Prof. Dr. Ateş Karateke, sağlık çalışanlarına uygulanan şiddete dikkat çekerek korkularla hekimlik olmadığını ve hekimlere sahip çıkılması gerektiğini söyledi.

Sağlık çalışanlarına dünyanın her yerinde şiddet riski yüksek. Sağlık çalışanlarının şiddet riski diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha fazla. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre sağlık çalışanlarının yüzde 8 ila yüzde 38’i, kariyerlerinin bir noktasında fiziksel şiddete maruz kalmakta. Bunun dışında pek çok çalışan ise sözel saldırganlığa maruz kalıyor veya tehdit ediliyor. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) önderliğinde tıpta uzmanlık derneklerinin temsilcilerinin katılımı ile sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekmek ve kamuoyunu bilgilendirmek amacı ile İstanbul’da basın toplantısı düzenledi.

’’Korkularla hekimlik olmuyor’’

Şiddettin, hekimlerin hekimlik yapmasını etkilediğinin altını çizen Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, ’’Hastalara verdiğimiz hizmeti olumsuz etkilemekte. Hekim şiddetten korktuğu zaman Sosyal Güvenlik Sistemi’nde olan harcamalar artıyor. Lüzumsuz ilaçlar yazılıyor, lüzumsuz görüntüleme yöntemleri ve lüzumsuz tahliller isteniyor. Bu da hepimizin zarar göreceği bir nokta oluyor. Ülkemizde sağlık çalışanlarında şiddet bir gerçek. Buna bağlı olarak hekimlik uygulamalarında değişim oluyor. Yani korkularla hekimlik olmuyor. Bundan hem devletimiz hem de vatandaşlarımız zarar görüyor’’ dedi.

Şiddetin altında birçok sebebin olduğunu anlatan Prof. Dr. Karateke, ’’Çabuk sinirlenen toplum olmamız, sağlık kurumlarında bir miktar olan sıralar, muayene sürelerin kısa olması, birinci basamağın etkili çalışmaması dolayıyla ikinci ve üçüncü basamakta hasta yığılmalarının çok olması gibi bir takım problemler var. Eminim Sağlık Bakanlığı bu konuda sıkı şekilde çalışmakta. En önemli problem; vatandaşların bu konuda bilinçlendirmek’’ diye konuştu.

’’Hekiminize sahip çıkın’’

En çok şiddetin yaşandığı birimleri açıklayan Prof. Dr. Karateke, ’’Tabii ki acil servisler ve uygulayışında risk olan branşlar daha çok şiddete maruz kalıyor. Cerrahi branşlar, acil hekimlik, acilde çalışan hekimler, kadın doğum hekimliği şiddete en çok maruz kalan hekimlik. Dolayısıyla öğrencilerimiz, bu branşları seçmiyorlar. Genç öğrencilerimizde bu şiddetten korkuyorlar. Toplum olarak bir çözüm bulmak zorundayız. Burada vatandaşlarımıza en önemli mesajımız; ’Hekiminize sahip çıkın’. Bu şekilde hekim de size en şekilde hizmet versin’’ ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Karateke sözlerini şöyle sonlandırdı: ’’Sonuç olarak vatandaşımızın benimsemediği ve kabul etmediği hiçbir yasal düzenlemenin geçerli olmayacağını biliyoruz. Sağlık Bakanlığımızın ve kanun yapıcıların sağlıkta şiddeti engellemek için ellerinden geleni yapacaklarımıza şüphemiz yok. Türk hekimlerinin yıpranan itibarlarının Sağlık Bakanlığı ve yöneticilerimizin hekimlerin itibar yönetimlerini gündeme alarak iyileştirilmesi konusunda çalışma yapmalarını ısrarla bekliyoruz. Öte yandan hasta ve hekimler arasında oluşabilecek uyuşmazlıkların tüketici mahkemelerinde veya borçlar kanuna göre değil oluşturulacak ihtisas mahkemelerinde görülmesini istiyoruz. Malpraktis davalarının sonuçlarında uygulanan milyonluk tazminatların yerine ülkemizdeki günün koşullarına uygun olmasını talep ediyoruz’’.

’’Biz hekimler, manevi tatmin ile çalışıyoruz’’

Hekimlerin manevi tatminle çalışan insanlar olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Beyza Özçınar, ’’Yaptığımız emeğin karşılığında bir maddiyat almıyoruz ve bunu da beklemeden çalışıyoruz. Manevi tatmin; hastanız geldiğiniz zaman ’Önce Allah’a sonra size emanetim’ demesidir. Bizim için çok anlamlı. Bu iki insan arasındaki dialog açısından çok önemli. Doktoru şikayet için birçok yer var, doktoruma teşekkür ediyorum diye birşey yok. Hiç kimse oraları arayıp da doktorumdan memnun kaldım demiyor. Bunların kazandırılması gerekiyor diye düşünüyorum . İstanbul Tıp Fakültesi’nde çalışıyorum ve oranın acil cerrahisinde yıllarca nöbet tutum. Yıllar içinde karşılaştığımız fiziksel saldırlar oldu. Arkadaşlarımızın daha fazla oldu. Bir hasta yakınından yumruk yedim. Üzerime şişe fırlatıldı. Başka bir arkadaşımızın kafası kırıldı. Silah ve bıçak çekildi. Bunlarla birlikte çalışmamız mümkün değil. Biz halkımızla karşı taraflar değil, aynı tarafız. Amacımız ortak. Sadece birbirimizi biraz daha anlamaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum’’ diye konuştu.

’’Hastaların sevk zinciriyle gelmesi gerekiyor’’

Sevk zincirine dikkat eden Nöroloji Uzmanı Dr. Aslı Şentürk ise şöyle konuştu: ’’Özelikle devlet hastaneleri, eğitim, araştırma ve üniversite hastanelerinde hastaların sevk zinciriyle gelmesi gerekiyor. Hastanın kendisi seçerek geldiği zaman uygun olmayan bir branşa gelmiş olabiliyor ve bu çok fazla oluyor. Örneğin; ben nöroloji uzmanıyım. 80 tane hasta baktığım zaman bunların ancak 20 tanesi gerçek nöroloji hastası. Bunun içinde üroloji hastası olabiliyor, fizik tedavi ve ortopedi hastası olabiliyor. Bazen randevu alıp gelenlerin bir kısmı hasta bile olmayabiliyor. Zaten randevusuz da bakılabiliyor. Geriye kalan gerçek 20 nöroloji hastası dinlemiyor ve vakit ayrılmıyor. İlacını yazacak ve tedavisini düzenleyecek vakte ihtiyacı var. Gerçek hastalar burada en mağdur olanlardır. Çünkü bir nöroloji hastasına en az 20 dakikanızı ayırmanız lazım ki; hasta anlaşılsın, muayene edilsin ve tedavisi yapılsın. Bunlar bir süreç. Dolaysıyla 80 hasta gören bir nörolog, en fazla bir hastaya 2-3 dakika ayırabilir. Bu süreçte de doğru bir tanının ve tedavinin olması mümkün değil’’.