İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Kadınlara ‘sürtük’ demenin suç sayılmadığı bu ülkede İçişleri Bakanı’nın ‘ahmak’ sözünü iade etmek suç sayıldı. Belediye Başkanına ‘ahmak’ demek meşru ama ahmak sözünü iade etmek suç sayıldı. Aslında haziran ayında görülen davada yargı kararını vermişti. Kararın açıklanmasına iki gün kala davanın hâkimi değişti. Yani seçimleri iptal ettikleri gibi hâkimi de iptal ettiler. Sonra da bu saçmalığa ceza verecek bir hâkim bulmak için tüm Türkiye’yi taradılar. Sonunda AK Parti teşkilatıyla boy boy fotoğrafları olan bir hakimi davanın başına atadılar. Sonuç ortada. Planlı ve programlı bir şekilde siparişle çıkartılan absürt bir ceza kararı… Altını çizerek söylüyorum: Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar millet iradesine yapılmış vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar Türk demokrasisine vurulmuş bir darbedir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM’de; grup toplantısında konuştu.

Akşener, konuşmasına başlamadan önce, eski Devlet Bakanı Melda Bayer’e İYİ Parti rozeti taktı. Bayer, şunları söyledi:

“Aktif siyasete ara verdiğim son 20 yılda, Türkiye özgürlükler ve demokrasi açısından çok şey kaybetti. Kendisine yabancılaştı. Demokrasi, özgürlük, adalet, hoşgörü, saygı ve sevgi kavramları anlamını yitirdi sanki… Umudu, gülmeyi, huzuru özler hale geldik; toplumca… Halbuki Türk insanı; ne esareti, ne de özgürlüğünün kısıtlanmasını kabul eder. Türk insanı hoşgörülüdür, birlikten güç alır. Bir demokrasi aşığı ve tüm canlıların yaşam hakkına duyarlı bir anne olarak gelecekten endişe duyuyorum. Özlediğimiz bu değerleri tekrar hayata geçirebilmek için yılmadan çalışan, hoşgörülü, uzlaşmacı, karalı ve güler yüzlü sayın Meral Akşener ve ekibine elimden geldiğince katkı vermek istiyorum. Çünkü hem bugün hem de gelecek nesillerin Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde özgürce; huzur, refah ve barış içinde yaşamaları en büyük dileğimdir. Bu uğurda çalışmak benim için bir borçtur.”

Akşener ise “Melda Hanım ile çok uzun yıllara dayanan tanışıklığımız ve saygıya dayalı bir dostluğumuz var. Siyasetten kopmuştu. Hayır işlerine, sosyal sorumluluk işlerine kendisini adamıştı. Birgün Melda Hanım, benden bir randevu istedi. Ben büyük emek sahibi politikacılara anında randevu veririm. ‘Zor bir iş yapıyorsunuz’ dedi. Benim bu işte bir kum tanesi kadar hangi yardımımım olur, dedi. ‘Ben hiçbir şey istemiyorum bir üye olarak çalışmak istiyorum’ dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim. Bugün beraberiz. Güç kattınız Sayın Bakanım” diye konuştu.

Akşener daha sonra, konuşmasında özetle şunları söyledi:

“AK PARTİ İKTİDARI YÜZDE 2 BARAJI GETİREREK ÜYE KAYBI YAŞAYAN YANDAŞ SENDİKALARINI KURTARMAYA ÇALIŞIYOR”

“AK Parti iktidarı sendikal örgütlenmeye yüzde 2 barajı getirerek üye kaybı yaşayan yandaş sendikalarını kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken de diğer sendika üyelerine adeta ikinci sınıf üye muamelesi yapmak istiyor. Bu düzenleme daha önce yüzde 1 olarak uygulanmak istenmiş ama sendikalar arasında eşitsizlik doğuracağı gerekçesi ile Danıştay tarafından iptal edilmişti. İktidar ise her zamanki hukuk tanımazlığıyla bu defa oranı yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkararak yeniden getiriyor. Düzenlemeden yaklaşık 250 bin memurumuz etkilenecek. 188 sendika ve 9 konfederasyonun da faaliyetlerine devam etmesi mümkün olmayacak. Bundan sonra da yeni sendikaların kurulmasının önüne geçilmiş olacak. Ayrıca sendika üyesi olması yasaklanan yaklaşık 1 buçuk milyon kamu görevlimiz de 706 liralık ödemeden mahrum kalacak.

