Kabir ölünün gömüldüğüyer, mezar  ise ziyaret edilen ulu kişilerin makberi anlamındadır. Eski Türkçe’de ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber karşılığında ‘sin’’kelimesi kullanılırdı.Anıt kabir, anıt mezar,türbe, yatır gibi kelimeler atalar kültüne saygının bir göstergesidir. Eski Türkçe’de ölmek; yükselmek, havalanmak manası da taşımaktadır. Bu yüzden ölüm hadisesine ‘uçmak’ denirdi.

      Yunus Emre’nin şiirlerinde ‘sin’ kelimesi geçmektedir:

                     ‘’Teferrüc eyleyi vardım, sabahın sinleri gördüm,
                       Karışmış kara toprağa, şu nazik tenleri gördüm’’

       Ölen insanın toprağa verilmesi bir sonuç değil, ahiret inancının bir başlangıcıdır. Ölüm, cennet-cehennem inancıyla birlikte anılmaktadır. Bu kavram Yunus’un dilinde Türkçe olarak söylenir. Yunus Emre’nin şiirlerinde uçmağ-cennet, tamu-cehennem olarak ifade edilmiştir. Yunus Emre, cennet ve cehenneme Tanrı aşkı açısından bakmıştır. Tanrı sevgisi, her ödülün üzerindedir:

‘’Aşık mı derim ben ana, Tanrı'nın uçmağın seve
Uçmak hot bit tuzaktır, eblehler canın tutmağa

Tutulmadı Yunus canı, geçti tamudan, uçmaktan

Yola düşüp Dost'a gider, ol aslına uyakmağa’’

   Yunus Emre ölümü, kendi özüne dönmek kabul eder. Ona göre can bir emanettir.
Ölüm âşıkların nur-ı ilahisidir. O, âşıkların ölümsüzlüğüne inanır.
‘’Kogıl ölüm endişesin, âşıklar ölmez bakidir.
Ölüm âşık’ın nesidir, çünki nûr-ı ilahidir.
Ey yarenler, ey kardeşler, ecel ere ölem bir gün
İşlerime pişman olup kend’özüme dönem bir gün.
Emaneti senden ala, gödeni kuru baş sala
Veballer boynunda kala, nefsin ura gülbengini’’ Yunus Emre, bir başka şiirinde de ölüm üzerine düşüncelerini belirtir:

‘’Bu dünya ol ahiretten içeri

Âşıkın yeri var kimseler bilmez

Yunus öldü diye sela verirler

Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez’’

  Doğal ölüm, vadesi dolan insanın eceliyle ruhunu Tanrı’ya teslim etmesi, canın ten kafesinden ayrılmasıdır. Ulu kişilerin ölümü ise iradidir: nefsin arzu ve isteklerini terk ederek Tanrı’nın emir ve yasaklarına uymak, ‘ölmeden önce ölmek’ sırrına mazhar olmaktır. ‘Ten fânîdir, can ölmez, gidenler geri gelmez, Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil’

   Bahtiyar Vahabzâde, şiirinde Yunus Emre’nin "bir yerde ölüp bin yerde doğduğunu’’ beyan eder:

‘’Bir yerde ölüp bes niye min yerde doğuldu
Aşkında yanırken yeniden bir de doğuldu
Şi'rindeki hikmetli satırlarda doğuldu
Bir yerde ölüp bes niye min yerde mezârı
Her gün kazılır çünki gönüllerde mezârı
Otlarda, çiçeklerde ve gönüllerde mezârı
Efsâne mi gerçek mi? Bu insân nice insân
Varlık sesidir kopmuş o Türk'ün kopuzundan’’

   Anadolu ve Azerbaycan’da yirmiden fazla yerde mezarı bulunan Yunus Emre’nin gerçek kabri gönüllerdedir. Yunus Emre, gönüllerde yaşamaktadır.O, ‘’Bu dünya ol ahiretten içeri/Âşıkın yeri var kimseler bilmez’’ diyerek bu durumu  açıklamıştır.

   Yunus Emre, ‘Ol dost ile benim işim ölüp dahi bitmeyiser’ dizesinde de belirttiği gibi Tanrı aşıklarının ölümsüzlük sırrına erdiklerini ifade eder.

     ‘’Dost eşruğu deliliğim, aşıklar bilir neliğim

       Devşuruben ikiliğim, birliğe bitmeye geldim

      Yunus Emre âşık olmuş, ma'şuka derdinden olmuş

      Gerçek erin kapısında ömrüm harcamaya geldim’’

Yunus Emre, düşünceleriyle gönüllerde yaşamaktadır. Barış, hoşgörü, sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik, sabır gibi birçok erdemi ilahi boyutuyla gönüllere yerleştiren ulu kişi Yunus Emre’nin varlığı asırları aşarak devam edecektir. Gitgide yozlaşan, çoraklaşan insan, onun düşünceleriyle yeniden kendi özünün farkına varacaktır. İnsanlık, Yunus Emre’yi tanıdıkça kendi özünü, varlık âlemini, hayatı anlamlandırarak güzelliklere ulaşacaktır.