Kürtajı “cinayet” olarak nitelendirerek eleştiren Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bugün muhalefetin adeta üzerinde tepindiği bir gerçeği de burada açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Aile Forumu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de doğurganlık oranlarında yaşanan düşüşün ekonomik nedenlerle açıklanamayacağını savundu.

Erdoğan, “Doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir” diyerek, asıl nedenin bireysel konforu öne çıkaran kültürel etkiler olduğunu ifade etti. Aile kurumunun dijitalleşme ve küreselleşme gibi etkenlerle sarsıldığını belirten Erdoğan, “Modern çağın aile kurumu üzerinde ciddi tahribatlara yol açtığını biliyoruz” dedi.

Toplumsal değerlerin zayıfladığını ve toplum merkezli anlayışın yerini ben merkezli bir yapıya bıraktığını söyleyen Erdoğan, aileden uzaklaşan bireylerin “özgür ve özgün olamayacağını” dile getirdi.

Türkiye’de doğurganlık oranlarının tarihsel olarak ilk kez 1,48’e gerilediğini vurgulayan Erdoğan, bu durumu bir “felaket” olarak değerlendirdi. Erdoğan, “Kişi başına gelirin bugünkünün beşte biri olduğu dönemlerde doğurganlık iki kat daha fazlaydı” diyerek, ekonomik gerekçelere karşı çıktı.

Erdoğan, kadınların temel haklarından olan kürtajı da hedef aldı:

1960'lardan itibaren dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de benzer politikalar uygulandı. Tıbbi zorunluluklar haricinde özünde bir cinayet olan kürtaj yine aynı çevreler tarafından masumlaştırıldı, sıradan hale getirildi. Neticede demografik dengelerimiz maalesef altüst oldu. Bugün bu yanlış politikalarının can yakıcı ve menfi sonuçlarıyla çok dramatik bir şekilde yüzleşiyoruz.

Dünya genelinde benzer bir düşüş yaşandığını hatırlatan Erdoğan, "Popüler kültürün konforu, tüketimi ve nefsi hevesleri yücelten telkinleri bu sıkıntıların en önemli nedenidir" dedi.

Erdoğan: Şunu bugün artık açık açık söylememiz gerekiyor. Kültür emperyalizmi tüm araç, gereç ve aparatlarıyla aile müessesesini hacklemeye çalışmaktadır.

Erdoğan, iddia ettiği cinsiyetsizleştirme projelerini aile kurumuna yönelik “ideolojik bir saldırı” olarak tanımlayıp bu projelerin arkasında çok uluslu şirketlerin, bazı uluslararası kuruluşların ve devletlerin bulunduğunu ileri sürdü.

“LGBT sapkınlığına karşı mücadele, aynı zamanda özgürlük mücadelesidir” diyen Erdoğan, bu sürecin sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde bir tehdit oluşturduğunu dile getirdi.

Aile 10 Yılı İlan Etti

Erdoğan, 2026-2035 döneminin "Aile ve Nüfus 10 Yılı" ilan edileceğini belirterek, bu süreçte aileyi merkeze alan uzun vadeli politikaların hayata geçirileceğini duyurdu. “Aile küresel emperyalizm karşısında en sağlam kalemizdir” ifadelerini kullanan Erdoğan, forumun sonuç bildirgesinin uluslararası platformlarda ses getirmesini temenni etti.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan:

Aile, insanlık tarihinin ve insanlığın en önemli müesseselerinden biridir. Aile en mukaddes varlığımız olma yanında toplumun da temel yapı taşıdır. Aile yeri doldurulamayacak, yerine başka hiçbir kurum, ilişki veya bağ konulamayacak derecede mühimdir, değerlidir, kutsaldır. İlk insan Hz. Adem babamız ve Hz. Havva validemizden beri aile müessesesi vardır, hep ona gelmiştir. On binlerce yıldır insanlar aile ortamında dünyaya gözlerini açmış, hayatı ilk orada öğrenmiş, ömürlerini bu şekilde idame ettirmiştir. Kadın ve erkekten oluşan aile müessesesi, insan neslinin devamı için de vazgeçilmez bir role sahiptir. Dolayısıyla aile, toplumu hem ayakta hem de bir arada huzur, güven, dayanışma ve kardeşlik içinde tutan bir çimentodur. Aile huzur bulduğumuz, güven bulduğumuz ve kendimizi bulduğumuz en korunaklı limanımızdır. Aile fertleri bir arada tuttuğu kadar, istikbalimizin teminatı olan çocukların da doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimlerini aldığı müşfik bir yuvadır. Tüm bunlarla birlikte aile, kadını koruyan, çocuğu büyüten, sosyalleştiren, insanı yaşatan bir yapıdır. Bakınız tarih bize şu hakikati defalarca göstermiştir. Modernleşmeyi, ailesizleşme ve yalnızlaşma gibi iki kavram üzerine bina eden anlayışın, bireye de, topluma da huzur vermesi mümkün değildir. Ailenin çöktüğü, çözüldüğü, yıprandığı her toplum kökünden çürümeye, yozlaşmaya, çökmeye ve nihayetinde berhava olup gitmeye mahkumdur. Aileye yönelik her türlü tehdit ve saldırıya karşı koymak, aile kurumunu yüceltmek ve tahkim etmek hepimizin özellikle asli vazifesidir. Bunun için diyoruz ki, aileyi savunmak insanı savunmaktır.

