Tarihsel olarak bakıldığında Türklerde egemenliğin kökeni tanrıya dayanmaktadır. Hunlarda Göktürklerde ve Uygurlarda Han’ın tanrıdan geldiği inancı hakim olmuştur. Han soyu, tanrıdan gelen güçle devlet kudretini kullanmaktadır. Selçuklularda da saltanat hakkı ailenin sayılmış ülke ülüş sistemi kuralınca erkek çocuklar ve kardeşler arasında bölüştürülmüştür. Osmanlı hanedanında da egemenliğin kökeni anlayışında Orta Asya Türk geleneği devam etmiştir. Osmanlı devletinde egemenlik halifeliğin alınmasından sonra devletin başında bulunan padişahın şahsında ruhani bir şekle bürünmüştür. Devletin temel yetkileri tek bir şahısta toplanmış, devlet merkezileşmiş ve teokratik hüviyetini uzun süre muhafaza etmiştir.

Osmanlı devletinde demokratikleşme yolunda önemli bir aşama olan Birinci Meşrutiyetle de pek önemli bir değişiklik olmamış, üstün güç yine padişaha ait olarak kalmış bu gücün kullanılması yönünden halka bir imkan tanınmamıştır. II.Meşrutiyet döneminde iktidarın padişahtan alındığı, millete geçtiği, meclisin millî egemenliğin sembolü olduğu basında, nutuklarda, beyannamelerde dile getirilmiş ancak uygulamada karşılık bulacak bir gelişme yaşanmamıştır. Bu dönemde millî egemenlik prensibinin hakkı ile gerçekleşmesinden ve milletin iradesinin temsili gibi bir durumdan bahsetmek olanaksızdır.

Türk devrimin bir temel ilkesi olan millî egemenlik kavramının Türk siyasî hayatında yer alması ve kamu hukukuna girmesi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı ile başlar. Mustafa Kemal Paşa’nın millî egemenlik ilkesine dayanan ilk açıklaması Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporda yer almıştır:” Millet ,millî hakimiyet esasını ve Türk Milliyetçiliğini kabul etmiştir”. Böylece ilk defa millî egemenlik kavramı milletin temel bir hedefi olarak gösterilmiştir. Ardından 21-22 Haziran tarihindeki Amasya Tamimi’nde  “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek millî egemenlik esasına dayanan hükümet fikrinin ilk tohumları atılmıştır. Erzurum Kongresinde ise “Kuva-yı milliyeyi âmil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır” diyerek bu konudaki fikrini teyit etmiştir. Yine Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya gelişinin ertesi günü 28 Aralık 1919 günü yaptığı açıklamada “Teşkilatımızda Kuva-yı milliyenin âmil ve irade-i milliyenin hakim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir hakimiyet tanırlar: Millet hakimiyeti” diyerek yeni kurulacak devletin en temel ilkesinin millî egemenlik olduğunu vurgulamıştı. İstanbul’un   İtilaf devletleri tarafından   resmen işgali ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın tatil edilmesi  üzerine  Mustafa Kemal Paşa, yeni yapılacak seçimlerle kurucu nitelikte bir meclisin Ankara’da açılması düşüncesindeydi.

Bu düşüncesi bazı tartışmalara rağmen gerçekleşti. 17 Mart l920’de Ordu komutanlarına bir genelge göndererek Meclisin Ankara’da toplanmasının gerekli olduğunu bildirdi. 19 Mart’taki genelgesinde; yeni seçilecek olanlarla, İstanbul’dan kurtulmayı başaran mebusların en kısa zamanda Ankara’da toplanmalarını istedi. Erzurum Kongresi kararlarında belirtilerek, Sivas’ta da onaylanan kararlarda açıklandığı gibi “ ...Osmanlı hükümeti milletin istiklalini koruyamamış...” ve Anadolu’da bir millî hükümetin kurulması için bütün şartlar oluşmuştu. Seçilen mebusların bir kısmının Ankara’ya ulaşmasından sonra, 23 Nisan 1920’de, Hacıbayram Camii'nde Cuma Namazı kılındıktan, kurbanlar kesildikten sonra; önünde ''ruhani bayrakların taşındığı'' büyük bir toplulukla gelinerek, İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılan binada, saat 13.45-14.00'te törenle meclis açıldı. Seçimlerde, Müdafaa-i Hukuk hareketinin ülke genelindeki şubelerinden 232; Meclis-i Mebusan üyelerinden Ankara’ya gelen 92 kişi ile birlikte toplam 324 milletvekiline ulaşılmıştı ancak o zamanki koşullar nedeniyle, açılış günü yalnızca 115 milletvekili hazır bulunabildi. Meclis açıldıktan sonra meclise bir isim konulması gündeme geldi. Tartışmalar sonrasında “Büyük Millet Meclisi” ismi daha yaygın olarak kullanılmaya başlandı.  Bir süre sonra da bazı milletvekillerinin  “Türkiye” ibaresini eklemeleriyle. 8 Şubat 1921 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi’ndeki kullanımını takiben “Türkiye Büyük Milet Meclisi” Meclis’in daimi ve resmi ismi oldu. O tarihe kadar yapılan çeşitli adlandırmalar da (Meclis-i Kebir, Meclis-i Kebir-i Milli, Meclis-i Ali, Meclis-i Fevkalade) böylelikle son buldu.

