İbadet, yardımlaşma, rahmet ve bereket ayı Ramazan-ı Şerif; bu yıl en yakın eskileri aratacak şekilde coğrafyamıza ve ruh iklimimize sessizce misafir oldu.

Dünyanın yaşadığı küresel salgından dolayı öncekilerden farklı olarak coşkusu ve heyecanı içimizde kaldı. Sosyal mesafe ve ev karantinası gibi zorunluluklar Ramazan-ı Şerif’e özgü gelenekler olan iftar davetlerini, sahur vaktinin halka davulla duyurulmasını, teravih namazı uygulamalarını salgın hastalığa maruz kalınmaması için bu yıl askıya aldırdı. Bunun da toplumumuzda biraz hüzün ve burukluk oluşturduğu yadsınamaz.

Senenin bir ayı gelen ramazanın manevi havası, karşılanması, yaşanması, uğurlanması; daha yalnız ve sade bir şekilde idrak ediliyor. Artık eski ramazanları değil, bir önceki ramazanı özler olduk. Sezai Karakoç, “Oruç da Acıkır” başlıklı yazısında, “Yalnız insan orucu özlemez, oruç da insanı özler. Ramazan ayı gelince, sıla-i rahm edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir” demektedir. Bu durumda seneye Ramazan, yaşadığımız salgın hastalık farklı türevlerle karşımıza çıkmazsa daha bir coşkuyla ve açlıkla gelecek ve karşısında da aynı manevi hissiyatı taşıyan insanlar bulacaktır.

Divan edebiyatımızda yer alan birçok şiirde “Aşığın sevgiliden ayrı kalması oruca benzetilirken, sevgiliye kavuşması bayram olarak ifade edilmiştir. Türk Milleti için de, Ramazan ayının diğer aylardan farklı, özel bir anlamı bulunmaktadır. Oruç tutma, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunma, ibadetlere daha ayrı ve fazla yoğunlaşmanın yanısıra “eline, diline, beline sahip olma” düşüncesi önemsenmektedir.

Osmanlı dönemindeki Ramazan anlayışını anlatan çalışmalara bakıldığında, bunların önemli bir kısmının günümüzde de devam ettiği görülmektedir. Osmanlı toplumunda Recep ayıyla başlayan ibadetlere daha fazla sarılma, üç aylar orucu tutma, hatim yapma, nafile namazlara yönelme gibi ibadetler yapılırken; aynı zamanda evlerde ilgili mevsime uygun olarak Ramazana has yiyecekler olan güllaç, tarhana, çeşitli baharat, şekerleme ve reçellerin hazırlanması başlıca kaygılar olarak anlatılmaktadır. Ramazanla, halkın günlük yaşamının değiştiği, memurların ve esnafın çalışma saatlerini kuşluk vakti ile ikindi namazı arasına aldırdığı aktarılmaktadır. Ayrıca ikindiden sonra iftar saatine kadar camilerde Kur'an okumanın, vaaz ve mukabele dinlemenin, nafile namaz kılmanın da önemsendiği belirtilmektedir ilgili dönemi yansıtan bir çok yazıda. O dönemde kimilerinin iftar sonrası mescitlere gittiği, kimilerinin de kahvehane ve çayhanelere giderek semai, karagöz, ortaoyunu gibi sahura kadar süren etkinliklere katıldığı renkli bir ramazan anlayışından bahsedilmektedir.

Ramazan ayı ile ilgili Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı’nın “Atik Valde’den İnen Sokakta” isimli şiiri çok anlamlıdır. Mekanlar arasında inanç ve geleneklerin içselleştirilmesi kapsamında bir ayrıma gitmiştir. Şiiri yazdığı dönemde Moda’da ikamet eden şair, Moda’yı Batılı yaşam tarzının benimsenerek milli kültürden kopuşların yaşandığı, İslami değerlerin önemsenmediği bir yer olarak görürken, Üsküdar’ı “Müslüman diyarı” olarak tanımlamıştır. Kendisi de oruç tutmayan şair, Türk Milletinin değerlerine ilişkin beslediği duygu ve heyecandan dolayı mesuttur. Ramazan ayında, ramazanın hiçbir şekilde ruhuna uygun olduğunu düşünmediği, batılı yaşam pratiklerinin daha çok kabul gördüğünü iddia ettiği Moda’dan rahatsızlık duyar ve Üsküdar’ın Atik Valde semtine gider. Atik Valde Camiinden Karacaahmet’e inen sokakta semtin oruçlu halkını, yoksul insanlarını, kerpiç evleri, bakkalda bekleyenleri, koşuşturmaları izler. Ardından aşağıdaki şiiri kaleme alır.

"İftardan önce gittim Atik Valde semtine,

Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkara kızcağızları

Az çok yakında sezdiriyor top ve iftarı

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri

Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.

Yâ Rab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime:

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”

Ramazan-ı Şerifiniz hayırlı, bereketli, mübarek olsun..

- - - - -