Bugün benim doğum günüm. Bugün ben tam 40 yıl sonra yeniden doğdum. Her doğum gibi çok sancılı, çok korkutucu, ağrılı fakat bir o kadar heyecan dolu, mutluluk dolu, büyük sorumluluk ve cesaret gerektiren bir alana adım attım.

İnsanoğlu için aslında yaş sadece bir rakamdan ibarettir. Matematik dışında hiçbir anlam ifade etmez. Her yıl kazanacağımız en önemli kıymet eklenen “bir” değil edindiğimiz deneyimler ve ne kadar öğrendiğimiz olacaktır. Öğrenemediğimiz her alanda aynı deneyimler şiddetini artırarak tekrar tekrar karşımıza çıkacaktı. Önemli olan ne kadar yıl yaşadığımız değil ne kadar hızlı öğrendiğimiz olacaktı.

Kadim öğretilerde şöyle denir yaş ilerledikçe insan ya bilge olurmuş ya da huysuz. Durduramadığımız zaman ilerledikçe seçeceğimi yol ikiye ayrılacak. Ya huysuz ya da bilge olacağız.. Seçimimizi ne kadar erken yaparsak doğum için gerekli tüm şartlar yavaş yavaş oluşacaktır. Her seçiş bir vazgeçiş olacaktır. Eğer cesaret edebilirsem bildiğimi bırakıp bilinmeyene doğru heyecan verici bir yolculuk başlayacaktır.

40 yılda neler mi öğrendim? Yaşamdaki en önemli şeyin sevmek olduğunu öğrendim. Sevmenin bilinç seviyesine göre değiştiğini, deneyimlenerek öğrenilebildiğini ve ancak ve ancak kendini sevdiğin oranda bir başkasını sevebileceğini öğrendim. Kendinde olmayan bir şeyi bir başkasına veremeyeceğini, verebileceğin en kıymetli şeyin değer ve kıymet olduğunu öğrendim. Gerçek bir odaklanma ile istediğim her şey yapabileceğimi öğrendim. Doğumumla beraber bildiğim her şeyin yanlış olduğunu, aslında hiçbir şey bilmediğimi öğrendim. Hatta bildiğim ne varsa hepsinin yanlış olduğunu, asla yapmam dediğim ne varsa yapacağımı, yargıladığım ve kınadığım her şeyin başıma geleceğini deneyimledim. Kızdığım, öfkelendiğim, eleştirdiğim, rahatsız olduğum tüm insanların benim kör noktalarıma ayna olduğunu, o taraflarımı dönüştürmek için aslında müthiş fırsatlar olduğunu gözlemledim. Şükrettikçe ve güzeli gördükçe bolluğumun arttığını, şikayet ettikçe azaldığını izledim. Evreneki her şeyin bir olduğunu, birbirinden asla ayrılamayacağını, etrafımda ne varsa aslında ben olduğumu hissettim. Sonsuz büyüklükteki evimizin büyüklüğü karşısında aslında bir “hiç” olduğumuzu var olmamızın aslında herhangi bir şeyi değiştirmeyeceğini hatta bir 100 sene sonra hiç varolmamış biri olacağımızı idrak ettim. Yaşadığımız süre içerisinde aslında hayatımızın başımıza gelen hikayelerden değil bizim bu hikayelere verdiğimiz anlam ve reaksiyonlar olduğunu keşfettim. İhtiyacımız olan asıl besinin arzularımız değil insanlığa hediye etmemiz gereken erdemlerimiz olduğunu fark ettim. Tüm evrenin aşk sarhoşu olduğunu sonsuzlukta bu sarhoşlukla boşlukta birbirinin etrafında dönüp durduğunu hissettim. Kalbimde sızlayan endorfinin damarlarımda koyulaştıkça daha da hassaslaştığımı, integral gibi türevini aldığımız eşitliklerin aslında altın oran bir spiralin etrafında genişleyerek sonsuza kadar döndüğünü, tek ihtiyacımız olan şeyin genişlemek ve kabımızı daha da büyütmek olduğunu kavradım. Bunun tek yolunun kendimizi bilmek, tanımak ve olduğumuz en saf halimizi hiçbir şey olmak zorunda kalmadan olduğumuz hali ile kabul edip çok ama çok sevmek olduğunu keşfettim. Aslında istediğim her şeye şimdi bu anda zaten sahip olduğumu onu görebilmek ve şükredebilmemin tek yolunun egomun verdiği acıyı içimdeki sevgi enerjisi ile temizlemekten geçtiğini bildim.

Bugün ben iyi ki doğdum. İyi ki yaşadım. 40 yıl süresince bana bunları öğrenecek fırsat, deneyim, gönül ve zeka verdiği için yaradana teşekkür ederim. Bana bu öğrendiklerime vesile olan bir fincan kahve içtiğim, bir kelime öğretmiş olan her güzel ruha teşekkür ederim. Olacaksa vaktim bir sonraki 40 yıl için hatırları olacak kalbimde. Şu an kendimi küçük ve enerji dolu bir bebek gibi hissediyorum. Bu yeni kurallarla ve bedenimle yaşayacağım yeni hikayeler için sabırsızlanıyorum. Verilen her an, her saniye heyecan dolu bir hediye. Her birini açmaya başladım. Bakalım paketlerden neler çıkacak?