Güç ve kuvvet birbiriyle bağlantılı ama farklı iki kavramdır. "Kuvvet”, kütleye ivme kazandırabilme,  "güç” ise birim zamanda iş yapabilme kabiliyeti olarak tanımlanır. Bu durumda güç, kuvvet ve hızın çarpımına eşit olur. Lisede fizik dersi almış herkesin anlayacağı bir denklemdir. 

Arz (yerküre) kuvvetler dengesiyle bir düzendedir. Yani hiçbir kuvvet mutlak üstünlüğü ile sonsuz hareket üretemez. Zira tabiatı gereği her kuvvet kendini dengeleyecek başka bir kuvvetin doğmasına neden olur. Doğal olarak bir amaç için üretilen kuvvet, ancak dengedeki diğer kuvvetlere galebe çaldığında iş yapabilir. Dengeleyici kuvvetlerin başında direnç gelir. Mesela sürtünme kuvveti aslında bir kütleyi sürüklemek isten kuvvete karşı gösterilen direncin adıdır. 

Sosyal sistemlerde de durum benzerlik gösterir. Bir kitleyi harekete geçirmek için kuvvet gerekir ki bu ancak sistemi dengede tutan diğer kuvvetlerin yenilmesi diğer bir deyişle direncinin kırılması ile mümkün olur. 

Önce direnç kırılmalıdır. Ardından hız kazandıracak başka bir unsur gerekir. İşte burada kitleyi hareket ettirme, bir yerden başka bir yere taşıma amacı devreye girer. Eğer kitle o amaca gönüllü olursa zaten sorun biter, istenen hız sağlanır. Böylece güç denklemi tamamlanmış olur.

“Soft power” olarak adlandırılan latif güç iki şekilde kendini gösterir; birincisi kitlelerin direncini kırmak, diğeri kitleleri sürüklemek istediği yerin aslında kitlelerin kendi amacı olduğuna ikna etmek. 

Bu nedenle latif güçle mücadele etmek son derece zordur. Ciğerinize nüfuz etmiş bir “şey”le nasıl baş edersiniz? Mesela bir grup sizi kendi çıkarları için bir yere/şeye yönlendirmek istediğinde sizde oluşacak direnci kırması gerçekten çok zordur. Ama içinizden birileri o gruba olumlu, o güce karşı direnç gösterenlere karşı olumsuz tutum geliştirdiğinde ne yapacaksınız? Hele içinizden birileri sizi bir yerlere taşımak isteyenlerin gösterdiği amaca sizi gönüllü yürümeye ikna edebiliyorsa…

ABD Dışişleri Bakanlığı, Hillary Clinton döneminde QDDR kısaltma adı ile bir birim kurdu. Bu birim “smart power” (zeki güç) adını verdikleri bir konu üzerinde çalışıyor. İlgilenenler İnternetten sorgulayabilir. Bu birim, diğer ülkelerdeki ABD çıkarlarına uygun tutum ve davranış geliştirmeye müsait grupları bulmakla görevli. Ülkelerde ABD çıkarlarıyla aynı doğrultuda tutum ve davranışa sahip grupları, mümkünse, tek çatı altında toplayarak, ABD çıkarlarına karşı duran güçlere karşı desteklemek... Öyle ki bu gruplar aslında ABD çıkarlarına hizmet ettiklerinin farkında değil. Buna en iyi örnek İstanbul seçimleridir.  Şehirdeki seçmen, bir birinden farklı görüş ve amaçları olmasına rağmen, ortak bir hedefte birleşti. Seçmen o ortak noktada hedefine ulaşırken aslında başka bir güç de istediğini aldı. Üstelik milyarlarca USD harcamadan. 

Çok zekice değil mi? 

Soft power kiralık ajanların faaliyetleriyle; Smart power ise zaten hayat tarzı, idealleri, hayalleri, korkuları, umutları ile bir ajanın motivasyonuna sahip samimi; umut ve korku arasında şuurunu kaybetmiş özgür bireylerin eylemleriyle işliyor.

Aslında denklem çok da zor değil. Silahı yalan olan bir mekanizmadan bahsediyoruz. Yalan da yalancı da belli. Ama korku ve umut aşılayan kelimeleri her seferinde o kadar ustaca işliyorlar ki… Umutlar kalbi, korkular ilikleri titretiyor her seferinde ve insan ister istemez kendi kendine soruyor: “Ya doğruysa?”  İşte insanın sorduğu en tehlikeli soru budur. 

Cevabı yok çünkü…