Yunus Emre’nin; ‘’Girdim gönül şehrine daldım onun bahrine

Aşk ile seyrederken iz buldum can içinde‘’

 sözlerinden hareketle gönül ve şehir kavramlarının taşıdığı anlam bakımından tasavufun başta gelen metaforlarındandır. Tasavvufta şar ve şehir kelimeleriyle kasdedilen, insanın terbiye alarak olgunluğa erişmesidir. Ömür Ceylan, Yunus Emre’nin Türkçesi hakkında şöyle der: ‘’ Onun dili, remizlerin dilidir. Kendisinden önce ve sonra her üç kültür dilinde de terminolojiye boğulmaktan çoğu kez kurtulamayan tasavvufu, en yalın biçimde Türkçe’yle buluşturan ilk şairdir o; Türkçe’nin ‘lisanü’l gayb’ıdır. Varlığın bütün sırrı bir sözde gizlidir ve Yunus bu sırrı açıklayarak tüm kâinatı hayran etmek üzere gönderilmiştir.’’

      Gönül, Allah inancının bulunduğu yerdir.Bu yüzden gönül arıdır,dururdur,hiçbir olumsuzluğu içinde barındırmaz. Kin,fitne,hasetlik gibi kötü duygular kalbe girince gönül,oradan ayrılır,kendine hiçbir kötülüğün bulaşamayacağı güzellikler ülkesine göç eder.

Gönül güzelin peşindedir ve o güzelliği diliyle ifade eder.Güzel sözün ,kötü söze üstünlüğünü Yaradan buyurur:’’ Gördün ya Allah hoş bir sözü nasıl bir misal yaptı.Güzel söz kökü (yerde) sabit dalları havada hoş bir ağaç gibidir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her dem verir.Ve Allah insanlara böyle misaller verir ki kavrayıp düşünsünler. Kötü bir sözün misali de pis bir ağaç gibidir ki toprağın üstünde cüsselenmiş,varlığını sürdürme imkanı yoktur.’’(İbrahim,24-25-26) Yunus Emre’nin, ‘’Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.’’ Deyişi bu durumu ortaya koymaktadır.

          Diğer organlar ilhamını gönülden alır. İnsan ,gönlü sayesinde yaratılmışların en şereflisi olur, melekleşir. İnsanı anlamlandıran,ruhunu kıpırdatan, duygu dünyasının kapısını açan gönlüdür. İnsanın içindeki gökyüzü, gönülle aydınlanır. Işığı başka gönüllerde yeni aydınlıklar doğurur. Kalp, gönülden dolayı vücudun bir parçası olmanın ötesine geçerek sırlar alemine yükselir. Ve nice güzellikler, iyilik ve doğruluklar çiçekli bahçeler olup varlık aleminde yer bulur.

     İnsan gönül kulağıyla duyar, gönül gözüyle görür, gönülleri hoş tutar, gönülden bağlanırsa gönüllere girer, birlik alemindeki gerçeği kavrar, mutlak varlığı içinde hissederek huzura erer, olgunlaşır. İnsan, bağışlanan bilgi ,hikmet ve erdemle hayatın zorluklarına,çaresizliklerine çözümler bulur. İnsan, dünya güzelliklerinin şükrünü eda ederek nimetinin bereketini artırır.

Ruhun derinlerinde yeşeren bin bir baharın adıdır gönül. İnsan, Allah’a gönül yoluyla ulaşır.

  ‘’Nite ki gönlün eviaşk elinden taşa gelir

    Nice yüksek yürür isem aşk başımdan aşa gelir’’ diyen Yunus Emre gönüldeki aşkı güneşe benzetir: ‘’ İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer

                  Aşkı olmayan gönül kaskatı taşa benzer’’ Arkasından da aşkın hayatın özü olduğunu vurgular: ‘’Ben aşksızın olmazam aşk olunca ben ölmezem

                                  Aşktır hayatım hasılı aşktan gayrısın bilmezem’’

   Esra Akbalık, Yunus Emre’nin Şiirlerinde Gönül İmgesi başlıklı incelemesinde şunları söyler:‘’Yunus Emre’nin şiirlerinde gönül, somut veya soyut pek çok kavramla kavramsallaştırılır ve yine pek çok şiirinde gönle kişilik atfedilerek teşhis ve intak sanatları aracılığıyla canlı bir varlık gibi telakki edilir. Gönül algısı daha çok bir mekân olarak somutlaştırılır. Taht, bağ, Kabe, arş, ev, saray, şehir, kale gibi mekânlar gönül tasavvurunun şekillenmesinde araçsallaştırılır. Bütün bu mekânların kıymeti şüphesiz o mekânlara atfedilen anlam ve yüklenen değerler sebebiyledir. Her şeyden ziyade gönül Tanrının evi ve tahtıdır. Taht; sultanların ve hükümdarların oturduğu büyük, geniş ve değerli taşlarla süslü bir koltuktur ve gönül tahtı, her şeyin hükümdarı ve sultanı olan yaratıcının oturacağı, ona layık olması gereken mekândır.’’

    Aşk, gönülde tecelli eder. Gönül onunla zenginleşir. Aşk,bütün evrenin yaradılış sebebidir. Beşeri aşkın, basamaklarından çıkılarak ilahi aşka ulaşılır. "Leyli Leyli’’ diyen dil, "Mevla Mevla’’ nidaları ile gerçek olan aşkı bulur. Aşk,insanın yaradılışından getirdiği bir duygudur ki, mekanı gönüldür. Aşk, cemali ruh ile celali nefsi terbiye ederek kemal ulaşmaktır gönül yurdunda.

    ‘’Gönül neyi severse dil onu şerh eder’’ o halde Yunus Emre’nin gönlü kimi sevmektedir?

‘’Baksam seni görür gözüm

   Söyle isem sensin sözüm’’ veya

‘’Dursam seninle dururum baksam seninle bakarım

  Her nereye ki yürürüm gönlüm yönü senden yana’’ sözleri onun sevdiğinin yalnız ve ancak Yaradan olduğunu belirtir.

Aşk, bir kaygının dışa vurumudur, ulu hasretlerin diğer adıdır. Aşk, bilen insanın sorumluluğu, paylaşmanın ilk adımıdır. Aşk,zorluğun mengenesinde bir kanatlanıştır,insanın yürek ürperişleriyle sonsuzluğa uyanmasıdır.Aşk,tan ağartısıdır, gün ortası aydınlıktır. Aşk, acısına kırağı düşen sevdalıların uğunup ağlamasının hüzzamdan tutanağıdır. Aşk, çıvgın fırtınalar ortasında asude baharların yeşermesidir. Ve giydirilen ateşten gömleğe dayanma gücünün sınanmasıdır.

    İnsan, gönül kırmak yerine gönül yapmayı, gönül fethetmeyi tercih ederek, hem Hak rızasını kazanacak hem de iç dünyasındaki hazineleri keşfetmiş olacaktır. İnsanı değerli kılan içindeki gönül cevheridir. Onu kaybedenler, yitiğini bilmeyenler ve kendini tanımayanlardır.

    Gönlün sınırları genişledikçe hayat yeniden başlar. Engin gönüllü olanlar hayatı gerçek anlamıyla kavramış kimselerdir.Zaten insanlığı zenginleştiren ve güzelleştirenler de onlar değil midir? Onlar, gönüller fethedenler