Eldeki verileri şöyle bir hatırlayalım...

Aralık 2019 da Çin’de mutasyona uğramış yeni tip bir corona virüs salgını başladığı ilan edildi...

Özellikle sosyal medya üzerinden bu yeni virüsün korkunçluğu ile ilgili yoğun bir iletişim fırtınası başlatıldı...

Görüntüler korkunçtu...

Mesela yolda yürürken birden düşüp ölen insanlar...

Salgını kontrol etmek için kolluk güçlerinin insanlara ateş etmesi...

İnsanların evlerine kapıları pencereleri çivilenerek hapsedilmesi...

Önce tüm dünyaya bu algıyı yoğun bir şekilde pompaladılar...

İnsanlar bir gerilim filmi seyreder gibi sürekli bu haberlerle manipüle edildi...

Ve korkulan oldu...

Virüs Avrupa'ya sıçradı...

O ana kadar ki algı operasyonu dışındaki bilgiler azdı ama...

Bu virüs; mesela grip yani influenza kadar ölümcül değildi...

Benzer semptomlar oluşturuyordu...

Üst solunum yollarında etkili idi...

İnfluenza kadar ölümcül değilse de ondan biraz daha hızlı bulaşıyordu...

Risk gruplarından özellikle ileri yaş ve ilave hastalıkları olanlar üzerinde ağır seyrediyordu...

Risk grubu olan bir diğer grup çocuklarda pek etkili değildi...

Zaten, sadece corona değil bir çok virüse karşı yüzde yüz etkili bir ilaç yoktu...

Mesela kırk yıl önce tanımlanan HIV (AIDS) virüsünün ne ilacı ne de aşısı hala yoktu...

Keza influenza yani grip için de aslında yüzde yüz etkin bir aşı ve ilaç yoktu...

Yüzlerce influenza türü her yıl mutasyon geçiriyordu ve bir önceki yılın en popüler influenza virüsleri üzerinden her yıl eski virüslere etkili yeni aşı yapılıyordu...

Aslında mücadeleyi vücudun bağışıklık sistemi yapıyordu...

Modern tıbbın bu hastalara tedavi edici yaklaşımı ancak destekleyici tedavi düzeyinde kalıyordu...

Bu bilgiler elbette sadece bana ait değildi...

Mesela İngiltere’de hükümet bu bilgiler sonrasında pasif immünizasyonu , hani şu sürü bağışıklığı diye sözü edilen yöntemi tercih edeceğini ilan etti...

Aslında tedavi edici sağlık hizmetlerindeki altyapısı yeterli olsaydı doğru bir tercih de denilebilirdi...

Virüsün esas tehlikeli kısmı hızlı yayılması idi...

Dolayısı ile iki yatak ve beş hasta konusu bu gelişmiş(!) ülkelerin sağlık sistemini kısa zamanda çökertti....

Yani...

Elinizde destek tedavisi vereceğiniz iki yatağınız var ama karşınıza gelen hasta sayısı beş...

Böylesi bir durumda afet tıbbı seçeneğine yönelmekten başka çareleri yoktu...

Yani, durumu daha hafif olan hastayı öncelemek...

Bu ise, ortalıkta gözle görünür bir düşman olmadığı bir durumda kaosu ve krizi daha da şiddetlendirdi...

Bu arada...

İletilim ve algı operasyonu kusursuz yürüdü...

Mesela Avrupa’da aniden yolda giderken düşüp ölen hiç kimse olmadı Çin’deki gibi...

Ama Boris Johnson ve diğer bilinirliği yüksek bir çok insanın virüs kaptığı haberleri ile korkunun ve kaosun dozu ayarlandı...

Keza İtalya’da sağlık sistemi de aynı şekilde çabucak çöktü...

Ama mesela ilk onikibin kişinin verilerinde kayıpların yaş ortalaması yetmişsekiz idi...

Bu arada...

Tıp adamları sitokin fırtınasını halkın önünde bilinçsizce tartışırken, dünyada hızla sosyal, siyasal ve ekonomik bir çok değişiklik bu algı ve iletişim fırtınasının gölgesinde hızla ilerliyordu...

Bu fırtınaya itiraz etmek, karşı çıkmak bütün ülkelerin yönetimleri için bir siyasi intihar haline getirildi...

Trump, ABD’de her itirazında biraz daha zemin kaybetti...

Almanya ve Merkel hiç itiraz etmedi...

