Aslında hiç âdetim değildir, oturup kendi mesleki kariyerim hakkında yazı yazmak. Sadece, bir yayın organından ayrılırken, okuyuculara saygımdan dolayı, neden ayrıldığımı anlatırken ruh halimden, mesleki kariyerim hakkında düşündüklerimden bahsederim…
29 yıldır sürdürdüğüm gazetecilik kariyerimde yeni bir evreye geçtim efendim. Bunu sessiz sedasız yapmayı düşünüyordum, ancak meslektaşım Arif Anbar, sağ olsun, gelişmede “haber değeri” görerek, durumu sosyal medya hesabından paylaşınca, bana da bir iki satır yazıp, siz okurlarımı durumdan haberdar etme görevi düştü…
Eskişehir’de özellikle son zamanlarda sayısı artan, “gazeteci patronlar” arasına katıldım…
Nasıl oldu?
Biliyorsunuz, bir süre ara verdiğim mesleğe, EskişehirHaber.com sitesinin sahibi İbrahim Gültekin’in çağrısıyla yeniden dönmüştüm mart ayında…
Birkaç ay çalıştıktan sonra, temmuz ayında fark ettik ki, (aslında İbrahim Gültekin bey fark etti) biz aslında ‘ortak gibi’ çalışıyorduk. Daha doğrusu, patron-yönetici ilişkisi hemen ‘iki ortak’ arasındaki bağlantıya evrilmişti…
İbrahim Gültekin buradan hareketle olacak, “Hakkı bey gelin bu işi resmileştirelim. Yeni bir şirket kuralım birlikte ve siz de ‘işveren sorumluluğu’ yaşamaya başlayın” dedi…
İtiraf edeyim başlarda anlamamıştım ne demek istediğini…
Şirketi kurduk, (Eskişehir Medya Grup, ismi efendim) çalışmalara başladık ve İbrahim Gültekin’in teklifinin ne anlama geldiğini anladım: Aynı işleri ve hatta daha fazlasını yapmaya başladım, ancak artık maaş almayacaktım!
Yetmez, daha kötüsü var…
Şimdi diyorum ki, “İbrahim bey sizce de bir muhabir arkadaş daha katmayalım mı bünyemize?” başlıyor hemen gülmeye: “Tabii ki Hakkı bey, nasıl isterseniz. Maaş, sigorta, yemek falan derken 4-5 bin liralık bir kaynak gerekiyor. Bulun bu kaynağı hemen alalım işe…”
Yaanni…
Yandı gülüm keten helva!
Bundan yaklaşık 3 yıl önce, Dr. Mehmet Akif Erdem ile kısa süreliğine bir denemem olmuştu yine böyle. “Patron oldum” diye yollarda geziyorum, karşılaştığım kişiler, “Ne farkı var” diye sorunca, “Eskiden aybaşı gelsin diye bekliyordum, şimdi gelmesin diye dua ediyorum” demiştim…
Bu sefer o kadar şanslı da değilim, zira yeni büro tuttuk, baştan aşağıya yeniliyoruz, stüdyo kuruyoruz, ekibi güçlendirmek için plan yapıyoruz falan…
Bu kez sorun sadece çalışanların maaşları da değil, kendi çapımızda ‘büyükçe’ bir yatırım da yapıyoruz yani…
Meslekte büyüklerim, “Hakkıcığım, bir gazeteci ne zaman ‘patron’ olsun başlar sakinleşmeye, yazıları başlar yumuşamaya” derlerdi de, “Ne alakası var” derdim…
İki sebebi var anladığım kadarıyla…
Birincisi, asıl işin olan gündemle, çok daha az ilgilenebiliyorsun; zira çözmen gereken başka başka problemlerin oluyor…
İkincisi, artık ‘esnafsın’ ya beri yandan; insanlarla konuşurken daha bir titiz davranıyor ve ‘kimseyi kırmamaya’ çalışıyorsun…