 Açış konuşmasını yapan en yaşlı üye Şerif Bey’in ifadesiyle Büyük Millet Meclisi adını aldı. Ertesi gün yapılan toplantıda Mustafa Kemal Paşa başkan seçildi. 24 Nisan 1924 tarihinde Mustafa Kemal paşanın önerisi ile meclis aşağıdaki kararları kabul etti:

1-Büyük millet meclisinin üstünde bir kuvvet mevcut değildir.

2-Meclis yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır.

Böylece Büyük Millet Meclisince ulusun işlerine doğrudan el konularak hukuk yönünden millî egemenlik sağlanmış oldu. Bu olay yeni Türkiye’nin kuruluşunun ilk tarihsel ve yasal aşamasıdır. Böylece parlamentosu, başkanı ve hükümeti ile millî egemenliğe dayanan yeni bir devletin temeli atılmış bulunuyordu.

Meclisin açılışının birinci yıl dönümünde, 23 Nisan “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlanmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından, bunun sadece ulusal egemenlik bayramı olarak   kutlanması yeterli görülmemiş ve 23 Nisan 1929’dan itibaren “ 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ” olarak kutlanmaya devam edilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa 13 Ağustos 1923 tarihinde TBMM’nin ikinci dönemini açarken yaptığı konuşmada Birinci Büyük Millet Meclisi’nin hizmetlerini takdir ederek, o günün çok güç şartları altında meclisin açıldığını açıklamış ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: “ Türkiye tarihinde daima yüksek bir mevki muhafaza edecek ve ahfadın takdiratını kazanacak olan ilk meclisimiz milletin kendi mukadderatına bizzat vazıülyed olduğunu ilan etti.hakimiyet-i millîye esaslarını düstur-ı harekat ittihaz etti ve kuvvetli bir halk hükümetinin esaslarını vaz eyledi.”   Gerçekten de tarihi bir görev üstlenen ilk meclis millet iradesinin hâkimiyeti kadar, yeni Türk devletinin kuruluşunu da sağlamıştır. Millî mücadelenin her aşamasını başarı ile sonuçlandırmış, saltanatın kaldırılması ve Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun kabul edilmesi gibi iç ve dış siyasette çok önemli kararlar alarak çağdaş ve modern bir ülkenin temelini atmıştır.

Prof. Dr. Mesut ERŞAN

( Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü)

I.TBBM ve Eskişehir.