Milyar dolarlık bir çok şirketin (mesela hava yolu şirketleri ) değeri çok düştü...

Turizm sektörü, hizmet sektörü tüm dünyada felç oldu...

İnsanlar evlere hapsedildi...

Bir çok alanda üretim durmaya zorlandı...

Fırsattan istifade bolca paralar basılıp ipotek karşılığı ülkelere dağıtılmaya başlandı...

İnsanlar sıkılmaya da başladılar...

Ancak korku ne zaman gevşese hemen yeni bir haber piyasaya sürüldü...

Mesela...

Virüs yenidoğan beneklerde de etkili idi...

Hemen bir uyduruk yirmidokuz günlük ölen, yeri yurdu belli olmayan, adsız sansız bir haber piyasaya salındı...

Mesela ...

Virüs sadece üst solunum yollarına etkili değildi, bütün organlara zarar veriyor haberi dolaşıma sokuldu...

Zencileşen Çinli doktorların resmi gezmeye başladı piyasada...

Karaciğeri ve böbrekleri de tutuyordu...

Çocuklara çok etkili değil denmeye başkarken Kawasaki Sendromu haberleri kapladı piyasayı...

Çocuklarda Kawasaki sendromunu tetikliyor, ölümcül oluyordu...

Dört ayda bu kadar bilimsel(!) bilgi oluşması teknik olarak mümkün değildi ama...

Algı ve iletişim fırtınasında her gün yeni bir negatif bilgi oluşturulup korku ve kaosun şiddetinin azalmasına fırsat verilmiyordu...

Gençlerde ölüm az bilgisi konuşulmaya başlıyor sonra...

Hoooop genç bir iki ölüm vakası manşetlere çekiliyor, ama ölüm yaş ortalaması hala yetmiş üstü...

DSÖ her gün yeni ve kafa karıştırıcı, birbiri ile çelişen bilgiler açıklıyordu...

Bu sürecin en az  yirmidört ay daha süreceği açıklanıyordu...

İkinci dalganın daha ölümcül olacağı açıklanıyordu...

Engizisyon zamanına döndürüldü dünya...

Pompalanan algının dışında bir yorum yapan yargısız infazdan ciddi korkuyor, aykırı olmak yerine konformist olmayı tercih ediyordu...

Bütün dünya, sanki coronadan önce ölüm yokmuş, insanoğlu ölümsüzmüş hezeyanına kapılmış gidiyordu...

Bu süreci en iyi yöneten ülkelerin başında Türkiye var...

Muhtemelen Külliye’de benim gibi aykırı yorum yapanlar da var...

Ancak fazlasıyla yeterli sağlık altyapısı Külliye’nin elini çok güçlendiriyor...

İnsanlara Belarus, Brezilya yöneticileri gibi aykırı fikri açıklamak yerine hem üretimi, ekonomiyi kontrol ediyor, hem de herkesin içini rahatlatacak düzeyde salgınla mücadele ediyor...

Ayrıca, DSÖ ‘nün tedavi protokollerini ezbere ıygulamak yerine kendi özel yaklaşımını geliştiriyor ve başarılı oluyor...

Dosta düşmana güven veriyor, bilimde iz takibeden değil yol açan oluyor...

Bu süreç içerisinde dikkatlerden uzak bir çok operasyona fırsat buluyor....

Hatta krizi ve kaosu fırsata çeviriyor...

Bu fırtına geçip herkes evlerden çıktıktan sonra esas hasarı değerlendirebilecek tüm dünya...

Mesela...

İtalya’nın ölüm hızı binde dokuzseksenbir...

Yani geçmiş verilere göre ikibinyirmi yılında beklenen ölüm sayısı altıyüzbin kadar....

Ancak otuzbir aralık ikibinyirmide topladığı verileri seneye bugün ancak değerlendirebilecek...

Salgının insani hasarları varsa eğer ancak o zaman belli olacak...

Ekonomik hasarlar ancak en az seneye bu vakit net ortada olacak...

Şu anda tüm dünya bir yandan pandemi fırtınası, bir yandan bir algı fırtınasına maruz ve sığınaklara çekilmiş durumda...

Benim düşüncem şu ki; pandeminin gölgesi ya da kaldıracı kendi gerçek etkisinin en az yüz katı...

Küreselci ekonomistlerin ıydurduğu türev piyasalar gibi yüksek kaldıraçlı...

Büyük bir balon şişiriyorlar...

Bu yazıyı da tarihe not düşmek adına koyalım şuraya da, dursun...