Eeee bu durumlar sirayet edince demek, başlıyor ‘yumuşamaya’ yazıların…
İşte o yüzden yazımın başlında, “gözünüz aydın” dedim…
O, birçoğunuzun ‘çok sert ama’ dediğiniz yazılarım bundan böyle aynı kalır mı, biraz ‘yumuşar’ mı bilmiyorum, ancak artık sadece ‘yazılarla’ ilgilenmeyeceğimi biliyorum…

***

“İnternet gazeteciliği” başlangıçta, konvansiyonel basın kuruluşlarında çalışan meslektaşlarım tarafından “küçümseme” amaçlı bulunan bir isim olsa da artık yeni dönemde hızla, “haber” işinin gövdesine oturmaya başladı…
Eskiden gazeteciler, ya tasarımdan ya haberden ya matbaadan ya da basın işletmeciliğinden anlamalıydı. Daha doğrusu bunun birisini anlaması yeterliydi…
Benim gibi, sektörün her alanıyla ilgilenen, ufak da olsa fikri olan gazeteci çok azdı…
İnternet gazeteciliğinde böyle bir şansınız yok…
Meslekte spesifikleşmenin en az yaşanabildiği alanlardan biri bu…
Örneğin Murat Atikel, konvansiyonel basından, internet haberciliğine geçerken, benden çok daha hızlı uyum sağladı…
Çünkü tasarım bilgisi, dijital dünyaya ilgisi benden daha öndeydi ve üstüne, neredeyse beni geçen haberciliğini de ekleyince uyum sağlaması çok kısa sürdü…
Ben de Murat Atikel’e karşı açığımı, ekran tecrübemle kapatmaya karar verdim…
Çok yakında, stüdyomuz kurulunca, iki de bir karşınıza çıkıp, sizlerle bol bol konuşacağım ve yeni medya düzeninde, Murat Atikel’in önüne geçmeyi başarmış olacağım!
Çünkü Murat Atikel gibi sözden çok yazı ile iştigal eden kişiler, internet dünyasında ‘bir adım’ geri kalıyor. Gerçi Murat bu durumu ‘müziğe olan ilgisi’ ile kapatır ya, neyse!
En kötü Murat’ın maaşını bir ay ödemem, olur biter!
Yok yok bu da olmaz, ben ödemesem bile bu konuda ne kadar titiz olduğunu bildiğim, ortağım İbrahim Gültekin halleder konuyu…
Neyse demek öğrenmem gereken bir konu da meslektaşlarımla zıtlaşmamak!
Uzatmayayım…
Her gelişmeyi benden, birinci ağızdan duymanızı istediğim için yazdığım bu yazıyı bitiriyorum…
Lütfen bana artık, “Çalıştığın sitenin sahibi kim, başka ne iş yapıyor, arkasında kim var, aslında senin sitenin gerçek sahibi şuymuş” tarzı sorular sormayın!
Sıfırdan kurduk şirketi, tertemiz “genç girişimciler” olarak çıktık yola…
İbrahim Gültekin beye kalsa 2 yıl sonra, sakın kendisine söylemeyin, bana göre 5-6 yıl sonra, görün bakalım bu, yeni, genç şirket nerelere gelecek…
Nasıl?
Sizlerin sayesinde tabii ki…
Yok öyle yağma, tabii ki hepinizin sayesinde…
Kiminiz reklam verecek, kiminiz çıkaracağımız aylık gazeteye abone olacak, kiminiz günde birkaç saatini ayırıp sitedeki her şeyi okuyacak, kiminiz programlarımızı hiç kaçırmayacak, tabii bunları yaparken karşınıza çıkan reklamlara tık’lanacak falan…
Ve sonra bir bakacaksınız Arif Anbar’ın söylediği, “Gazeteci medya patronu geliyor” sözü, gerçek olmuş…
Haydi hayırlısı…