16-29 Kasım 1919 tarihleri arasında devam eden müzakereler ve tartışmalar  sonunda meclisin  İstanbul’da toplanması kararlaştırıldı. Ayrıca mebuslar İstanbul’a gitmezden önce  Trabzon, Samsun, İnebolu, Eskişehir, ve Edirne’de toplanacak ve  buralardan  kendilerine  direktifler verilecekti. Bunun yanında Heyet-i Temsiliye tarafından alınan kararda  Meclis-i Mebusan’da  bir siyasî  grup teşkil  etmek için  vilayet ve bağımsız livalardan  ikişer, diğer sancaklardan  birer mebusun Eskişehir’de toplanarak talimat almaları kararlaştırıldı. Bu arada  siyasî olayları daha sıhhatli takip edebilmek için Heyet-i Temsiliye’nin daha batıdaki  bir şehri merkez yapması gerekiyordu. Bu sebeple mesele Sivas’taki komutanlar toplantısında tartışılmış, Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuştu. Bu günlerde Mustafa Kemal Paşa, Konya’da 12.Kolordu Kumandanı Fahrettin Paşa’ya gönderdiği mektupta, Heyet-i Temsiliyenin Kayseri-Kırşehir-Ankara yoluyla Eskişehir yakınındaki Seyitgazi’ye gideceğini, burada mebuslarla yapılacak toplantıdan sonra  mebusların  İstanbul’a  gideceğini, Heyet-i Temsiliye’nin ise orada kalacağını yazmıştır. Ayrıca İstanbul’da İngiliz Askerî İstihbarat teşkilatınca hazırlanan 2-9 Ocak 1920 tarihli haftalık raporda “Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir bölgesindeki kuvvetlerle daha yakından ilişki kurabilmesi için, millî kuvvetler karargahının Sivas’tan Eskişehir’e taşındığı”bildiriliyordu. Yine Heyet-i Temsiliye’nin 18 Teşrin-I Sani 1335/18 Kasım 1919 günü yapılan toplantısında da Heyet-i Temsiliye merkezinin Eskişehir civarında Seyitgazi olması kararlaştırılmıştı Ancak Eskişehir’de İngiliz askerinin bulunması nedeniyle  Heyet-i Temsiliye merkezi Eskişehir veya Seyitgazi  yerine,  millî teşkilatı kuvvetli olan Ankara oldu.

1- I. Dönem T.B.M.M.’ de Eskişehir Milletvekilleri

23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Eskişehir’i biyografileri kısaca verilen şu milletvekilleri temsil ettiler:

ABDULLAH AZMİ EFENDİ:1869’(1285)da Eskişehir’de doğdu. Eşraftan Müftüzade Hacı kasım Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini mahalle mektebi ve Eskişehir Rüşdiyesinde tamamladıktan sonra bir süre amcası Eskişehir Müftüsü Süleyman Hakkı Efendi’den özel ders aldı. 1895 Haziranında İstanbul’a gelerek Fatih Medresesinde Dersiam Çarşambalı Hacı Ahmet Efendinin Derslerine devam etti ve 1901’de Müderrislik diplomasını aldı. Bu arada Hukuk Mektebinde öğrenim görerek 1902’de mezun oldu.5 Şubat 1903’te Manastır İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi Üyeliğine atandı. Ek olarak Heyet-i İthamiye Başkanlığında ve Bulgar ve Rum ayaklanmacıların yargılanması için kurulan Olağanüstü Mahkeme Üyeliğinde bulundu. II.Meşrutiyetin ilanından sonra 17 Aralık 1908’de çalışmalarına başlayan Mebusan Meclisine Kütahya’dan milletvekili seçildi. 2 Nisan 1912’de başlayan II.Dönemde de Kütahya Milletvekili olarak yerini korudu. Balkan savaşı dolayısıyla Meclisin kapatılmasında 9 Temmuz 1913’te İstanbul Bidayet Mahkemesi Üyeliğine getirildi. 13 Mart 1913’te tekrar Meclis’teki görevine döndü.21 Aralık 1918’de kapatılmasına kadar yasama görevini sürdürdü. Bu arada I. Dünya savaşına girmemizin sorumluları olarak haklarında soruşturma açılmasına karar verilen Sait Halim Paşa Kabinesi üyeleri haklarında soruşturmaya memur edilen 5.Şubenin başkanlığına seçildi. İstanbul Mebusan Meclisinin son dönemi için 24 Kasım 1919’da yapılan seçimde Eskişehir milletvekili oldu. Meclisi kapatılması üzerine Eskişehir’e geldi ve TBMM’nin I.Dönemi için yapılan seçimlerdeEskişehir milletvekili seçildi.  23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışında Ankara’da hazır bulundu. Mecliste Anayasa, Adalet komisyonlarında ve Memurin Muhakematı Tetkik Kurulunda çalıştı. I.ve III. Toplantı yılında adalet, I.ve II.Toplantı yıllarında Anayasa Komisyonunun başkanlığını yaptı.3 Mart 1921’de II.Başkanvekili seçildi ise de 5 Mayıs 1921’de istifa etti.11 Mayıs 5 Kasım 1922 arası Şer’iye ve Evkaf Vekilliği yaptı. Dönem içinde kürsüde 64 kez söz aldı. 1 kanun önerisi verdi.

II.Dönemde yeniden Eskişehir Milletvekili seçildi. Milletvekilliği bu dönemde sona erince İstanbul’da oturdu.27 Eylül 1937’deöldü.Evli olup çocuğu yoktu.

