22 Mayıs tarihinde “Ayasofya derhal ibadete açılmalıdır” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Demiştim ki,

“Ayasofya fethin en mühim sembollerinden biridir.

“kılıç hakkı”dır...

Fetih esnasında yürürlükte bulunan İslâm Hukuku’nun, fethedilen şehrin fatihlerine camiye çevirme hakkı verdiği en büyük ibadethanedir...

Doğu Roma İmparatorluğu’nun da sembolüdür ve fetihten sonra Fatih kendini Doğu Roma İmparatoru ilan etmişti.

Artık Ayasofya Camii olarak anılacak olan tarihi yapı, fethin en büyük nişanı ve Fâtih Sultan Mehmet’in fetih ganimetiydi. 

Fâtih, fetihten sonra kendisine sunulan Bizans servet ve hazinelerinin hepsini reddetmiş; ganimet olarak Ayasofya ile birlikte yedi kiliseyi kabul etmeye razı olmuştu.

Ayasofya ‘nın camiye  çevrilmesi devletin cihanşümul devlet olduğunun en büyük nişanlarından birisi idi.

1 Haziran Cuma günü erkan-ı devletle Ayasofya’ya gelen Fâtih, ilk Cuma namazını kıldı. Minbere çıkan Hoca Akşemseddin de hutbe okudu.

Fatih konuya o kadar hassastı  ki, fethin timsali olan Ayasofya’yı, kıyamete kadar cami olması şartıyla vakfetti.

Caminin vakfiyesine şu duasını da ekletti:“Benim bu mabedim, dünya durdukça cami olarak kalacaktır. Her kim benim bu mabedimi camilikten çıkarıp başka bir şeye çevirirse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun! Onlar, hiç hafiflemeyen bir azabın içinde kalsınlar! Öyle ki, yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiç kimse bulunmasın!..”

Fethin 567. Yıldönümünde Devlet Ayasofya Camii’nde Fetih Suresi ‘ni okutarak konu ile ilgili ilk sinyalini verdi.

Yunanistan'ın yaygarası dışında uluslararası  camiadan pek tepki verebilen  olmadı...

Kimbilir belki Türkiye’yi tahrik etmeyelim , bu burada ve bu kadarla kalsın diye düşündüler...

3 Haziranda Dışişleri Bakanımız bu konu ile ilgili kendisine sorulan bir soruya çok manidar bir cevap verdi:

“Türkiye Cumhuriyetinde ezanın ya da Kur'an-ı Kerim'in nerede okunacağını biz başka birine mi soracağız?

Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti'nin mülküdür ve fethedilmiştir" dedi. 

Konunun tarihçesini de hatırlatmıştım...

“Müzeye neden dönüştürüldüğü ile ilgili - görünürdeki- en büyük hikaye Celal Bayar’ın anlattıklarıdır. 1934 yılı Türkiye’nin İtalyan tehdidine karşı Balkan ülkeleri ile birlikte bir pakt kurma çalışmalarının olduğu yıldır. Bu çerçevede Atina’ya giden Celal  Bayar’a Yunan Başbakanı Türkiye’nin bu pakta dahil olması için  bir jest yapmasının kamuoyunu  ikna etmek için önemli bir fayda sağlayacağını ifade  etmiştir. Bu jest ise Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi idi. 

Nitekim 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrildi.”

Nitekim o günkü şartlarda bu karar elzem gibi kabul etsek bile bunun bugün için hiçbir ehemmiyeti kalmamıştır.

Şartlar ve dünya konjonktürü ve dengeler tamamen değişmiştir.

O günün aktörleri bile artık yok...

SSCB tarih oldu...

Faşist Mussolini İtalyası yok...

Hitler’in azgın Almanya’sı gitti yerine kuzu gibi Amerikan mandası bir Almanya geldi...

O gün varolmayan bir PRC ( Çin) gerçeği var...

Suriye, Irak ve Yunanistan krallık rejimleri tarih oldu...

Yüzyıl değişti...

Ve hatta binyıl değişti, üçüncü bin yıla girdik...

Yine demişim ki: “Bugün  Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi ne anlam içerir diye düşünürsek...

Türkiye’nin yeniden Büyük Türkiye’yi ilan etmesidir...

Dünya beşten büyüktür söyleminin tescilidir.

Tam bağımsız Türkiye kavramının somutlaştırılmasıdır...

Bu eylem hem milletimiz hem de tüm dünya için aynı anlamları ifade edecektir...

O yüzdendir ki mesela bu konuda bir referandum yapılsa milletin kahir ekseriyeti açılması yönünde saf tutacaktır.

Sanırım pandemi süreci ile birlikte kurulumu devam eden yeni dünyada Türkiye ‘nin en anlamlı sembolik hareketi bu olacaktır.

Devletin de bu konuyu benzer şekilde değerlendirdiğinin emareleri de zaten görülüyor...”

Bu süreçte çeşitli vasıtalar ile kamuoyu yoklamaları da yapıldı, yaptırıldı...

Buralarda “Ayasofya cami olmalıdır” fikri yüzde 70-90 aralığında destek buldu ki  bu milletin kahir ekseriyeti bu konuyu destekler tezimi haklı çıkardı...

Muhalif cephenin görünen yüzü olan temsilcileri bile bu yoğun desteği görünce açıkca bu konuya cephe almaktan çekindiler...

Kendi tabanları ile zıtlaşmak gibi anlamsız bir çabayı izah edecek tez bulmak doğal olarak çok kolay değil...

5 Haziran’da ise Cumhurbaşkanımızın talimatı ajanslara düştü:

“Başkan Recep Tayyip Erdoğan, 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile müze ilan edilen Ayasofya ile ilgili yeni düzenleme için araştırma talimatı verdi. Başkan Erdoğan, Ayasofya'da namaz kılınabileceğini ifade ederek, "Ayasofya cami olarak turistler tarafından ziyaret edilmeye devam edilebilir. Sultanahmet'te olduğu gibi. Buna milletimiz karar vermeli." 

Süreç inşallah nihayete erecek gibi gözüküyor...

Ve çok yakında inşallah Ayasofya yine cami olarak hizmete girecektir...

Velev ki bu süreç inkıtaya uğrarsa bilin ve müsterih olun ki kaçınılmaz son Devletimizin aldığı açık veya gizli büyük bir kazanım veya edinim sebebi ile sadece ertelenmiş olacaktır.

Yeniden Büyük Türkiye koşar adım kuruluyor vesselam...

Dr. Mehmet Akif Erdem'in 22 Mayıs 2020'deki yazısını okumak için tıklayın... "Ayasofya derhal ibadete açılmalı..."