Kadim milletlerin uzun soluklu ülküleri vardır. Bu ülküler, milletlerin fertlerini bir arada tutarak kalkınma ve ilerlemenin temelini ve amacını şekillendirir.  İngilizlerin Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk, Rusların Sıcak Denizlere İnme İdeali, Yahudilerin Vat Edilmiş Topraklar bu emellerden bazılarıdır.

    Türk milletinin de ulaşmak istediği yüksek idealler her tarihsel dönemde var olagelmiştir. Oğuz Kağan’dan Atatürk’e kadar bütün devlet adamları bu ülküleri öne çıkararak milletimize hedef göstermiştir. Atalarımızın  milletimize hedef gösterdiği ülkülere bakmak bile Türklerin barış, vatan, adalet gibi insanlık değerlerine bağlı olduklarını gösterir. Oğuz’un  dünya barışını sağlama isteği, Türk cihan hakimiyeti ülküsü, nizam-ı alem, kızıl elma, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma… kavramları nesilden nesile intikal ederek Türk milletinin ortak amaçları olmuştur.

   Mutluluğun tılsımının milli ülkü olduğunu söyleyen Ziya Gökalp,  Türk’ün yüce değerlerini sistemleştirmiştir. Onun yol haritasındaki ana hedefler; Türkiyecilik, Oğuzculuk ve Turancılıktır. Bütün Türk dünyasını etkileyen bu hedeflerin sosyal, siyasal pek çok yansıması edebi eserlere de konu olmuştur.

  Ziya Gökalp’in 1910 yılında Genç Kalemler dergisinde neşrettiği Turan manzumesi içeriği itibarıyla Türk dünyasını en çok etkileyen şiir olmuştur:

Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin

Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil

Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın

Bütün zaferlerini kalbimin tanininde

Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz

Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,

O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz

Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;

Fakat şerefle nümayan Sezar ve İskender!

Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem

Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle

Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle

Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

Türkçüğe giriş metni olarak kabul edilen Turan şiiri tarihle edebiyatın buluştuğu en güzel örneklerden biridir. Şiirde Türklerin vatanı ne Türkiye ne de Türkistan’dır. Bu coğrafya Türkler için dar ve sınırlı bir alandır. Türklerin vatanı büyük ve ebedî bir ülke olan Turan’dır. Ömer Seyfettin bunu Kızıl Elma hikâyesinde “padişahın atının gidebildiği her yer” olarak belirler. Ziya Gökalp bu bakımdan somut bir vatan coğrafyası yerine soyut bir Turan’dan söz eder. Bunun için Türklerin yurdu ve Turan coğrafyasını sadece Türklerin yaşadığı topraklar olarak değil bir cihan hâkimiyetine kadar uzanacak ideal olarak belirler. Türkler geçmişte bunu başarmışlardır; o halde yine başarabilirler. Şiirde uzak geçmişten örnekler verilerek yakın zamanlar yorumlanmıştır.

  Turan fikri; Azeri, Tatar ve Macar Türkleri arasında da  büyük heyecan uyandırmıştır. Osmanlı’nın son zamanlarında her türlü imkansızlığa rağmen Turan Mektepleri açılarak Türklüğün kadim hayâli Turan ülküsü halk arasında benimsenmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

   Eskişehir’de de bugün Cumhuriyet Müzesi olarak kullanılan bina, Turan Numune Mektebi inşa edilmiştir. 30 Aralık 1916’da eğime başlayan okulda modern ders araçları kullanılmıştır.

  Eskişehir Sancağı Genel Meclisi’nde bu okula Turan adının verilmesi şöyle ifade edilir: ‘’331’de merkezde bir numune mektebi açılarak ismini Saltanat-ı Osmaniye’nin müessisi cennetmekan Gazi Sultan Osman’ın cihangir ve hakan evladının menşei ve memleketi olan, Turan ismiyle tevsim edildi. İlk hutbe-i istiklalin cihana ilan edildiği bu beldede , bu havalide ruhları helecan ve millet aşkıyla tahrik eden bu isim pek de güzel telakki edildi. Bilahare bu namı tebcil ve ulviyetiyle ihtar eden bir abide olmak üzere Turan mektebi inşa edildi.’’

Eskişehir, Türk dünyasından aldığı göçlerle sanki Turan’nın küçük bir örneğidir. Burada Türk coğrafyasının her yerinden aziz milletimizin bütün fertlerinden yaşayanların bulunması her bakımdan olumlu bir durumdur.

    Gönüllerinde ve düşüncelerinde Türk’ün  yüce ülkülerini taşıyanlara selam olsun.

- - - - -