Doğu Türkistan’ı sürekli duyarız basından, televizyonlardan, internet mecrasından… Duyarız da içimiz kan ağlar Doğu Türkistan'da yapılan Çin zulmüne. Türkler mazlumlara yüz yılardan beri kucak açmış, sahip çıkmış ve yanında olmuştur. Birçok millete kucak açmışız zulümlere tepki göstermişizdir de Mesele Doğu Türkistan olunca hep sessiz kalmışızdır. Oysa orada zulüm var, baskılar var; hatta en acısı da Doğu Türkistanla ilgili  sivil toplum kuruluşlarının açıklamalarına göre Doğu Türkistan’da her aileye Çinli bir erkek yerleştirilmesidir.  Yazarken bile ellerim titredi bu mevzuyu. Doğu Türkistan kanayan yaramız Türk Dünyasının en önemli meselelerinden birisidir. 

Şimdi önce Doğu Türkistan da neler oluyor, kimler yaşıyor, stratejik önemi nedir, ona bir bakalım. 

Uygur Türkleri 1865 te Çin’e karşı bağımsızlarını kazansalar da 1877 den sonra Çin’in kontrolü altına girdiler. Uygur Türkleri MÖ5 yy’a kadar tarihleri uzanan en eski Türk kavimlerinden biri. Doğu Türkistan tarihte Türklerin ilk var oldukları ve Karahanlılar Devleti hükümdarı Abdul Kerim Satuk Buğra Han’la birlikte İslam’ı kabul ederek ilk Türk İslam devletinin kurulduğu coğrafyadır. 

Bölgeye ilk işgal 1949 yılında yapıldı. Bu işgalle birlikte Doğu Türkistan’a diğer hiçbir alanda uygulanmayan bilinçli politikalar uygulanmaya başlandı. Çin yönetimi 1949 da Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bölgede özel bazı politikaları uygulamaya koydu. Bu politikalarla birlikte din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere eğitim, sosyo-kültürel ve ekonomik alanlarda Uygur Türkleri çeşitli sıkıntılar yaşamaya başladı. Bu gün temel meselelerin başında hala din ve vicdan hürriyeti gelmektedir. Başörtüsü sakal Uygur Türklerinin camilere girişi hatta ramazanda oruç tutmaları bile yasak. Yasaklar bunlarla da sınırlı değil doğu Türkistan’da 1985 yılında yürürlüğe  konulan uygulamayla şehirde yaşayanlara bir çocuk kırsalda yaşayanlara iki çocuk yapmak kotası getirilmiştir. Bu politikalar sonucunda Uygur Türklerinin Çin tarafından asimile edilmeye ve yok edilmeye çalışıldığını anlamak için stratejist olmaya gerek yok.

Doğu Türkistan, makûs kaderinden yüz yıllardır kurtulamamış, bir taraftan Rusya diğer taraftan Çin’in baskısı arasında sıkışarak yaşam mücadelesi vermeye çalışmaktadır.

Uygur Türklerine   reva görülen vahşi Çin zulmünün altında inleyen Doğu Türkistan’ın kısaca tarihinden bahsetmeye çalıştık. Ancak Türklerin bağımsızlık uğruna ölüme seve seve gideceklerini yine de en iyi Çinliler bilir. Bu Türklerin sönmeyen ateşidir.

Son 15 yılda Çin’in Doğu Türkistan’da yapığı zulümlerden örnekleri sizlerle paylaşmak isterim.  

2002’de Çin devleti üniversitelerde Uygurca eğitimi kaldırarak Doğu Türkistan’da bir asimilasyon operasyonu başlattı. Sonuç olarak, binlerce Uygur işlerini Çinli göçmenlere kaptırdılar. Bu sırada, Çin devleti açıktan açığa suçlu olarak Çin’in Doğu Türkistan politikalarını protesto eden göstericileri hedef tahtasına koydu.  