Ez-cümle, yine buram buram insan odaklılık kokan, AK Parti’ye yakışır bir ucube düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bu anlamsız düzenlemeye gerek komisyon üyelerimiz gerek de milletvekillerimiz gereken tepkiyi verdi. Ancak milletimizin aleyhine olan her teklifte olduğu gibi bu teklif de maalesef Cumhur İttifakı çoğunluğu ile komisyondan geçirildi. Grup başkanvekilimiz Erhan Usta ile, Adana milletvekilimiz İsmail Koncuk, Konya Milletvekilimiz Fahrettin Yokuş Beyler konuyu takip ediyorlar. Bu hukuka açıkça aykırı ve sendikal örgütlenmeyi engelleyici teklifin kanunlaşmaması için İYİ Parti olarak Genel Kurul’da da üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.

“BUGÜN ÜLKEMİZDE İKTİDAR ELİYLE OLUŞTURULAN BİR CUMHURİYET KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Bugün ülkemizde iktidar eliyle oluşturulan bir Cumhuriyet kriziyle karşı karşıyayız. Millet ile devlet arasındaki bağı koparanların; devletin sahipliğini, milletin elinden almaya kalkanların; Partili Cumhurbaşkanlığı denilen ucube bir sistemle koskoca Türk Devleti’ni bir kişiye ve etrafındaki yandaş takımına amade edeceğini düşünenlerin sebep olduğu bu krizin sonuçlarını artık hayatımızın her alanında hissediyoruz. ‘Kimsesizlerin kimsesi’ olan kerim devlet anlayışımızın yerini, ‘Milletini kimsesiz bırakan’ ucube bir yönetim anlayışının aldığına üzülerek şahit oluyoruz.

Her çocuğun geleceği, her gencin umudu, her kadının güvencesi olan Cumhuriyetimizi beğenmeyenlerin çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları da endişeye mahkûm ettiği bir kirli distopyayla mücadele ediyoruz. Bu, öyle bir distopya ki; artık, ‘6 yaşında bir çocuk’ ile başlayan cümlelerin devamından korkar olduk. Çünkü ne yazık ki artık bu ülkede 6 yaşındaki çocuklar bir gün tecavüzün bakın istismarın demiyorum tecavüzün bir başka gün de açlığın, şiddetin ve işkencenin konusu olabiliyor. Bu utancı bu ülkeye yaşatanlara yuh olsun, yazıklar olsun.

“FAKİRLİĞİ, MUHTAÇLIĞI, AÇLIĞI BİTİREMEYECEKSENİZ NEDEN O MAKAMLARI İŞGAL EDİYORSUNUZ?”

Birkaç gün önce Nur Elif yavrumuz kötü koşullarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için hayatını kaybetti. Daha 6 yaşındaydı… Nur Elif’e bunları reva gören vicdansızları Allah’a havale ediyorum. Şimdi iktidar cenahından bazıları çıkıp utanmadan; ‘Zaten anne-babası cezaevindeymiş, akrabaları kötü davranmış, her şeyden de iktidarı suçlamayın’ diyecekler. Her zaman olduğu gibi bu olay için de ‘bizim ne suçumuz var ki?’ diyecekler. Bu ülkede bir çocuk öldü bir çocuk, hem de açlıktan öldü. Hem de kötü bakıldığı için öldü. Soruyorum size: Çocuklarımıza sahip çıkmak, devleti yöneten iktidarın görevi değilse kimin görevidir? İşine geldiğinde, ‘Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı bir koyun bile, benim mesuliyetim altındadır’ diyenler, işine gelmediğinde ölen daha 6 yaşında bir çocuğumuzun sorumluluğunu, üzerinden atabilir mi? Atamaz.