EMİN BEY (SAZAK):1882’(1298) de Eskişehir-Mihalıcçık İlçesi, Sazak Köyü’nde doğdu. Toprak sahibi Hacı Abdurrahman Ağa’nın oğludur. Özel hocalardan ilk öğrenim derecesinde tahsilden sonra ayrıca üç yıl medresede öğrenim ve eğitim gördü. Tarımda yeterli düzeye ulaştıktan sonra ticaretle uğraşmaya başladı. Kereste Fabrikaları kurdu. Genel Meclis ve Liva İdare Heyeti Üyeliği yaptı. Mihalıcçık Ticaret Odası Başkanlığında bulundu. Erzurum Kongresinin toplandığı sırada Milli Mücadeleye katılarak Umum Kuva-yı Milliye komutanı Ali Fuat Paşa ile temas kurdu. Eskişehir savunmasında derlediği gönüllü kuvvetlerle milli kuvvetlere yardımcı oldu. TBMM.’nin I.Dönemi  için yapılan seçimlerde Eskişehir Milletvekili olarak 23 Nisan 19202de Meclisin açılışında hazır bulundu.Mecliste İktisat ve Bayındırlık komisyonlarında çalıştı. Dönem içinde üçü gizli oturumlarda olmak üzere 24 konuşma yaptı.İki soru önergesi verdi.II.-VIII. Dönemlerinde yine Eskişehir milletvekili seçilmek suretiyle TBMM’deki yerini 14 Mayıs 1950 tarihine kadar korudu. Milletvekilliği sona erince tarım ve ticaret işlerini sürdürdü. 21 Ocak 1960’da İstanbul’da öldü. Doğduğu köyde toprağa verildi. Evli olup dört çocuk babası idi. Millî Mücadelede mensup olduğu kıta ile İngilizleri Yalımlı Köprüsünde geriye çekilmeye mecbur etmesi ve Hilafet Ordusu adı altındaki ayaklanmacılara karşı cephe kurarak bir kısmının Orduya katılmasını sağlaması nedeniyle TBMM’nin 20 Nisan 1925 tarih ve 131 sayılı kararı ile Kırmızı-yeşil şeritli İstiklal Madalyası almıştır.

Eyüp Sabri Akgöl - Vikipedi

EYÜP SABRİ(AKGÖL)BEY:1976’(1292) da Manastır’a bağlı Ohri‘de doğdu. Hacı Sadık Efendi’nin oğludur. İlk ve Orta öğrenimini Ohri İbtidai Mektebi ve Manastır Askeri Rüştiyesinde tamamladıktan sonra 7 Haziran 1891’de Harbiye Mektebine girdi.10 Ocak 1894’de Piyade teğmeni rütbesiyle mezun olarak 4.Ordu emrine verildi.1908 yılına kadar Bulgar, Sırp, Karadağ ve Yunan sınırlarını çevreleyen bu ordunun çeşitli birliklerinde görev alarak sınırlardan Osmanlı topraklarına sızmış olan çetelerle savaştı. Bu arada gizli olarak kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucu üyeleri arasında yeraldı. Kolağası rütbesiyle Ohri Redif Taburu Kumandanı bulunduğu sırada Padişah Abdülhamit ve saraya karşı özgürlük mücadelesine girişti. Resne tabur komutanı olan Niyazi Bey ile birlikte etraflarına aldıkları binlerce vatanseveri silahlandırarak dağa çıktı.23 Temmuz 1908’de emrindeki kuvvetlerle Manastır’a gelerek Niyazi Bey’le birlikte Müşir Tatar Osman Paşa’nın ordugahına yaptıkları baskınla kendisini alıp Ohri’ye götürdü. Bu şekilde Hürriyetin ilanı ve meşrutiyetin iadesinde büyük etkisi oldu. Niyazi Bey’le birlikte halk tarafından  “Hürriyet kahramanı” ilan edildi. İttihat ve Terakki ve sonraki Teceddüt Fırkasının Merkez heyet-i Üyeliğine seçildi ve bu görevini 1914’e kadar sürdürdü.10 mayıs 1910’da istifa suretiyle ordudan ayrıldı. I.Dünya Savaşında  “Teşkilat-ı Mahsusa”ya alınarak Rumeli’de görevlendirildi. Görevine başladığı ilk aylarda vapurla bir göreve giderken Adriyatik denizinde Fransızlar tarafından tutuklanarak Malta Adasına gönderildi. Dört yıl tutsak kaldıktan sonra 1918 Kasımında serbest bırakıldı. Kısa bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Eskişehir’e yerleşti. TBMM.’nin I. Dönemi için yapılan seçimlerde Eskişehir Milletvekili olarak  23 Nisan 1920’de meclisin açılışında hazır bulundu. Mecliste Milli Savunma ve İktisat komisyonlarında çalıştı. Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın rızasıyla kurulmuş olan Yeşilordu Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Ancak sonraki ve dağılmasına neden olan gizli faaliyetlerine katılmadı. Milletvekilliği sona erince Eskişehir’e dönerek ticaret ve çiftçilikle meşgul oldu. 17 Haziran 1926’da meydana çıkarılan Atatürk’e suikast girişimi olayı ile ilgili görülerek tutuklandı. Ancak Ankara İstiklal Mahkemesince yapılan yargılaması sonunda 26 Ağustos 1926’da beraatine karar verildi.1935’te tekrar politikaya girerek V. Dönem seçimlerinde Çorumdan milletvekili oldu. VI., VII. VIII. Dönemlerde yeniden Çorum’dan seçilerek Yasam görevini 14 Mayıs 1950’ye kadar sürdürdü.16 Ağustos 1950’de İstanbul’da öldü. Hürriyet-i Ebediye tepesinde Hürriyet Şehitliğinde toprağa verildi. Evli olup, iki çocuk babasıydı.