Özgür Özel: Seçim Olmadan Gelecek Adamın Alnını Karışlarız Nokta!
Özgür Özel: Seçim Olmadan Gelecek Adamın Alnını Karışlarız Nokta!
İçeriği Görüntüle

Aileyi korumak, toplumu yaşatmaktır. Aileyi büyütmek, geleceği inşa etmektir. Kıymetli dostlar, çok değerli misafirler, dünyada teknolojinin körüklediği büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu değişim dalgasının hızlandırdığı küreselleşme ve modernleşme, toplumun temeli olan aile kurumunu da dönüştürüyor. Hayatımızın her alanda dijitalleşmesiyle birlikte aile mefhumu başta olmak üzere birçok geleneksel kurum da anlam kaybına uğruyor. İnsani değerler zayıflarken toplum merkezli anlayışın yerini, ben merkezli ne yazık ki zihniyet alıyor. Modern çağın, insanlığın pek çok değeri gibi aile kurumu üzerinde de ciddi tahribatlara yol açtığını biliyoruz. Bireysel özgürlükler ve çağdaşlaşma adına, bizleri asırlardır ayakta tutan manevi değerlerin örselendiğini, önemsiz hale getirildiğini görüyoruz. Kişisel konforu önceleyen yaşam biçimi, gençlerden başlayarak maalesef toplumun kılcal damarlarına doğru hızla sirayet ediyor. Kendi mecrasında yaşanan değişimin de ötesinde, küresel emperyalizmin aileyi özellikle hedef tahtasına koyduğunu müşahede ediyoruz. Şunu bugün artık açık açık söylememiz gerekiyor. Kültür emperyalizmi tüm araç, gereç ve aparatlarıyla aile müessesesini hacklemeye çalışmaktadır. Bunun da gerisinde paylaşan, bölüşen, dertleşen, sevinen, kaynaşan bir ailenin kültür emperyalizminin varoluş dinamiklerine tehdit oluşturması bulunmaktadır. Şöyle ki yediğini, giydiğini, kazandığını, hasılı tüketime konu gereçlerin tamamını diğer aile fertleriyle paylaşan dayanışmacı aile yapısı, küresel pazar aktörlerinin tercih ettiği, tasvip ettiği, istediği bir durum asla değildir. Tüketim kültürünün özendirilmesiyle eş zamanlı olarak, aile kurumunun itibarsızlaştırılmasının en büyük sebebi işte budur. Birileri ısrarla kabul etmek istemese de ailesinden koparılmış, millet bağı zayıflamış bireyin özgür ve özgün olmasına imkan yoktur. Dünyanın neresinde olursa olsun aile kurumunun irtifa kaybetmesiyle birlikte insanlar popüler kültürün tüketim nesnesi haline gelmektedir. Özgürlük ambalajıyla sunulan aslında büyük bir esaret ve kölelik düzenidir. Bunun en çarpıcı örneği ise hiç şüphesiz cinsiyetsizleştirme projesidir. Değerli misafirler, bugün insanlık kendi varlığının en temel hakikatleriyle sınanıyor. İnsan fıtratı küresel ölçekte organize bir kuşatma altındadır. Adına özgürlük denilen ancak özünde insanın yaratılışına karşı bir inkar hareketi olan bu ideolojik kuşatma sadece aileyi değil, kadını da, çocuğu da, insan onurunu da tehdit ediyor. LGBT denilen sapkınlığın çeşitli sebeplerle bunun önünü açan ülkelerde ne derece vahim boyutlara ulaştığını ibretle takip ediyoruz. Tercihlere saygı denilerek meşrulaştırılan bu sapkınlık bugün farklı hiçbir sese, görüşe tahammülü olmayan bir zorbalığa, kelimenin tam manasıyla bir faşizme dönüşmüştür. Bu yayılmaların arkasında sadece bazı sivil inisiyatifler değil, çok uluslu şirketler, bazı uluslararası kuruluşlar ve belli başlı devletler de yer alıyor. Sırf LGBT belasını eleştirdiği için sanatçılar, iş adamları, siyasetçiler, bilim insanları linç edilmekte, adeta yaşayan bireyler ölüye çevrilmektedir. Bir başka acı verici gerçek ise şudur: Cinsiyetsizleştirme projeleriyle insan fıtratını inkar edenler, çocuklarımızın bedenlerine geri dönüşü olmayan tıbbi müdahalelerde bulunarak aslında masum çocukları da ısrar etmekte. Bu ısrarı, bu istismarı kesinlikle seyredemeyiz. Daha 4-5 yaşındaki yavrularımıza uzanan bu kirli ve rezil ellerin, insanı insanlığından utandıran çarpık ilişkileri meşrulaştırmaya çalışması elbette tesadüfi değildir. Bunlar