Eğer koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü kullanan bir iktidar çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı sahipsiz, kimsesiz bırakıyorsa ve üstüne üstlük mesuliyet almaktan da kaçıyorsa ortalıkta, ‘ben ülke yönetiyorum’ diye gezemez. Kardeşim siz bostan korkuluğu musunuz? Fakirliği, muhtaçlığı, açlığı bitiremeyecekseniz neden o makamları işgal ediyorsunuz? O koltuklarda sarayda sefa sürüp, şaşalı yemekler yemek, özel uçakla maça gidip gelmek için mi oturuyorsunuz? Sayın Erdoğan her sıkıştığında, ‘Bu konu siyasetin konusu değildir’ diyerek işin içinden sıyrılamazsın. Sana göre neyin siyasetin konusu olup olmadığı, beni zerre ilgilendirmiyor. Engin birikiminin ve derin fikirlerinin cefasını zaten milletçe yıllardır çekiyoruz.

Beni Eskişehir’deki Nur Elif ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Beni Van’daki Muharrem ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Beni, Adana’daki Emine ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Sen bu memlekette varlık içinde yaşarken, kestane ballarıyla, manda yoğurtlarıyla, Medine hurmalarıyla sefa sürerken yokluktan, yoksulluktan ölen, açlığa mahkûm ettiğin çocuklarımız için senden hesap soracağım. Rüzgargülü projemizi, devreye almak yerine utanmadan yasaklattığın için, senden hesap soracağım. Bunlar daha iyi günlerin. Milletimizle el ele verip siyasi rantı çocuklarımızın hayatına tercih eden bu kalpsizliğin bu vicdansızlığın hesabını sana sandıkta soracağım. Hiç merak etme, çok az kaldı.

“TÜRKİYE ARTIK PATOLOJİK SEMPTOMLAR GÖSTEREN TEHLİKELİ BİR ZİHNİYET TARAFINDAN YÖNETİLİYOR”

Türkiye artık patolojik semptomlar gösteren tehlikeli bir zihniyet tarafından yönetiliyor. Maalesef empati, vicdan, sorumluluk bilinci gibi insani kavramlarla bağını tamamen koparmış, sosyopat bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Nitekim bu gerçeği iktidar mensuplarının her hareketinde her cümlesinde her kelimesinde endişe verici bir sıklıkla görüyoruz. Beceriksizleriyle fakirleştirdikleri asgari ücretlimizin, memurumuzun, emeklimizin maaşlarına yapmak zorunda oldukları düzenlemede bile bu gerçeğe şahit oluyoruz.

Türkiye’nin en yakıcı meselelerinden biri olan EYT’li kardeşlerimizin durumuna ilişkin, sorulan bir soruya, ‘EYT mi?’ diye cevap veren Nebati Bakan birbirinden ciddiyetsiz açıklamalarına, geçtiğimiz günlerde bir yenisini daha ekledi. Çıktı hiç utanmadan zerre sıkılmadan bu milletin gözünün içine baka baka ‘Asgari ücretliye de memura da emekliye de ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye fakir fukaraya vermek bereket getirir’ dedi. Bu ne cürettir, bu ne utanmazlıktır, bu ne saygısızlıktır. Hayırdır Sayın Bakan sadaka mı dağıtıyorsunuz? Lütufta mı bulunuyorsunuz? Kendinize gelin. Siz babanızın değil, milletin hazinesinin başında duruyorsunuz. Aile şirketinizde sosyal sorumluluk projesi yürütmüyorsunuz devlet yönetiyorsunuz, devlet.

Yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz, Bay Kriz’e feda ettiğiniz ve batmaya mahkûm ettiğiniz o hazinede kaç yetimin hakkı var, biliyor musunuz? Paramızı pul ettiniz yetmedi, gücümüzü hiç ettiniz yetmedi, İtibarımızı ağızlara sakız ettiniz, yine yetmedi. Şimdi de milletimizle dalga mı geçmeye başladınız? Eğer fındık kadar aklınız, incir çekirdeği kadar vicdanınız varsa söylediklerime iyi kulak verin. Bu ülke sahipsiz değildir. Bu ülkenin sahibi aziz ve cefakâr Türk milletidir. O yüzden haddinizi bilin. Cıvık cıvık açıklamalar yapıp bu milletin haysiyetiyle oynamayın vatandaşın sabrını da giderayak daha fazla zorlamayın.

