Başlıktaki “Hologram” kelimesi aldatmasın, iş dünyasındaki teknolojik trendler değil konumuz… Öyle olmasını gönül isterdi, ancak konu işletmelerimizde, kurumsal yapılarda şimdiye dek çok fazla da tanımlanmamış bir hastalığın, daha da doğrusu bir virüsün tespiti üzerine…

Kim bu “Hologram Çalışanlar”? Onları; çalıştıkları işletmelerde “var gibi” gözüken, şirket bordrolarındaki hak edişlerini diğer “gerçek çalışanlarla” birlikte alan, fizik kütle olarak kurum içerisinde bir “m2” kaplamalarına rağmen “fayda maliyet” noktasında katkıları çoğunlukla “0” (hatta yarattıkları sorunlar ile bir çok kez “eksi“) olabilen, sistemi bozan, hantallaştıran, ekibin “gerçek” üyelerini küstüren ve hatta terk-i diyar ettiren, “sorumlu görünümlü sorumsuzlar” olarak tarif edebiliriz.

Hologram çalışanlar hemen her seviyede karşınıza çıkabilirler. Onlar müdürdürler, şeftirler, orta kademe yöneticidirler veya diğer başlangıç düzeyi görevlerin herhangi birinde, herhangi bir departmanda olabilirler. Bulundukları pozisyona, sahip oldukları yönetim gücüne göre de işletmeleri içeriden yiyip bitiren bir virüs, işletmenin başarısının önünde duran zorlu engeller gibidirler.

Bu çalışan tipleri, kurumlarına hiçbir şekilde katkı sağlamazlar, bilakis işletmelerinin, ekip arkadaşlarının, ortamlarının enerjilerini alıp götürürler, üretimden uzak tüketim canavarlarıdırlar. Tüketirler, tüketirler, tüketirler…

Hologram çalışanları kendi içlerinde birde sınıflandıralım isterseniz:

“Kavgacı Hologram Çalışanlar”: Türünün en tehlikelisidir. Her fırsatta bir olumsuzluk görürler. Münakaşaya meyilli, kronik muhalefetçi, uzlaşmaz tutumludurlar. Bir tanesi dahi tüm ekibi bozabilecek tahrip gücündedir ve işletmelerden her zaman uzak tutulmalı, eğer varsa da derhal uzaklaştırılmalıdırlar. Müşteri şikayetlerini ve her türlü işletme içi problemi, “rakip departmanları” ve “gerçek çalışanları” zorda bırakmak ve yıkmak için silah olarak kullanırlar. Bu tip “hologramların” departman müdürü versiyonları en zor ve ağır vakalar olarak görülür.

“Vurdumduymaz Hologram Çalışanlar”: Dünya yansa umurlarında olmaz. Rahattırlar. Görüntüde işlerini yaparlar, ancak fırsatını buldukları yerde yan gelip yatarlar. “Sorumsuz sorumlular” tipinin önde gelen temsilcilerindendir. Disiplinli işletmelerde kasılırlar, sürekli bir şeylerden yakınırlar, şikayet ederler. Onlara göre hali hazırda çok çalışıyorlardır, ancak yine de üstlerine beğendiremiyorlardır.

Bu yüzden sıklıkla Genel Müdüre/Departman Müdürüne, yani tribünlere oynarlar. Eğer etrafta onlardan biri varsa, en iyi performans için sahne alırlar. “En tembel” olmalarına rağmen, “En çalışkan” rolünü oynamayı severler. Tespit edilmeleri kolay olmamakla beraber; takım çalışması ve disiplin isteyen, akış şemalı organizasyonlarda deşifre olmaları işten bile değildir.