insanlık düşmanıdır, kadın düşmanıdır, çocuk düşmanıdır. LGBT sapkınlığına karşı mücadele aynı zamanda özgürlük mücadelesi, haysiyet ve insanlığın istikbalini kurtarma mücadelesidir. Bu konuda dünyada giderek artan bilinçlenmeyi çok olumlu karşılıyorum. Bilhassa farklı ülkelerde aileyi kadın ve erkek arasındaki meşru birliktelik olarak tanımlayan yasal ve anayasal düzenlemelerden büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu yönde adım atan liderlerin maruz kaldığı saldırıların gayet farkındayız. Ama ne pahasına olursa olsun insanlığın bekasını ilgilendiren böylesine hayati bir meselede dik duruş sergilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak aileye savaş açan hiçbir ideolojiye, insanın doğasını inkar eden hiçbir zorbalığa eyvallah demeyeceğimizi burada özellikle ifade ediyorum. Şunun da bilinmesini isterim: Her ne kadar ülkemiz içinde muhalefet partileri ve kimi kadın örgütleri tarafından himaye ediliyor olsa da milli bünyemizi açıkça tehdit eden cinsiyetsizleştirme projeleriyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Anormalliğin özgürlük ve kişisel tercih markajıyla ve makyajıyla normalleştirilmesine göz yummayacağız. Uluslararası arenada bu konuda yük almaya, sorumluluk almaya, öncü rol üstlenmeye inşallah devam edeceğiz. Kıymetli misafirler, bugün cinsiyetsizleştirmeyi teşvik eden malum odaklar daha önce de uzun yıllar boyunca nüfus kontrolü ve aile planlaması politikalarının savunuculuğunu yaptı. 1960'lardan itibaren dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de benzer politikalar uygulandı. Tıbbi zorunluluklar haricinde özünde bir cinayet olan kürtaj yine aynı çevreler tarafından masumlaştırıldı, sıradan hale getirildi. Neticede demografik dengelerimiz maalesef altüst oldu. Bugün bu yanlış politikalarının can yakıcı ve menfi sonuçlarıyla çok dramatik bir şekilde yüzleşiyoruz. Geçtiğimiz aylarda TÜİK'in açıkladığı veriler ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditleri açıkça ortaya koyuyor. Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu bir felaket. Bu rakam kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir. İster iktidar ister muhalefet olsun hiç kimse buna kayıtsız kalamaz. Tabii biz bunu söyleyince hemen birileri "ekonomi" diyor. Özellikle muhalefet bu meseleyi sık sık istismar ediyor. Bugün muhalefetin adeta üzerinde tepindiği bir gerçeği de burada açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir. Tam aksine kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin 5'te 1'i olduğu dönemlerde ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık 2 kat daha fazlaydı. Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı. Sadece Türkiye'de değil dünyanın diğer ülkelerinde de benzer bir durum söz konusudur. Bakınız bugün dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı nüfus yenilenme seviyesinin altındadır. Küresel doğurganlık hızı 1950'de 5 iken 2024'te 2,3'e düşmüştür. Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplam doğurganlık hızı ortalaması 1,38'dir. Malta kişi başına düşen geliri 41.000 dolar olmasına rağmen 1,06 oranında Avrupa içerisinde doğurganlık hızında en alt sıralardadır. 1,81 ile Avrupa'da en yüksek doğurganlık hızına sahip Bulgaristan'ın kişi başı geliri ise 16.000 dolardır. Ekonomik zorluklardan ziyade popüler kültürün konforu, tüketimi ve nefsi hevesleri yücelten telkinleri bu sıkıntıların en önemli nedenidir. Karşı karşıya olduğumuz bu tablo sadece bir istatistik değil bizi harekete geçmeye çağıran açık bir ikazdır. Bu anlayışla son dönemde nüfusumuzu artıracak, evliliği teşvik edecek, en az 3 çocuk çağrımıza uygun şekilde evlat sahibi olmayı özendirecek çok önemli politikaları devreye alıyoruz.