“SEÇİMLE ALAMAYACAKLARI İSTANBUL’U YARGI YOLUYLA ALMAK İÇİN YİNE BİR REZİLLİĞİN PEŞİNE DÜŞTÜLER”

Geçtiğimiz çarşamba günü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu hakkında verilen hapis ve siyasi yasak kararıyla Ak Parti iktidarının millet iradesini bastırmaya çalışan bir vesayet rejimi olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Yargıyı demokrasiye karşı bir sopa olarak kullanan 28 Şubat zihniyetinin günümüzdeki temsilcisi olduğu bir kez daha açığa çıktı. Seçimle alamadıkları İstanbul’u, hatta düzelteyim seçimle alamayacakları İstanbul’u yargı yoluyla almak için yine bir rezilliğin peşine düştüler.

Kadınlara ‘sürtük’ demenin suç sayılmadığı bu ülkede İçişleri Bakanı’nın ‘ahmak’ sözünü iade etmek suç sayıldı. Belediye Başkanına ‘ahmak’ demek meşru ama ‘ahmak’ sözünü iade etmek suç sayıldı. Aslında haziran ayında görülen davada yargı kararını vermişti. Kararın açıklanmasına iki gün kala davanın hâkimi değişti. Yani seçimleri iptal ettikleri gibi hâkimi de iptal ettiler. Sonra da bu saçmalığa ceza verecek bir hâkim bulmak için tüm Türkiye’yi taradılar. Sonunda AK Parti teşkilatıyla boy boy fotoğrafları olan bir hâkimi davanın başına atadılar. Sonuç ortada. Planlı ve programlı bir şekilde siparişle çıkartılan absürt bir ceza kararı… Altını çizerek söylüyorum: Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar millet iradesine yapılmış vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar Türk demokrasisine vurulmuş bir darbedir.

“2023 SEÇİMLERİ YAKLAŞTIKÇA KAYBEDECEKLERİNİ ARTIK ANLAMAYA BAŞLADILAR”

İktidar mensupları sandıkla kaybettikleri İstanbul’u yargı gücünü kötüye kullanarak geri alma peşindeler. Yıllarca bedavadan seçim kazanmanın şımarıklığını yaşadılar. Yıllarca milletimize maraba muamelesi yaptılar…  

Ama 2023 seçimleri yaklaştıkça kaybedeceklerini artık anlamaya başladılar. Milletin gözünden düştüklerini fark etmeye milletin vereceği hükümden korkmaya başladılar. Milletin gözünden neden düştüler biliyor musunuz? Çünkü milletimiz AK Parti’ye mecbur olmadığını gördü.  İstanbul’da gördü, Ankara’da gördü. Adana’da, Antalya’da, Hatay’da gördü. Millet İttifakı’nın kazandığı birçok şehirde bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gördü.

Kendisine hak ettiği gibi hizmet eden belediye başkanlarımızı gördükçe iktidarın tek derdinin kendi sefası olduğunu anladı. Mesela, pandemi döneminde iktidarın yapamadığı sosyal yardımı İstanbul’da, Ankara’da ve daha birçok büyükşehrimizde ortaya koyan Millet İttifakı belediyelerini gördükçe AK Parti’nin vasatlığını gördü.  Her türlü engellemeye, mobbinge, iftiraya ve tuzağa rağmen Ekrem Başkan da Mansur Başkan da diğer belediye başkanlarımız da olağanüstü çaba gösterdiler. Onların bu çabaları Millet İttifakı’na olan güveni artırdı. Onların başarısı iktidarın yalanlarını çökertti. Onların çalışmaları korku senaryolarını boşa çıkarttı. Muhalefetin güçlenmesinde Millet İttifakı’nın belediye başkanlarının katkıları yok sayılamaz. İşte bu yüzden de onlardan çok korkuyorlar. Milletimizin onlara olan sevgisini kıskanıyorlar. Onların önünü kesmek için, her türlü rezilliği de yapıyorlar.

