‘’Söylememek harcısı, söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise, hakikatte asidir’’ diyen Yunus Emre, bütün insanlığa sevgi diliyle seslenir. Bilgi, sevgi, kanaat ve imanın yoğurduğu; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir varlık olan insan, davranış ve sosyal ilişkilerdeki tutumuyla değerlendirilir. İnsanın en temel vasfı, gönlündeki sevgidir. Gönlünde sevgi olmayanlar, insan olma özelliğini kaybederler.Sevgi, insanlara doğuştan verilen bir duygudur. Sevgi topluma huzur ve kardeşliği getiren birleştirici unsurdur.

Kutlu Elçi; ’’ Birbirinizi sevmedikçeiman etmiş olmazsınız” derken toplumsal dayanışma, barış ve huzur kaynağının sevgiden geçtiğini ifade buyurmuştur. İnsanda kin, nefret gibi kötü duyguların da bulunduğu bir gerçektir. Bu duygularını yenmesini bilenler ‘insan-ı kâmil’ derecesine yükselir.

     İnsan kendisine bahşedilen akıl sayesinde; sevgiyle nefreti, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayıt edebilir, bunlar arasında tercihte bulunabilir. Bu tercihin olumlu yönde olması insanı yüceltip saygın hâle getirir.

Nice güç sahipleri, sevgi yerine nefret dili kullanmaları sebebiyle çatallı dillerinden zehir akıtarak insanlar arasında düşmanlık meydana getirmişlerdir.

Halbuki asırların süzgecinden geçerek günümüze kadar ‘her dem taze, her dem yeni’ olarak getirdiğimiz kültürel mirasımız, bize ruh ve gönül güzelliği katarak geçmişten geleceğimize ışık tutmaktadır. Oluşturduğumuz gönül medeniyetinin temeli, esası şüphesiz sevgiye dayanmaktadır.

  Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin;

“Sünnettir, kâfir olsa da insanı incitme.

Gönlü katı olan ve kalp kırandan Allah şikâyetçidir.” Sözü  kurduğumuz gönül medeniyetinde  kilitli kapıları açan, mühürlü kalpleri huzura kavuşturan  kutsal anahtar olmuştur.Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’nin takipçileri ve gönüldaşları bütün Türk dünyasını bu şuurla aydınlattığı gibi kin, nefret ve zulmün hüküm sürdüğü coğrafyalara sevgi tohumları saçarak yeşertmişlerdir.

    Sevgiden rahmet doğar. Yaradan’ın bağışlaması ve yardımı sevginin hüküm sürdüğü toplumların üzerindedir. Evrendeki her şey insan için yaratılmış, insanın emrine verilmiştir. Asıl olan insanın bu şuura sahip olarak hamd ve şükrünü sevgi ile donatıp Hak rızasını kazanmaktır. İnsan; hamlığını pişirmeli, oradan da içindeki kin, nefret gibi kötü duyguları silip atmalıdır. Sevgi, sözle güzelleşir. Sevgi diliyle söylenmiş bir söz evreni aydınlatmaya kâfidir.

      Allah evreni sözle yarattı : ‘’ kün ,fe yekun’’ (Ol, dedi ve oldu.) Bu yüzden söz kutsaldır. Her yaratılış sözle başladı. İnsanla Allah arasındaki ilişki sözle sağlanır. Ve her vahiyde Allah, insana seslendi. İnsanda dile gelen söz, Yaradan’ın iradesidir.  Söz, insanlara verilen en büyük bağıştır.

      Allah, insanı muhatap aldı, onunla konuştu. İnsana akıl ve söz verildi. Bu yüzden insana eşref-i mahlukat denildi. Allah insandan söz aldı. Yaratıcı’nın, ‘’Ben Rabbiniz değil miyim?’’ sorusuna bütün insanlar, ‘’evet’’ karşılığını verdiler. İnsanı bu söz ve Allah’la yaptığı bu sözleşme değerli kıldı. Türkmen bilgesi Yunusumuz sorar :

‘’Ey sözlerin aslın bilen gel, de, bu söz nerden gelir?

   Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir.’’ Ve cevabını kendisi verir :

‘’Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil

   Bu yürüyen halktan değil,  Hâlık avazından gelir.’’

 Hal ehli bilir ki; ‘’ İyi insanların dili, sözü Yaratıcı’nın kalemidir.’’  İlmin kapısı Hz. Ali buyurdu; ‘’ Ya söyleyen, öğreten bilgin ol, ya da dinleyen belleyen öğrenci, üçüncüsü olma.’’ Söz, anlayan için bir mana ifade eder. Sözü anlamayan, onu yanlış yorumlayarak tevil etmeye götürür.

    Kişinin beyanı kendini ayan eder. Sözdür canın nimeti. Söz aynadır, insanın içini yansıtır. İnsan sözünden tutulur.

Söz; akılla yol alır, duyguyla sevinir veya hüzünlenir. Yeni kapılar açar, yeni ümitler doğurur. Sevgi onunla taçlanır, nefret kör kuyulara düşer. Söz, söyleyenin dilinde hem zulümdür hem kurtuluş.

   ‘’Söz bir, Allah bir'’ kelamı bir söz medeniyetine işaret eder. İnsanları kaynaştıran, bir arada tutan sözdür. Burada söz alınır, söz verilir. Bütün sözlerin anasıdır, esasıdır ilahi söz. Yaradan’ımız güzel sözü benzetmelerle anlatır;

    ‘’Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. (O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.

 Kötü sözün durumu da, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.’’( İbrahim 24-25-26-27)

 ‘’Bu tılsımı bağlayan
Türlü dilde söyleyen
Yöre göğe sığmayan
Sığmış da bir can içinde
Çok aradım özledim
Yeri göğü aradım
Çok aradım bulamadım
Buldum insan içinde’’ Yunus Emre’nin insan sevgisi Yaradan’dan ötürüdür. O. ‘’Sevelim-sevilelim’’derken sevgiyi önce kendi benliğinde davranış olarak göstermek gerektiğini belirtir. Böylece ‘’ben’’ kaynaklı sevgi, muhatapları üzerinde bir sinerji meydana getirerek gönülden gönüle yayılacaktır. Yunus’un dilinden düşürmediği; ‘’ Kamu âlem, cümle yaratılmış, yetmiş iki millet, yetmiş iki dil, yaratılmışları sevmek, Dört Kitap’’ sözleri bütün insanlığı içine almaktadır.

    Anna Masala;“Yunus’un bir başka önemi: Aşka susarken Allah’ı ve bütün insanları beraber sevmesidir. Onun mistik ruhu dünyadan uzak duran münzevi ruhu değildir. Yunus, bütün insan yolunu gezdi, dünyanın en büyük hanını bildi.’’diyerek bu gerçeği beyan etmiştir.