Kıymetli okurlar;

Dünyamızı ve ülkemizi bir yıldan uzun zamandır saran Corona virüs salgını maalesef artarak devam etmektedir. Önümüzdeki günlerde kapanma tedbirleri daha sıkı hale gelecek gibi görünüyor. Nasıl olmasın ki! Hınca hınç dolu nevruz kutlamalarında, güle oynaya tıkış tepiş otobüsle kongre yolculuğunda, Uludağ'ın eteklerinde kayak yaparken, “Lebalep” dolu maskesiz, mesafesiz salonlarda bulaşmayan bu illet, lokantalarda birbirinden uzak masalar ve HES Kodu ile alınan müşterilerle, şehirlerarası ve şehiriçi hizmet veren otobüslerde yarı yarıya yolcu varken, camide safları sıkılaştırmadan, okulda sınıfları ikiye bölüp teneffüste bile çocukları ayırırken, kuaför ve berberlerde HES Kodu ve tek kullanımlık malzemeler ile bulaşıyor.

Kurallar halka uygulanıyor. Yasaklar esnafa geliyor. Cezalar ise eczanesinde mesafeli çay içen eczacıya kesiliyor. Hal böyle olunca ortaya külhanbeylik yapan ceza kesiciler çıkıyor ve insanları herkesin içinde çocuk azarlar gibi aşağılıyor. Milyonlarca serveti olana da ekmek parası için dışarı çıkmak zorunda olana da aynı miktarda para cezası veriliyor.

Gerçekten anlamak mümkün değil, bu kadar çifte standart içinde fatura hala dar gelirli vatandaşa ödetiliyor. Bu salgının bir komplo olduğunu söyleyenleri, maalesef bu yaşadıklarımız haklı çıkarıyor.

Ama artık kimsenin tahammülü kalmadı. Sigortasız çalışan garson, komi, berber kalfası gibi aklımıza gelmeyen milyonlarca mağdur, trajikomik yardımlarla yaşam savaşı veriyor. Peki, esnafın hali farklı mı? Hayır!!! Onlar da can çekişiyor. Elektrik, kira, yakıt masraflarının yanı sıra üretim için kullandığı malzemelere gelen fahiş zamlar canından bezdirdi. Kimi kepenk kapattı, kimi hala bir umutla bin borçlanarak yaşamaya çalışıyor.

Ya halk ne yapsın? Pazarda elini attığı sebze, meyve 5 – 10 TL. Markette de poşeti 100 TL’dan aşağı inmiyor. İhtiyaç sahibi insan sayısı her geçen gün artıyor. İşsizlik sayısı her ay katlanıyor. Tabi verilen rakamlar sadece kayıtlı olanlar, işveren işçi çıkartma yasağının kalkma gününü iple çekiyor.

Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar üretim değil, tüketim ülkesi haline getirildiğimiz için oldu. Yıllar önce bir kutu kürdan aldığımda üzerinde imal yeri Çin diye okuduğumda üzüntü ve sinirden gözümden yaş geldiğinde belliydi. Biz ilköğretim çağlarındayken, Öğretmenimiz ülkemiz için kendi kendine 200 yıl yetebilecek olduğunu söylerken gurur ve heyecanla dinlerdik. Ne oldu da bu hale getirildik? Bu konuya önümüzdeki yazılarda değinmek istiyorum.

Son olarak diyorum ki "Kurt kışı atlatır, ama yediği ayazı unutmaz."