Eskişehir’in ortasından geçen Porsuk, nazlı bir eda ile süzülüp gider. Porsuk, Kütahya’da doğup büyümüştür. Porsuk, çeyizi olan bereketi ve güzellikleriyle Kütahya’dan Eskişehir’e gelin gelmiştir. O artık Eskişehirlidir. Dört mevsimde de tabiatın mutluluğunu görmek isteyenler Porsuk’un kenarında yürümelidir. Suyun ve kuşların senfonik sesleri içinizdeki saklı duyguları şarkı mırıldanmaları haline getirip sizi kanatlandır. Porsuk, kimliğini kentle özdeşleştirerek Eskişehir’in simgesi olmuştur. Nehirle salkım söğütlerin aşkını görmek isteyenler mutlaka Porsuk’a bakmalıdır.

Eskişehir, coğrafi konumu ve binlerce yıllık kültürel mirası, demografik yapısı, bütün Türk dünyasını kucaklayan kültürel özelliği ile dünya kentleri arasında ayrıcalıklı bir konumdadır. Eskişehir, genç ve hareketli nüfusu, yaratıcı enerjisinden dolayı, Türkiye’nin en dinamik kentlerinden biri, belki de birincisidir. Bir Cumhuriyet kenti olan Eskişehir, gelişen kültür bilinci ile ülkemizin en parlak yıldızıdır. Eskişehir, yalnız Eskişehirliler için değil, bütün Türk dünyası için bir kültür ve sanat merkezi niteliğindedir. Yeni yüzyıl, kentlerin yüzyılı olacaktır. Kırsal nüfus git gide azalacaktır. Kentler; kimliklerini canlandırarak, kültürlerini ileriye taşıyarak ve birikimlerini paylaşarak, küresel kültürü oluşturacaktır.

Kentliler, birbirlerini kültür paylaşım aracılığıyla daha iyi anlamakta ve daha iyi tanımaktadır. Kültürün günlük yaşama katılması ve toplumun her kesimine yayılması, giderek daha da büyük önem kazanmaktadır. Kentsel gelişim, kentlilik bilincinin özlenen düzeye ulaşması ve kültürel değişimle sağlanmaktadır. Bunun için, hem yönetimlerin hem de sivil toplum kuruluşlarının aktif olmaları profesyonel bilgi ve deneyim kaynaklarından yararlanmaları gerekmektedir. Kent olmanın temel paydası kültürdür. Farklı kültürel yapılardan gelen topluluklar kentin ortak kültürünü oluşturur. Kentler, insan topluluklarının aynasıdır. Kent bilinci için, kentin oluşum sürecini ve bu süreç içerisinde yaşanılan hayatı bilmek ve bu kent için verilen mücadeleyi öğrenmek gerekmektedir. Bir kent, üzerinde çok çeşitli insanlar ve bu çok çeşitli insanların oluşturduğu kültürler sonucunda son şeklini almaktadır. Kültür, aile ve toplum içinde yaşanarak kazanılır. Kültür tabiidir, yapılamaz. Kent bilincini oluşturan yapay denklemler sonucunda bir de doğal bloklaşmalar vardır. Bu doğal bloklaşmalar insanın duygu ve beğeni yönelimleriyle oluşur. İnsanları bir araya getirir ve aynı beğeni duygusuyla birlikteliklerini pekiştirir ve bu birlikteliği kitlesel dönüşüme sokar. Bu bakımdan Eskişehir, türlü renklerin oluşturduğu muhteşem bir tablodur. Bu tablonun yapımcısı da Türk dünyasının muhtelif mekânlarından gelen insan topluluklarıdır. Eskişehir, göçlerin meydana getirdiği bir sığınma beldesidir. Onun dallarının altında herkes için yer bulunmaktadır.

Öte yandan Odunpazarı evleri de artık ülkenin değişik şehirlerinde görülen benzerleri gibi markalaşmaya başladı. Hafta sonlarında grupların belli başlı uğrak yeri oldu Odunpazarı. Geleneksel mimarisinin yanında Odunpazarı halkının güleç yüzü ve sevecen bakışları konuklarını Türk misafirseverliğinin samimi davranışlarıyla karşılıyor. Bu semt, insanları içine alıyor, sesine ses veriyor, dışlamıyor, kabulleniyor, olduğu gibi görüyor. İnsan, burada yabancılık çekmiyor. Soğuk kent bulvarlarının duyarsızlığına karşılık, dar sokaklarda selâmlaşılıyor, hal-hatır soruluyor. Tıpkı sakinleri gibi evler de birbirine yaslanıyor ve birbirlerinden güç alıyor. Evler de insanlar gibi içine girilmeden zenginliği görülmüyor.

Odunpazarı evlerinin yola veya sokağa bağlantısı ya cumbalı bir pencereyle veya yüksek bir avlu duvarından açılan kapıyla sağlanır. Kapı, dış dünyaya açılır. İlk bakışta sade ve doğal yapısında görülen ev, içine girildiğinde sanki dünya cennetidir. Kutlu Elçi, insanları aile yuvası kurmaya davet ettiği hadiste şöyle diyor;’’ Dünya cennetini cehenneme çevirmeyiniz, cehennemden koruyunuz.’’

Geniş avlu içinde hayata ve konuklara gülümser. Bu ev halkının meydana getirdiği hane ve komşuluk kültürü yüzyıllardır başka kültür ve uygarlıkları etkilemiştir. Geleneksel ev mimarisinin planlanmasında ve iç düzenlemesindeki en önemli özellik kültürel anlayışa uygunluk esas alınmıştır. Evler fizyolojik, sosyal ve pedagojik fonksiyonları gereği içe dönük bir planla inşa edilmişlerdir. Bu evler tabiattan ve yerleşmeden bütünüyle ayrılmamış, tabiat ve ağaç tutkusu avlu ve bahçelerde vücut bulmuştur. Türk konut mimarisi günümüz şartlarının yaratmış olduğu konutların aksine, rahat ve sağlık şartlarına elverişlidir.

İnsan huzuru ve rahatı ancak evinde bulur. Verilen nimetler evde paylaşılır. Türk kültüründe ev; yuvadır, yeryüzünün mutluluk ve huzur bahçesidir. İşte bu yüzden en olumsuz felaketlerde bile ayakta kalmanın teminatı ev, aile olmuştur.

Ağaç, kireç, kerpiç gibi malzemelerden yapılmış bu evler, göç kültürünün de izlerini taşımaktadır. Evin bir odası ve başka bir yeri eksik bırakılır. Burada ince bir mesaj verilmek istenmiştir. O da, dünya işinin asla bitmeyeceği, bu yüzden insanlara iyi davranılması gerektiğini vurgulamaktır.

Hızlı ve plansız kentleşme beraberinde pek çok sorunlar getirdi. Yeni ev mimarisinde kültürel özelliklerin özü olan insani unsurlar dışarda bırakılmıştır. Sadece başını sokacak kadar bir yer kaygısı geleneksel ev anlayışımızı bozmuştur. İşte şimdi bizim Odunpazarı’nda ne aradığımız daha iyi anlaşılır sanırım.

Eskişehir; Porsuk ve Odunpazarı evlerinin dışında daha pek çok güzelliği bünyesinde barındırıyor. Şehir, kimliğini de bu güzelliklerden alınarak geleceğe doğru güvenli adımlarla yürüyor.