarafından, çocuklarıyla ilgili duasını duyunca öyle bir “Aminnn” diyor ki, duasının gerçek hayatta vücut bulmasının imkânsızlığına da dem vuruyor bir anlamda…
Konuşma çok saf, çok temiz…
O yüzden, üç cümle ile Türklerde devlet, dini inanış, şehitlik ve devletin başındakine destek vermenin ne demek olduğunu anlatıyor bizlere…

Sizler, yani bu yazıyı okuyanlar belki şu anda bana kızıyor, saçmaladığımı düşünüyorsunuz…
Ancak, ben, şu anda belki de en yakınındaki çevresi tarafından bile linç edilen Meryem Demir’in ellerinden öpmek istiyorum…
Bu sözleri, Recep Tayyip Erdoğan için söylediğinden dolayı değil…
Türklerin binlerce yıldır, nasıl devlet olarak kalıp bugünlere geldiğini çok iyi anladığı ve birkaç cümleyle bize anlattığı için…
Bu topraklarda lider, vatanına, milletine canı pahasına hizmet etmek ister; bu topraklarda millet, vatanına hizmet eden liderinin faydalı olduğunu düşünürse, onun arkasından koşar ve hatta onun için, yani vatanı için canını verir…
Verdiği o canı, bir “ölümlü” bir “beşer” için verdiğini bir an bile düşünmez üstelik…
Vatanına kendi canını, çocuğunun canını hiç düşünmeden feda edecek insanlar, vatanına faydalı olduğunu düşündüğü insanın, “daha fazla faydalı olabilmesi için” bu canları feda ettiğini düşünür…
O canlar, vatan için feda ediliyordur aslında…
Burada bir yalakalık varsa bu yalakalık “devlete” yapılıyordur…
Bunu, İslamiyet’e inanmayanlar bilmez, anlamaz, onu anladım da…
“Ben Müslüman’ım” diyenler “Devlet için can vermeyi, çocuklarının canını feda etmeyi” nasıl anlamaz, anlamak istemez onu bilemiyorum işte…
Bunları bilemiyorum amaaaaa…
Bu topraklarda devlet, Meryem Demir gibi analar var oldukça, var olacak…
İşte onu çok iyi biliyorum…