Ölüm.. Hepimizi korkutan, üzen ve hatta üzerinde düşünmeyi hiç istemediğimiz fakat yemek yemek, uyumak kadar doğal hayatın en önemli döngüsüdür. Yazıya başlamadan önce şunu bir hatırlayalım bu gezegenden hiçbirimiz canlı çıkamayacağız.

Bu hafta beni uzun zamandır heyecanlandıran Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’de bahsettiği “Ölmeden Önce Ölmek” yazısını yazmak istiyordum. Hatta yazıyı yazmadan önce Konya’ya gidip hem kendisini hem de Şems’i ziyaret etmeyi planladığım aynı Cuma günü babaannemiz Necla Saylık’ı kaybettiğimizi öğrendim. Bir hafta önce elini tutup, saçını sıvazladığım bedenin, o gün tabutunu tuttum, mezarının kazılışını izledim, toprağa beyaz kefenle indirilişini seyrettim. Yarım saat önce seslenmiş sonra bakmış dudakları mordu diyor Lali’si. Aynı gün 7 sene aynı Anadolu Lisesi’nde okuduğum sınıf arkadaşımın da vefat ettiği haberi ile sarsıldım. Aynı yaşta, aynı hayallere sahip olduğumuz aynı jenerasyondan bir kardeşim de ölmüştü. İki gün sonra cenazesi kalktı evimin tam karşısından, babaannemizin cenazesini kaldırdığımız yerden. Aynı şekilde taziyeler geldi, aynı şekilde ezanı okundu ve aynı dualar yapıldı herkese olduğu gibi. Yaşamın varlık ve yokluk çizgisinin ne kadar da aynı olduğu suratıma çarptı birden. Varlığımızın ve yokluğumuzun sonsuzluk evreninde nasıl da anlamsızlaştığı belirdi gözümün önünde. Bir vardık, bir yok.

“Bir haylidir can çekiştin, ama hala perde arkasındasın. Çünkü bir türlü ölmedin; halbuki ölüm asıldı. Ölmedikçe can çekişmen sona ermez. Merdiven tamamlanmadıkça, dama çıkamazsın. Yüz ayak merdivenin iki ayağı noksan olsa da dama çıkmak isteyen çıkamaz. Bu gemi yükünden artık o son batmanı da yüklenmezse batmaz. Son yüklenen yükü asıl bil, ne iş yaparsa o yapar. Vesvese ve azgınlık gemisini o batırır. Akıl gemisi battı mı insan bu gök kubbeye güneş kesilir. Ölmediğin için can çekişmen uzadı. Ey Tıraz mumu sabahleyin sön öl. Yıldızlarımız gizlenmedikçe can güneşi, bil ki gizlidir. Topuzu kendine vur da benliğini darmadağın et. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer. Bende, benim hareketlerimde gördüğün benlik, senin benliğinin aksidir. Sen kendi kendine topuz vurmadasın. Benim suretimde kendi aksini görmüş kendinle boğazlaşmak için coşmuş köpürmüşsün. Hani o aslan da kuyuda kendi aksini görmüştü de düşmanı sanıp saldırmıştı ya onun gibi işte. Ey akıllı fikirli er, sevgiliyi perdesiz görmek istiyorsan ölümü seç, o perdeyi yırt. Fakat ölür mezara gidersin hani o ölümü değil. Sen değiştiren nura götüren ölümü seç.

Alemde bulunan kadın erkek.. Herkes her an can vermede ölmededir. Sözlerini de ölüm zamanın babanın oğula vasiyeti say da ibret al, acın. Bu suretle de buğuz, haset ve kin, kökünden silinip çıksın. Yakınlarına onlar ölünce nasıl yüreğin yanarsa o çeşit bak. Gelecek şey gelmiştir. Onları ölmüş say, sevdiğini ölüyor, ölmüş onu kaybetmişsin bil. “

“Mesnevi 6. Cilt.,”

Efsaneye göre, kuşların hükümdarı olan, her şeyi bilen Simurg, doğuda Zümrüd-ü Anka, Batı’da Phoenix olarak bilinir. Kaf Dağı’nın tepesinde, bilgi ağacında yaşar, öleceğini hissettiği zaman ağaç dallarına yuvasını yapar, Güneş dalları yaktığında da dallarla birlikte yanar ve her seferinde küllerinden yeniden doğar.

Ölümün karşısında ne kadar çaresiz olduğunu net kavrıyor insanoğlu. Belki de sadece onun karşısında bu kadar net anlaşılıyor elimizden bir şey gelmeyeceği. Peki ya Rumi’nin dediği gibi fiziksel ölümden önce ölsek ve tüm bu acılardan, kavgalardan, kötülükten kurtulsak. Bu satırlar bana her seferinde Matrix’deki Smith ve Neo’nun bitmek bilmez savaşını hatırlatıyor. Neo güçlendikçe Smith de çoğalıyordu. Ajanlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın aynı oranda onları yenecek güce sahibiz.

Game of Thrones fanları bilirler Arya Stark bir prenses olmasına rağmen Braavis’e giderek seçimini yapmış ve bir savaşçı olarak eğitimine “İsmi olmayan bir kız” olarak devam etmiştir. Varlıktan hiçliğe giden yolda, herşeyini teslim etmek, görmeyen gözlerle görmenin tek yoludur.

Nefis, ego, içimizdeki karanlık tarafımız, kusurlarımız öldürülmeyi beklerken benliğimiz de yeniden doğmayı o denli ümit ediyor. Benlikten kurtulup nefsi öldürebildiğimizde ve bir hiç olduğumuzu kavradığımızda işte o an Simurg gibi küllerimizden yeniden doğacağız.

Tüm güzel ruhlara ölmeden önce ölmeyi diliyorum. Sevgi ve aşkla kalın. Valar Morghulis!