“Kralcı Hologram Çalışanlar”: Asla “Kral çıplak” demezler. Tam tersine “Ben de tam onu düşünmüştüm”, “Ben de biraz önce tam öyle harekete geçmiştim”, “Ben zaten söylemiştim”, “Ben de tam dediğiniz gibi yapmıştım” vb türü cümleleri, üstleri ile eş zamanlı bir biçimde peşi sıra söylerler. Çok düşünmezler, üstleri onların yerine düşünmüştür diye düşünürler. Her işi harfiyen yerine getirirler ya da getirmiş gibi görünürler, öyle gösterirler. Müşteri şikayetlerini kendilerini ve sistemi geliştirme adına bir fırsatlar vesilesi olarak görmez, bilakis onları güçsüz duruma düşürecek etmenler olarak görürler. Kralın gücü ve iktidarı devam ettiği sürece onun yanı başındadırlar ve her türlü şirinliği denerler. Yok, iktidarın sonları ise; yeni kralın kim olacağına göre pozisyonlarını tekrar güncellerler. Eski kral için de “hiç de iyi elektrik alamamıştım zaten” deme potansiyelleri yüksektir.

“Düz Hologram Çalışanlar”: Diğer hologram çalışan profillerine göre daha zararsızdırlar. Düz işçiliklerini yaparlar, hiç göze batmazlar, ancak yaptıkları işe, işin gelişimine, kurum kültürüne katkıları son derece düşüktür. “Salla baş, al maaş”, “3 Maymun” vb konseptlere gönülden bağlıdırlar. Aralarında kurtarılabilecek ve “gerçek çalışan” mahiyeti kazandırılabilecek olanlar var ise de, bu ancak çok etkili İK yönetimi olan işletmelerde ve etkili süpervizyon uygulamaları ile mümkün olur.

Evet, elbette ki, bu sınıflandırmaların sayısı arttırılabilir. Yukarıda saydıklarımız sadece genel karakteristikler itibari ile yıllar içerisinde tecrübe ettiğimiz tipik çalışan profilleridir. Bu “Hologram” profillerin tam karşısında duran “Gerçek çalışan” tanımlamasına da geçmeden önce, önemli bir noktanın altını da kalın çizgilerle çizmek gerekir.

“Hologram çalışanlar” hiçbir zaman işletmelerin kaderi değildir. Yönetimler bu yönde kaderlerini kendileri belirlerler. Kurumsal hedeflerini hiç veya iyi tanımlamamış ve dolayısıyla da çalışanlarına bunu aktaramamış, etkili bir İK altyapısı ve yönetimi olmayan, eğitimsel faaliyetlerini ilk esen ters rüzgârda rafa kaldırmaya meyilli ve performans değerlendirme/geliştirme yöntemlerini kullanmayan işletmeler, “hologram çalışan” profillerinin en çok sevdikleri, yuvalandıkları mekanlar olmuşlardır.

"Gerçek çalışanlar”: Gerçek çalışan, en basit tanımıyla, işini hevesli bir şekilde yapan kişidir. Başarıya odaklı, çalışma alanında duygusallığı ve sosyalliği ile de var olan çalışanlardır. İş yerinde daha verimlidirler, “hologramlara” göre daha az, hatta hiç mazeret izni kullanmazlar, her zaman özenilecek davranışlarda bulunurlar, işletmelerini en iyi şekilde temsil ederler ve mutluluklarını da müşterilerine yansıtırlar. Bireysel performanslarını geliştirmeye çalışırken, aynı zamanda tam bir takım oyuncusu gibi de hareket ederler. Uzun sözün kısası; “gerçek çalışanlar” en iyi çalışanlardır.

“Gerçek çalışanlar” bizi kısa, orta, uzun, tüm vadelerde karlılığa götürür, geleceğe taşırlar. Onlar kurumlarına sadıktırlar ve gönüllü tanıtım elçileridir. “Müşteri ve İşletme mutluluğu” el ele bir şekilde, tartışmasız, “gerçek çalışanların” varlığından geçer. Ve unutmamak da gerekir ki; yönetimler hangi kararları alırlarsa alsınlar, bu kararları sahaya başarı ile yansıtabilecek en büyük unsurlardan biri, esas uygulayıcı olan, sahadaki “gerçek çalışanlardır”.

Çalışma hayatımın içinde, tüm eğitim çalışmalarımda her zaman en üst sırada kullandığım Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün çok değerli bir deyişi ile bitirelim yazımızı; “Karar Veren değil, Uygulayan Güçlüdür…”

Kalın sağlıcakla…