“20 SENE ÖNCE NASIL EMİNE HANIM’IN YANINA KOŞTUYSAM BU DEFA DA DİLEK KIZIMIN YANINA KOŞTUM”

İşte tam da bu nedenle, onlara uzanan elleri kırmak, değişime inanan herkesin, boynunun borcudur. Ben de 14 Aralık’ta bu borcun gereğini yapmak için yola çıktım. İstanbullunun iradesine vurulmaya çalışılan darbeye karşı tıpkı 2019’daki gibi; Ekrem kardeşimizle omuz omuza durmaya gittim. Bundan yirmi sene önce yaşadığı haksızlık karşısında nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam bu sefer de Ekrem kardeşimin yanına koştum. Bundan 20 sene önce nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam…

Sayın Zahid Akman hatırlıyor musun? Gecenin 1’inde beni aradığını… Kimseleri bulamamıştınız da bula bula beni bulmuştunuz hatırlıyor musun? Ben sizin isteğinizi, ricanızı yerine getirmiştim. Ey Yenişafak’ın sahipleri. Eviniz basıldığında, kimseleri bulamamıştı avukatınız. Bula bula beni bulmuştu. Ben de oradaydım. Ey Akit, Vakit’in sahipleri, 1999. Hatırlıyor musunuz, panik içinde, Kocaeli’nden milletvekili adayı olan, Refahyol’un İçişleri Bakanı Meral Akşener’i panik içinde arayıp ‘abla ne olursun, bizi gürültü ile ziyaret et’ dediğinizde, sizi ziyarete gelmiştim. Kimseyi bulaşmamıştınız, çünkü hepsi korkaktı. Nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam, bu defa da Dilek kızımın yanına koştum…

Evim basıldığında kimse yoktu. Evet biz İYİ’ler… Linç edilmeye çalışıldığında Nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam bu defa da Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum.

Bugüne kadar meydanı boş bulmanın şımarıklığı ile her istediklerini yaptılar. Bugün de hizmetleriyle milletin kalbini kazanan bir belediye başkanımızı hukuksuzluk yoluyla diskalifiye etmeye çalıştılar. Dün kendilerine yapılanları bugün Ekrem Başkan’a yapmaya kalktılar. Ama artık bu meydanın boş olmadığını Saraçhane’de gördüler. Bugün hedefleri Ekrem Başkan’dı. Bu yüzden İYİ Parti olarak biz de amasız fakatsız onun yanındaydık. Bir saniye düşünmedik bir dakika gecikmedik haberi alır almaz yola çıktık.

“HEDEFİNE MANSUR BAŞKAN’I KOYARSA BU SEFER BİR DAKİKA GECİKMEDEN ONUN YANINDA DİMDİK DURURUZ”

Demokrasimizin sahipsiz olmadığını hatırlatmak için İstanbulluların iradesinin çiğnenemeyeceğini haykırmak için kaybetme korkusundan gözü dönenlere karşı dimdik durmak için Saraçhane’deydik. Biz dün neredeysek bugün de oradayız. Kim ne derse desin yarın da aynı yerde olmaya devam edeceğiz. Şayet bu kafa yarın da hedefine Mansur Başkan’ı koyarsa bu sefer de bir saniye düşünmeden, bir dakika gecikmeden onun yanında dimdik dururuz. Bugün nasıl ki ‘Saray sizinse, Saraçhane bizimdir’ dediysek gerekirse ‘Beştepe sizinse, Ankara bizimdir’ demeyi de çok iyi biliriz. Eğer ki onlar seçim kazanma uğruna, tehdit gördüğü herkesi, bertaraf etmeye ant içtiyse biz de milletin sevgisini kazanmış herkesin yanında kaya gibi durmaya Türk Milleti’nin huzurunda, ant içtik. Eğer ki onlar koltuklarını korumak için, millet iradesini yok saymaya ant içtiyse biz de Cumhuriyetimizin izinde, demokrasimize sahip çıkmaya, Türk Milleti’nin huzurunda, ant içtik. Eğer ki onlar nefislerinin, hırslarının ve çıkarlarının esiri olmaya ant içtiyse biz de milletin sesinin, taleplerinin ve tercihlerinin temsilcisi olmaya Türk Milleti’nin huzurunda ant içtik.

