Millet İttifakı'nın net bir siyaset belirleyemediği, dolayısıyla net vaatlerde bulunamadığı, net tutum takınamadığı ve muhalefet yaparken etkili olamadığı yönünde eleştiriler arttı son zamanlarda. Sosyal medyada takip ettiğim ve önemsediğim, Millet İttifakı sempatizanı farklı isimlerden bu içerikte yazılar okuyorum son günlerde.

Bu eleştiri, Ayasofya'nın müze vasfının iptalinden sonra yoğunlaştı. Eleştirilerde, tepki göstermekte geç kalındığı ve dindar seçmeni küstürme korkusuyla AK Parti'nin icraatlarının sineye çekilmek zorunda kalındığı ifade ediliyor.

Millet ittifakı'na yakın olduğu halde ittifak içindeki farklı partilere mensup isimlerin eleştirileri ortak olmakla birlikte, eleştirdiklerinde kastettikleri şey farklı. CHP açısından farklı, İyi Parti açısından farklı, Saadet Partisi açısından farklı. HDP ittifakın resmi ortağı değil ama ilginçtir, Millet İttifakı'nı HDP de aynı şekilde eleştiriyor... Onlar da " Milliyetçi seçmene sempatik görüneceğiz diye HDP belediyelerine sahip çıkamıyorsunuz" diye eleştiriyorlar.

Eleştirenler farkındalar mı bilmiyorum ama Millet İttifakı istese de her bir bileşeninin ve İttifak dışındaki destekçileri HDP'nin istediklerini yapamaz. Çünkü bir potada eritilemeyecek özelliklerden bahsediyoruz. HDP'nin gönlünü hoş edeyim derken İyi Parti'yi küstürebilirsiniz, İyi Parti' nin gönlünü hoş edeyim derken Saadet Partisi'ni küstürebilirsiniz. Hatta öyle ki, CHP içindeki dindarlara göz kırparken CHP'nin Sekülerlerini küstürebilirsiniz. 

Böyle bir ittifakta yapılacak en az hasar yaratacak davranış ne olur? Mümkün olduğunca toplara girmemek olur. Tartışmalarda derinleşmek de en yanlış tutum olur. Eğer illa ki birşey söylemek zorunda kalırsanız, ayrıntılara girmeden, en yuvarlak cümlelerle baştan savmalısınız... 

Millet İttifakı dönüp dolaşıp Erdoğan düşmanlığında kilitlenmek zorunda. Kendileri açısından en az sorun çıkaracak politika o çünkü... Erdoğan düşmanlığı yaparsanız bileşenlerin her birinin gerekçesi farklı olsa bile sorun çıkarmazlar, bir ucundan da onlar tutar...