Değerli okurlar;

Ekonomik sıkıntılarımız her geçen gün artarak devam ediyor. Esnafımız, işçimiz, çiftçimiz ve

emeklimiz kan ağlıyor. Hükümetin yanlış politikalardaki anlamsız ısrarı herkesi çileden çıkardı.

Faiz, enflasyon ve kurlar kontrol edilemez hale geldi. Ameliyat edilmek zorunda olan

ekonomimiz, hala yanlış iğne ve pansumanlarla yarası derinleştiriliyor. Özellikle partili

Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilen 2018 yılından beri Merkez Bankası’na yapılan

müdahaleler tartışmalara neden oldu. 1931 yılında kurulan Merkez Bankası’nın tarihinde

görülmemiş hamleler, başkan atama ve görevden alınmalara şahit olduk. Tarihe baktığımızda

ortalama 3 ila 5 yıl koltukta kalan başkanlar günümüzde ise 4 ay bile oturamadılar. Başkanlar

pabuç pahalı olunca her yolu denediler. Faizi düşürdüler olmadı, yükselttiler yine olmadı. Ne

yapsalar ipleri çekildi. Oysa dedik ya! Çözüm iğne ya da pansuman değil ameliyat edilmeli.

Hiçbir merhem şifa olmaz.

Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocam; “Akıl, bir işin sonunu düşünmektir. Yani kârını

zararını çok iyi hesap ederek bir işe girişmektir. Çünkü son pişmanlık para etmeyecektir. Ve

"Ah, Keşke" sözleri, akılsızlığın neticesidir” diyerek bu günlere nasihat etmiştir. Son yılların

tek ekonomik belirleyicisi olarak takdim edilen faiz hakkında da şöyle söylüyor Erbakan

Hocamız; “Getirmişsin bir bankaya 100 TL koymuşsun. Banka sana 1 yıl sonra 150 TL veriyor.

Arkadaş bu 50 TL'yi bana nereden buldun da verdin bana? Ben 100 TL'lik mal üretmiştim,100

TL'lik tüketme hakkım vardı. Aradan 1 yıl geçti benim üretmem artmadı ki, ben bir şey

üretmedim. Sen bana tüketme hakkı veriyorsun. Nereden veriyorsun? Bunun iki tane yolu var:

Ya üreten bir adamın hakkını aldın bana veriyorsun veya açıktan para bastın bana veriyorsun.

O da yine üretenin hakkını bana veriyorsun demektir. Yani faiz zulümdür. Faiz, çalışan insanın

hakkına tecavüzdür. Faiz demek, üretmeyen adama tüketme hakkı vermek demektir. Bu da

zulümdür. Adaleti bozar. İşte kapitalist düzenin zulmü ve felaketi buradan ileri geliyor”. Bu bir

hakikattir. Erbakan Hocamız, “Faizsiz Ekonomi” hakikatini anladı, anlattı ve iktidarları

döneminde uygulamaya gayret etti. Özellikle Refah-Yol iktidarı ekonomisi unutulmadı, hala

akıllarda ve özlemlerde.

Günümüzde ise parti liderleri, bürokratlar, ekonomi yönetimi hatta özel sektör maalesef, faizi

dünya gerçeği olarak tanımlayacak kadar basiret bağlanması ve feraset tutulması yaşıyorlar.

Onlara kalsa, ekonominin var oluşu faize endekslenmiş vaziyette. Yani faiz olmazsa, neredeyse

ekonomi de olmayacak. Enflasyon, kur, büyüme, cari açık vb. ekonomik göstergeler

anlatıldığında faiz mutlaka sebep veya sonuç olarak takdim ediliyor.

Kısacası, faiz ekonomimizin iliklerine kadar işlendi. Toplamda ise faizci ekonomiyi savunan, benimseyen

veya savunmasa da benimseme de tatbik etmekten hiç çekinmeyen bir iktidar, bir kısım

muhalefet, ekonomi yönetimi, bilim adamları yani iktisatçılar, ekonomi yazar çizerleri ve özel

sektörden oluşan geniş bir yelpaze söz konusu. Bu geniş yelpazenin faiz pratiği neticesinde

günümüzde üretimden büyük oranda kopmuş bir Türkiye var. Bu geniş yelpaze deki hazretlerin

niyeti ve görüşü ne olursa olsun, bugün çok ciddi bir ekonomik krizle boğuşan bir Türkiye var.

İnancımızın gereği faizin her türlüsü haramdır. Faiz alan da veren de Allah’a ve Resulü’ne savaş

açmıştır. Mübarek Üç Aylar iklimini henüz terkettiğimiz bugünler de maksadım din dersi

vermek değil. Sadece benimsememiz gereken modelin faizsiz bir ekonomi olduğunu

vurgulamak istiyorum. Belki Ülkece, bugünleri de yabancı kaynaklarla, daha yüksek faizli borçla, IMF veya başkaca küresel kan emici kurumlar vasıtasıyla atlatırız. Ama her seferinde

daha kırılgan hale gelmiyor muyuz? Gittikçe daha çok dışa bağımlı olmuyor muyuz? Dolayısı

ile yanlışta ısrar etmek neden? Bir an evvel faizsiz modele geçilmeli diye düşünüyorum. Elbette

kolay değil. Ama niyet etmek ve gerekli çalışmaları başlatmak hiç de zor değil. Bu husus çok

geniş bir yazının hatta yazı dizisinin konusu. Bu yüzden, başka bir hususa değinmek istiyorum.

Bürokrasinin hemen tüm kademelerinde olduğu gibi ekonomi yönetiminde de liyakatsız,

tecrübesiz kişilerle yola devam etmeniz hepimize zarar veriyor. 2018 seçimlerinden önce “Bu

Kardeşinize verin yetkiyi faiz enflasyon ve dolar ile nasıl mücadele edilir görün” denmişti.

Bugün ise gelinen noktada sürekli bir kötü adam aranıyor. Günah keçileri başkaları oluyor.

Oysa ki değişmesi gereken Merkez Bankası başkanı değil sistem ve hükümettir. Artık bu ülkeye

yararınız kalmamıştır. Zararınız artarak devam etmektedir. Madem sizin için liyakat, eğitim ve

işin ehli olmak önemli değil o zaman Merkez Bankası Başkanlığı’na Sayın Yılmaz VURAL'ı

getirelim. Türkiye'nin dört bir yanında görev yapan ünlü teknik direktör çok sayıda takımı küme

düşürmek ile anılmaktadır. Futbol bilgisine saygı duyduğum ve affına sığındığım Yılmaz

Hocamı göreve davet ediyorum. Pek çok takımı ligden düşürmüş faiz, dolar, enflasyonu mu

düşüremeyecek? Pek çok takımı bir üst lige çıkartmış, ekonomiyi mi ayağa kaldıramayacak?

Pek çok takımı ipten alıp ligde tutmuş, ekonomiyi mi stabil tutamayacak?