Demokrasiden umudunu kesenlerin ısıtıp yeniden gündeme almaya çalıştığı, elit azınlığın yönetimini pazarlamanın entel açıklamalarla süslediği bir sistemdir...
Liyakat kavramı üzerinden yürürler...

Ancak bahsedilen liyakat kavramı, kendi ölçeklendirdikleri liyakattır...

Kendi ölçme sistemlerinden, kendi kriterlerinden geçer not almış, konformistlerin, yani kendi otoritelerine itaat etmişlerin yolunun açıldığı, azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği bir sistemdir...

Bunu özetle şöyle açıklarlar;” Dağdaki çobanın oyu ile benim oyum bir olamaz.”

Hazımsızdırlar...

Kitap yüklü eşekler onların gözünde kıymete haiz olanlardır...

Bakın bazı tariflerini beraber okuyalım...

“Bir meritokraside herkes görüşlerini ifade etme hakkına sahiptir. 

Yönetimin her katmanındaki insanlar, açıkça ve sıkça düşüncelerini paylaşmaya teşvik edilir. 

Bu görüşler dinlenir ve sonra en iyi görülenlere dayanarak kararlar alınır.

Bu noktada meritokrasinin, demokrasi (çoğunluğun yönetimi) olmadığını anlamak önemlidir. -Konsensüs kararı- yoktur...Herkesin oyu yoktur. 

Bu, meritokrasinin demokrasiden temel ayrımıdır.

Herkesin fikri mutlaka dinlense de, (yetenek ve birikime göre) bazıları diğerlerinden daha çok dinlenir. Günümüzde herkesin sözünün eşit derecede etkili olduğu hiç bir yönetim sistemi yoktur, mümkün de değildir.”

Halbuki mükemmel bir sistem olmada da demokrasi de herkesin sandıkta eşit söz hakkı vardır...

Bunlara göre diploması olmayan, cv’leri şaşaalı olmayan, elit olmayan kimselerin sağduyusu, durugörüsü filan yoktur, olamaz...

Sadece elitler tarafından seçilmiş , onaylanmış ve belgelendirilmiş olanların oy hakkı vardır...

Seçkinler dışındakilere de - lütuf ile- söz hakkı tanısalar da geçerliliği yoktur...

Son sözü onlar söylerler...

Kendilerine göre oluşturdukları liyakatsizler sınıfı, eğer onların şartlarına göre liyakatlerini ispat edebilirlerse sınıf atlayabilirler...

Onun dışında yönetilmeye mahkum vasıfsız yığınlar olmaktan öte bir şey olamazlar...

Çümkü o vasıfsız kitleler onlara göre öğrenmeye, kendileri tarafından ikna edilmeye açık olmayanlardır. Be seçkinler sınıfına demokratik bir yarışta asla ikna olmaz ve oy vermezler...

Bu kibir yüklü seçkin meritokratlar zaten lütfedip de kendilerini anlatıp sonunda bir seçime girmeyi küçümserler...

İktidar her şartta koşulsuz onlara ait olmalıdır...

Zaten halktan oy istemeye hiç yüzleri yoktur...

Çünkü mütemadiyen onları küçük görür ve aşağılarlar...

Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan ve şimdilerde moda olsm trollükle  itham ettikleri halkın onları aslında çok iyi çözümlediğini de bilirler...

O yüzden de sürekli demokrasi dışı yollardan iktidarı ele geçirme peşindedirler...

İktidara sahip olduklarında ise bir daha kaybetmemek adına hızla otoriterleşir ve faşizme kayarlar...

Ama demokrasi...

Şiddete kaymadıkları sürece bu masalcı meritoktatların da varlığına ve kendilerini ifade etmelerine müsaade eder...

Bütün eksikliklerine rağmen bu bile demokrasinin bu seçkincilere karşı ezici bir üstünlük sağlamasına yeter de artar bile...