İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi (E.Öğ.Kd.Albay) Zekeriya TÜRKMEN ”İstiklalden Cumhuriyete Türk Milli Mücadelemiz” başlıklı konuşmasıyla konuk oldu. Türkmen, sunumunda özetle aşağıdaki hususları aktardı:
3 Ağustos 1914 tarihinde seferberlik ilan eden Osmanlı Devleti, dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda 2.850.000 askeriyle on farklı cephede muharebelere katılmak zorunda kalmıştır. Cephelerde 1918 yılı başından itibaren yaşanan çözülmenin ardından 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak teslim olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra İstanbul'a gelerek, Erkan-ı Harbiye karargâhında çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da ülkenin kurtuluşu için hal çareleri aramıştır. Dönemin önde gelen askerî-siyasî liderleriyle yaptığı görüşmelerde fikirlerini açıkça dile getirdiği gibi, bir yandan da iskelet kadro haline getirilen ordunun ayakta tutulması için tedbirler alınması yönünde çalışmalara tecrübelerini aktarmıştır.
Mütareke Döneminde Osmanlı ordusunun ayakta tutulmasına yönelik bir barış dönemi (hazarî) kadro-teşkilatı olarak kurulması gündeme getirilen Ordu Müfettişliği teşkilatı, o kritik devrin önemli bir teşebbüsü olarak değerlendirilebilir. Mütareke hükümlerine göre teşkilat-kadro, personel, silah ve teçhizat açısından içi boşaltılmaya çalışılan ordunun yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. İşte bu dönemde Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere Kavaklı Mustafa Fevzi, Cevat Paşa, Şevket Turgut Paşa, Mersinli Cemal Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa ve Cafer Tayyar Paşa olmak üzere müfettişlik teşkilatının kurularak ordunun yeniden yapılandırılması çalışmalarına katkıda bulunmuşlardı. Bunların o dönemin şartlarına göre hem mülki, hem askeri yetkilerle donatılması aslında olağanüstü yetkili askerî-mülkî memurlar olarak görevlendirilmeleri mütareke döneminin en önemli gelişmesiydi.
Mart-Nisan 1919 tarihlerinde Osmanlı Erkan-ı Harbiye Riyasetinde yapılan bir dizi toplantının ardından Ordu Müfettişliklerinin teşkili kararlaştırılmış, 30 Nisan 1919 tarihli padişah iradesiyle de onaylanarak resmiyet kazanmış, aynı belgeyle ordu müfettişleri de atanmıştır. Başlangıçta ülke Rumeli, Birinci Ordu, Yıldırım Kıt’aatı ve Dokuzuncu Ordu Kıt'aatı Müfettişliği olmak üzere dört bölgeye ayrılmıştı. Mustafa Kemal Paşa, bunlardan IX. Ordu Kıt'aatı Müfettişliğine atanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktıktan sonra milletin kararının önemine, yönetimde de milliliğe ve meşruiyete büyük önem vermiştir. Amasya Genelgesi, aslında kurulacak olan yeni devletin ve yönetim şeklinin nasıl olacağını ortaya koyması bakımından önemli idi. Milletin geleceğini yine milletin iradesinin belirleyeceği ilkesi, milli iradeyi en üst otorite ve güç olarak kabul etme anlayışının yer alması yönetim olarak cumhuriyete doğru gidişin işareti idi. Erzurum ve Sivas kongrelerinde bu karar perçinlenmiştir. Hele, 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu ilkesi bütün ülkeye ve aleme ilan edilmişti. Yeni rejimin adı konulmamış olsa da son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi’nin ifade ettiği gibi Büyük Millet Meclisinin açılması aslında bir yerde Cumhuriyet’in ilanı anlamına da geliyordu. Yeni doğan çocuğun adı Cumhuriyet idi. İlan edilmemiş olsa da.
Türk İstiklal Mücadelesi tam bağımsız, milli egemenliğe dayalı yeni bir Türk devleti kurma hedefine kenetlenmişti. Milli ordu teşkilatının kabulünden kuva-yı milliye ve gönüllü teşkilatının milli orduya evrilmesi yönünde büyük çabalar harcandı. 1921 Ocak ayında bir yandan iç İsyanlarla uğraşan bir milli ordu, bir yandan da Batı Cephesinde Yunan ordusuyla mücadele eden bir milli ordu vardı. 1921’de takviye alan Yunan birlikleri karşısında çözülen ordu Sakarya-Polatlı hattına çekilerek burada son hazırlıklarını ikmal ettikten sonra 22 gün geceli gündüzlü bir mücadelenin ardından Sakarya Meydan Muharebesinden zaferle çıkmıştır. Bu zafer aslında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın kararlılığı, Türk milletinin desteği, milli ordunun kahramanlığı sayesinde kazanılmıştır. Bu zafer, uluslararası alanda TBMM hükumetinin tanınmasını sağladığı gibi, halkın orduya ve komuta kademesine duyduğu güvenin daha da artmasına yol açmıştır. 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz ise beklemeyi bilen, zamanı seçmekte mahir olan bir başkomutan ve kadrosunun Büyük Zaferiyle sonuçlanmıştır.
Cumhuriyete giden yolda Türk milletinin varını yoğunu ortaya dökerek, en sevdiği evlatlarını on yıllarca devam eden savaşlara rağmen cepheye göndererek ordusunu donatması, ordu-millet olarak İstiklal Mücadelesinde canını dişine takarak ileri atılarak Büyük Zaferi kazanması cumhuriyete giden yolda bence en önemli merhaledir. Tabii ki burada Mustafa Kemal Paşa’nın önderliği de tartışılmaz. Türk milletine inanan, güvenen, bu güvene layık olmak için gece uyumadan, gündüz oturmadan çalışan bir önder olması önemli. Bilge Kağan’ın günümüzden 13 asır evvel Orhun anıtlarında ifade ettiği gibi, Mustafa Kemal Paşa ve kurucu kadro, gece uyumadan, gündüz oturmadan Türk Milleti, devletli bir millet, ülkesi olan bir millet olsun diye mücadele etmişlerdi. Bir diğer husus da Mustafa Kemal Paşa’nın önder olarak hiçbir şeyi kendine mal etmemesi, ben duygusundan çok biz duygusunu öne çıkarması önemlidir. Nitekim, İstiklal Mücadelesi ve sonunda ilan edilen Cumhuriyetimiz tek bir önderin hareketi değil, bir ekip, yani kadro çalışması, faaliyeti idi. Benlikten sıyrılmış biz duygusu her zaman önde idi. Cumhuriyete giden yolda kurucu önder ve kadrosunun, yoksulluk ve yokluğa rağmen yılmadan, yorulmadan başlattıkları mücadelede gösterdikleri kararlılık ise en büyük takdire şayan husustur.
Perşembe Sohbeti, Zekeriya Türkmen’e Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın şükran beratı takdimi ile sona erdi.