2024 yılında Nüfus Politikaları Kurulu'nu hayata geçirdik. Yine bu süreçte 2025 senesini Aile Yılı ilan ettik. Gençlerin evlenmelerini kolaylaştıracak ekonomik ve sosyal desteklerimizi ülke genelinde yaygınlaştırdık. 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde gençlere vaadimiz olan Aile ve Gençlik Fonu'nu ilk etapta deprem bölgemizde, daha sonra da 81 ilimizde hayata geçirdik. Fondan faydalanmak için şimdiye kadar yaklaşık 114.000 kardeşimiz müracaat etti. Başvuranlar içinde faydalanmaya hak kazanan çiftlerimizin sayısı ise 41.000'e ulaştı. Ayrıca biliyorsunuz bu yıl doğacak çocuklar için çocuk sayısına göre artan destek paketleri sunduk. 28 Mayıs'ta doğum yardımı ödemelerini toplu olarak yapacağız. 163.295 haneye yaklaşık 1,2 milyar liralık ödeme gerçekleştireceğiz. Şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyorum. Aileyi güçlendirecek politikalarımıza yön vermesi amacıyla bakanlığımız bünyesinde Aile Enstitüsü'nü kurduk. Ancak şurası da bir gerçek ki aile ve nüfus 1 yıla sığdırılacak kadar dar bir gündem değildir. Aile kurumu üzerindeki küresel baskılar ve nüfus yapımızdaki değişim ancak uzun vadeli bir vizyon, kararlı ve bütüncül politikalarla yönetilebilir. Yalnızca demografik göstergelere odaklanan değil aynı zamanda aileyi ve insan fıtratını koruyan, değerleri yaşatan, toplumun sürekliliğini teminat altına alan kalıcı politikalar geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu yüzden 2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz.

Bu 10 yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız. Burada şunu özellikle vurgulamak arzusundayım. Mutlu aile, mutlu bir birey ve mutlu bir toplum demektir. Millet olarak maruz kaldığımız onca saldırıya rağmen bizi bu topraklarda yüzyıllardır dimdik ayakta tutan en güçlü vasfımız aile bağlarımızdır. Aile bağlarımızın sağlamlığı ve dayanıklılığı sayesinde asırlardır bu topraklarda özgürce var olduk, bütün tehditleri başarıyla bertaraf ettik. Yine bu sayede tüm insanlığın gıptayla baktığı medeniyetler inşa ettik. Milletçe bizi Türkiye Yüzyılı ülkemizde ve ülkümüze taşıyacak en muhkem köprümüz yine aile olacaktır. Aile küresel emperyalizm karşısında en korunaklı limanımız, en sağlam kalemiz, aşılmaz, yıkılmaz bendimizdir. Aynı hassasiyetleri buradaki her bir misafirimizin, her bir kardeşimizin de paylaştığına yürekten inanıyorum. Aileyi ve aile kavramını hedef alan her türlü girişimin savuşturulmasında sizleri iş birliğine davet ediyorum. Aileye değer verenler olarak hep beraber umudu çoğaltacak, dayanışmayı güçlendirecek, kendi hanemizden başlayarak inşallah dalga dalga mutlu, sıcak, sevgi dolu bir toplumu birlikte inşa edeceğiz. Bugün burada 26 ülkenin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bu forumun tüm dünyaya açık ve güçlü bir mesaj teşkil ettiğini düşünüyorum. İnşallah burada ortaya koyacağımız ortak bildiri, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm uluslararası platformlarda yankı bulacaktır.