İki hafta önce tüm ülkeyi yasa boğan ve 11 ili etkileyen deprem sonrası imkânı olan vatandaşlar, depremin etkilerinin azalacağı zamana kadar Mersin, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere göç etmek durumunda kaldı.

Zorunlu göçlerle birlikte depremi birebir yaşayan insanlarla, yaşayamayanların bir araya geldiği bir sürece girildiğini söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ulaş Sunata, depremzedelere karşı iyi niyetli bir duygu bile olsa acıma hissi ile yaklaşılmamasını söyledi. Prof. Dr. Ulaş Sunata ayrıca depremi birebir yaşayan insanlara hassas davranılması ve kişilerin yaşadıklarını kendi anlatmadıkları müddetçe anlattırılmaya çalışılmaması gerektiğini vurguladı.

Hepimizin farklı ama bir şekilde etkilendiği deprem sonrası asıl acıyı ve kayıpları özellikle depreme birebir maruz kalan insanların yaşadığını unutmamak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ulaş Sunata, “Şu anda depremzedelerle depremi doğrudan yaşamamışların karşılaştığı bir dönemdeyiz. Hepimiz çok etkilendik. Hepimiz toplum olarak depremi doğrudan yaşasak da yaşamasak da bu acıyı yaşıyoruz. Fakat bu acı depremzedelere karşı acıma duygusu ile ilerlenmemesi gereken bir süreç. Yaşadığımız acıyı karşılaştığımız kişilere yansıtarak yeniden devam etmemeliyiz. Depremi birebir yaşayan kişiler çok daha büyük acılar yaşadılar, bu acıyı onlar size verdikleri sürece almalısınız. Acı ve yas süreci uzun sürecektir. Buna hazırlıklı olmak lazım. Karşımızdakini anlamaya yönelik davranmak gerekiyor. Acılarımızı yaşamak için onları kullanmamamız gerekiyor. Bu çok önemli ve ahlak açısından da çok değerli bir şey. O yüzden birlikte yaşamı yeniden inşa edeceğimiz bir süreçteyiz ki bu kolay bir süreç değil. Bunun farkında olarak hayatımızı birlikte devam etmeyi sürdürmeliyiz” dedi.

Depremi yaşayan insanları anlama ve dinleme odaklı olmamız gerektiğini de ifade eden Ulaş Sunata, “Anlamakla başlamak gerekiyor aslında. Kişinin acısını bize yansıttığı sürece dinlememiz gerekiyor. Bizimle konuştuğu sürece dinlemeliyiz, konuşmadığı zaman da onu zorlamak doğru değil. Hiç yokmuş gibi davranmak imkânsız elbette ki süreç devam ediyor. Hepimiz aynı acıyı paylaşıyoruz. Fakat çok daha fazla yaşayanı, büyük kaybı olanı var. Bunun bir hiyerarşisi de yok herkes farklı yaşıyor olabilir” şeklinde konuştu.

Daha güvenli olması açısından insanların zorunlu olarak göç ettiğini de hatırlatan Sunata, “Deprem büyük bir travmaydı. Depremi doğrudan yaşayan kişilerin bir kısmı aynı zamanda yerinden oldu. Yani bir yersiz-yurtsuz kalma sürecinden bahsediyoruz. Bu da tabi büyük bir zorunlu göçe dönüştü. Özellikle Mersin başta olmak üzere diğer büyük illere ciddi bir göç oldu. Göçün kendisi de ayrı bir değişimdir ve şoktur. Elbette ki bu şokun üstüne bir de göç yaşamak kolay değil. Tabi sonrasında geri dönüşler de olacaktır. Lakin burada kaldıkları süreçte sonuçta farklı bir coğrafyaya geliyorlar ve farklı insanlarla karşılaşıyorlar. Bu yüzden göçün oluşturduğu ayrı bir denklem olacaktır” dedi.

Gerek göç ettikleri yerde gerekse geri döndüklerinde ayrı bir adaptasyon sürecinin olacağını da söyleyen Sunata açıklamalarını şöyle sonlandırdı:
“Zorunlu göçü biz ikiye ayırırız. Her ne kadar zorunlu desek de planlı olanı da vardır. Fakat bu göçte bir plan yok. Plansızlık içerisinde, anlık çözümlerle ilerleyen bir durumda göç etmiş kişiler gerçi yerinde kalmışlar da göç etmiş gibiler çünkü evlerinden oldular. Bu süreç bir süre devam edecek. Çok kolay değildir bir yere adaptasyon. Eğer yeni yerlerinde yaşamaya devam edeceklerse de bu uzun bir serüven olacaktır. Yeniden geri dönmeyi planlayacaklarsa da o da başka bir serüven olacaktır. Çünkü aslında bıraktıkları yere tam olarak geri dönmeyecekler. Bunun da ayrı bir adaptasyon sürecini beraberinde getireceğini unutmamak gerekiyor.”