“BİR KAMYON DOLUSU AHMAĞIN ELİNDE OYUNCAK BİR ERDOĞAN’LA KARŞI KARŞIYAYIZ”

Sanki talimatı kendileri vermemiş gibi, komplo teorileri üretiyorlar. Yargı operasyonları yetmezmiş gibi şimdi de algı operasyonları yapıyorlar. Kendi beceriksizliklerini gizlemek için bize çamur atıyorlar. Yalnız ben Sayın Erdoğan’a harbiden çok acıdım. Bu kadar ‘ahmaklar’ sürüsünü yanına nasıl topladı? Erdoğan diyor ki: ‘Yargı doğru bir iş yaptı.’ Bakanımsı troller, milletvekilimsi troller, akademisyenimsi troller ve gazetecimsi troller ‘hayır, operasyonu Meral Akşener yaptı’ diyorlar. Sen neymişsin be Meral Akşener. Aramışım, taramışım hakim değiştirmişim, harika sonra hapis cezası verdirmişim. Geldiğimiz noktada bir kamyon dolusu ahmağın elinde oyuncak bir Erdoğan’la karşı karşıyayız. Çok acıdım. İnsan Cumhurbaşkanını takip eder.

Milletin değişim isteği körelsin istiyorlar. Umutsuzluk hakim olsun istiyorlar. Millet dayanışma gösteremesin herkes kendi derdine düşsün istiyorlar. Ama, çok önemli bir gerçeği unutuyorlar. Hep söylerim gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi çok güzel bir huyu vardır. Buradan kendisine hatırlatmak istiyorum kendi derdine düşen sensin, Sayın Erdoğan. Korkuyorsun, hem de o kadar çok korkuyorsun ki zamanında sana yapılanın, kendi yaşadığın haksızlığın önüne koyulan siyasi engelin bir benzerini yapacak kadar yaptıracak kadar aciz durumdasın. Hatta Ekrem Başkan’a çektiğin operasyonu savunmak için 20 sene önce okuduğun şiirin suç olduğunu söyleyecek kadar paniklemiş haldesin.

“SİZ ÇÖKMEYE ALIŞMIŞSINIZ AMA BİZ BURADAYKEN İSTANBUL’A ÇÖKMENİZE, ASLA İZİN ETMEYECEĞİZ”

Sen ne kadar korkaksan biz de o kadar kararlıyız. Çünkü biz cesaretimizi milletimizden alıyoruz. Ve biliyoruz ki iyilerin görünmez orduları vardır. Bu yüzden milletin iradesine, cesaretle sahip çıkacağız. Milletin sandıkla emanet ettiği iradeyi ucuz numaralara kurban ettirmeyeceğiz. Siz çökmeye alışmışsınız. Ama biz buradayken İstanbul’a çökmenize, asla izin etmeyeceğiz. Size göre demokrasi bir araç olabilir. Ama bize göre demokrasi Türk Devleti’nin varlığı, Türk Milleti’nin huzuru için vazgeçilmez bir amaçtır. Çünkü biz kalbimizde şahısların ve zümrelerin tahakkümünü taşıyanlardan değiliz. Bir grup siyaset esnafının çizdiği rotayı sözüm ona demokrasi diye pazarlayanlardan da değiliz. Kendi siyasi ikbalimiz için demokrasiyi aparat yapanlardan da değiliz. Makam mevki için gözü dönenlerden ise hiç değiliz. Çünkü bize göre demokrasi bir tercih değil bir mecburiyettir. Bu yüzden de demokrasiden taviz vermek bizim siyaset anlayışımıza aykırıdır. Ama kimse merak etmesin nasıl ki tarih boyunca yapılan her zorbalığın her haksızlığın her adaletsizliğin karşısında dimdik duracak babayiğitler olmuşsa bugün de millet iradesinin üzerinde vesayet kuran bu Firavun iktidarını yıkacak, Musa’lar da elbette var. ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diye haykıracak, cesurlar da elbette var.”