“Akşam Olur Karanlığa Kalırsın/Oy Gelin” isimli türkü, içinde duygu ve düşünce yoğunluğu bulundurduğundan mıdır nedir, toplumumuzca beğenilerek dinlenilen eserler arasındadır. Türküde geçen akşam vurgusu gerçekten özenle seçilmiştir. Kendimizle baş başa, yalnız kaldığımız bir andır, akşam. Karanlığa kalmışlık sadece günün geldiği evreden değil, ruhumuzun yıkıntılarının biriktiği safhadan da kaynaklanır. Daha çok akşam vakitlerinde, geçmişe yönelik sorgulamaların ve sosyal muhasebe kayıtlarının kontrol edildiği bir saat yaşanır. En çok da yaşanılan ve yaşatılan olumsuzlukların hatırlanma korkusunun olduğu bir vakittir bu dem. Derin sevdalara dalmanın, kaybettiğini bulamamanın, kırılan testinin hesabının elbet bir gün sorulacağının anımsandığı dakikalardır.

Öyle şeyler vardır ki, yitirildiğinde tekrar bulunması imkânsızdır. Çünkü saatler gibi birçok şey, dönse bile gelip geçmeye alıştırılmıştır. Aynı şekliyle, hâliyle dönmez. Eğer güveni yüzüstü bıraktıysak, hatırı kırdıysak, vefayı ihmal ettiysek, doğruyu eğrilttiysek, ahlâkı iç ettiysek, inancı sömürdüysek yürek ve ruh arasında oluşması muhtemel kısa devre vakti yaklaşmış demektir. Zira bunlar yerinde durmaya ayarlı unsurlar değildirler. Gittiler mi, bir daha dönüşü yoktur. Gelin, dersiniz gelmezler. Vah, vay çekersiniz, yeniden gelin, ruhen öldürdünüz beni, şeklindeki yakarışınız manasızlaşır. Hataların manen bedel ödetme zamanıdır artık. Yenik düşme anıdır hafıza kayıtlarındaki hatıralara.

Hayat, sadece iyi/kötü yapıp ettiklerimizden ibaret değildir. Onların sonuçlarıyla yüzleşmenin de sahneye düşeceği bir süreci içine alır. Yapılan iyiliklerin de, kötülüklerin de hem dünyada hem de ahirette karşılığı bir şekilde görülecektir. 

İşte bütün bu iç ve dış hesapların dışında kalmak için iyi, kâmil insan olmanın yolları aranmalıdır. İrade ve alışkanlıkla kazanılmış bozuk tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Yanlış pozisyonlarda oyun kurmamalı ve büyük kazanmak için risk alıp yanlış ata oynanmamalıdır. Yoksa kayıp da, yıkım da büyük olur. Kınalızade Ali Efendi’nin “bazı cahilleri, iştiha duyduğu şeye kavuşma hırsı hiddetlendirir” bahsindeki gibi “İllâ da şunu bunu yiyeceğim diye onu kazanmak için bin bir meşakkate katlanarak aşağı kişilere minnet edip, haşmet ve yüceliğin, vakar ve ağırbaşlılığın kaybına” sebep olacak davranışlardan uzak durulmalıdır. Kınalızade böylelerinin, ömürlerinin sonunda gülemeyecekleri bir hüzünle baş başa kalacaklarını ifade etmektedir.

Kâmil insan, dünyanın geçici heveslerine gönül koyarak zayıf ve mürai (ikiyüzlü) nitelikler göstermez.

Alçak gönüllüdür, şefkatlidir, vefalıdır; gönül kırmaz, can almaz, kin tutmaz, nefsine yenilmez; mânayı, sabrı, tevazuyu, iyiliği ve yetinmeyi bilir.

Dolayısıyla talihinin elinde oyuncak olduğunu iddia edip, suçu kadere yüklemez. Maddesel kazançlar için ruhunu ve kalbini gereksiz oyalamaz. Kimseye üzüntü vermez ki hayatının huzuru kaçmasın.

Kütahyalı Gaybî Sun'ullah Efendi’nin mısraları çok etkileyicidir:

Dersi Hak'tan almayanlar gelmesin bu meclise

Aşka kulak salmayanlar gelmesin bu meclise

Bahr-ı aşkın menbaıdır bil kulûb-ı evliya

Bahr-ı aşka dalmayanlar gelmesin bu meclise

Akıl ile Hakk’a erilmez aşktır mürşid olan

Aşkı mürşid tutmayanlar gelmesin bu meclise

Varlığın mahv etmeyen Gaybî mürid-i nefs olur

Kendisin yok bilmeyenler gelmesin bu meclise