Çin devleti uyguladığı mezalimi saklamak ve kendini haklı çıkarmak için “teröre karşı uluslararası savaş” maskesini öne sürdü. Teröre karşı girişilen bu sözde savaş Çin devletine Uygurları terörize etmek için onları “terörist”, “ayrılıkçı” ve “aşırı dinci” yaftalarını kullanmak için mükemmel bir fırsat sundu. Sonuç olarak, Çinliler ayrım yapmadan aralarında kanaat liderleri, iş adamları, alimler, öğrenciler ve çiftçilerin de bulunduğu 100.000 Uygur’u gözaltına alarak hapishanelere yolladı. 

2004 yılından itibaren Çin devleti zor kullanarak yaşları 16-25 arasında değişen binlerce genç Uygur kızı, memleketlerinden kopartıp Çin’in iç bölgelerine ucuz iş gücü olarak kullanmak üzere yolladı. Bu kızlardan birçoğu ya kendi canlarına kıydılar ya da Çinli patronları tarafından cinsel tacize maruz kalıp, fahişelik yapmaya zorlandılar. 

2006 yılından itibaren Çin devleti binlerce genç Uygur erkeği Çin’in iç kesimlerine ucuz işçi olarak transfer etti. Bu uygulamaya karşı çıkanlar hapsedildi, kendilerine yöneltilen suçlamalar ise “teröristlik” ve “ayrılıkçılık” oldu.   

2008 Olimpiyat Oyunları’nın Çin’de yapılması nedeniyle Çin devleti Doğu Türkistan’daki politikalarını daha da sıkılaştırdı. Devlet fırsat bulduğu her yerde “toplumsal istikrarı sağlama” bahanesiyle Uygurlara şiddet uyguladı ve hapsetti. Çin devletine herhangi bir sorun yaşatmamış, terörist oluşumlarla bir bağı olmayan Uygurları ayrım gözetmeksizin haksız bir şekilde tutukladılar ve hapsettiler.

25 Haziran 2009’da fabrika işçisi kıyafetleri giymiş 10.000’den fazla Çinli asker ve polis Shao Guan Şehrindeki bir fabrikada çalışan 800 Uygur işçiye saldırdı. Saldırıda 100’den fazla Uygur işçi katledildi.

Son günlerde toplama kampına gönderilenlerin evlerine zorunlu olarak Çinli memurların gönderildiği yönünde bilgiler var. İddiaya göre Çinli memurlar Uygurların evlerinde kalarak çocuklara Çince ve siyasi eğitim veriyor. Çin yönetiminin zorunlu evlilik dayatmalarının da olduğu iddia ediliyor.

Doğu Türkistan’da “yeniden eğitim kampları” adı altında “potansiyel suçlu” olarak görülen Uygurlar ve Kazaklar toplama kamplarına götürülüyor. Toplama kamplarına götürülen insanlarda aranan kriterler ise sakal bırakmak, namaz kılmak, oruç tutmak gibi en temel dini faaliyetler olarak belirtiliyor. Ayrıca yıne son günlerde Uygur İslam alimlerinden Abdulehat Barat Masum’un Çin hapishanelerinde öldürüldüğü ifade ediliyor. 

 Hal böyleken Mısır, Filistin, Irak için çeşitli platformlarda sivil toplum kuruluşları tarafından protesto açıklamaları yapılırken Doğu Türkistan için neden yapmıyoruz. (Muhakkak Mısır, Filistin, Irak'da ezilen insanlar için de tepki gösterilmesi gerekir fakat; Doğu Türkistanı da unutmayalım.)    Soydaşlarımızı niye yalnız bırakıyoruz? Bu konuda ki ihmalkârlığımızı takdirlerinize bırakıyorum. 

Grup Orhun’un Doğu Türkistan için yazdığı bir şiiri de yazımın sonunda sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Türk dağlarda Türk kentte İsyan şimdi her yerde. 

Sağır dünya duy beni harp dermandır bu derde. 

Basıldı camilerim çocuklarım asıldı. 

Görmedin hep kördün sen bilsen zulüm nasıldı.

Zulmün zindanlarını hücre hücre bildik biz.

 Senin kafan kumdayken çoluk çocuk öldük biz.

 Zulme baskın eyleriz gece güne dönerken

 Hiçbir yiğit demez ki ölmek için çok erken

 Yıkılsın kaleleri sarayları yıkılsın 

Bebek katillerine yüzbin kurşun sıkılsın".