HALİL İBRAHİM EFENDİ(SİPAHİOĞLU) 1862’(1278)de Eskişehir’de doğdu. Sipahizade Yusuf Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir İbtidai Mektebi ve Rüşdiyesinde tamamladı. Ticaret ve lületaşı madenciliği ile meşgul oldu. Belediye başkanlığı yaptı. Milli Mücadeleye katılarak Sivas Kongresinde Eskişehir delegesi olarak bulundu. TBMM.’nin I.nci Dönem için yapılan seçimde Eskişehir Milletvekili olarak 23 Nisan 1920’de Meclise katıldı. Meclis’te Şeriye-Evkaf ve Orman-Madenler komisyonlarında çalıştı.20 Kasım 1922 ‘de Meclis adına halifeyi kutlama ve kutsal emanetleri teslim edecek milletvekilleri kurulunda görev aldı. Milletvekilliği sona erince Eskişehir’e dönerek ticaretle uğraşmaya devam etti.23 Kasım 1947’de öldü. Evli olup yedi çocuk babası idi.

Hüsrev Sami Kızıldoğan - Biyografya

HÜSREV SAMİ (KIZILDOĞAN)BEY:1884’(1300)de Gümülcine’de doğdu. Mal müdürlerinden Hüseyin Ali Bey’in oğludur. İlk ve Orta öğrenimini Gümülcine ve Edirne Askeri idadisinde tamamladıktan sonra 13 Şubat 1900da Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Topçu Harbiyyesi)’a  girdi. 15 Kasım 1904’te Topçu Teğmen rütbesiyle mezun olarak 2.Ordu emrine verildi. 26 Aralık 1904’te 3.Ordu açığına nakledilerek 28 Mayıs 1906’da 15. Seyyar Topçu Alayına atandı. Özgürlükçü fikirleriyle II. Abdülhamit’in yönetimine karşı çıkarak 1907’de Avrupa’ya kaçtı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin dış merkezi üyesi olarak Paris’te faaliyetlerde bulundu. Avrupa’ya firarı nedeniyle altı ay hapsine ve askerlikten tardına dair verilen Divan-ı Harp kararı 18 Temmuz 1907’de Padişah tarafından onaylandı. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra yurda dönmesiyle hükümlülük kararı 30 Mart 1909’da geçersiz sayılarak Üsteğmenliğe yükseltildi ve 3.Ordu açığına verildi.23 Aralık 1910’da 8.Topçu Alayı Yaverliğine atandı.19 Ocak 1911’de 17.Topçu alayı Yaveri oldu.19 Ekim 1912’de Yüzbaşılığa yükseltilerek 33.Cebel taburu 2.Bölük Kumandanlığında görevlendirildi. 12 Aralık’ta İstanbul Birinci Remont Komisyonu Üyeliğine getirildi. 14 Ocak 1913’te siyaset ile meşgul olduğundan askerlikle ilişkisini kesilmesine karar verilmekle ordudan ayrılarak 31 Ekim 1918’e kadar “Teşkilat-ı Mahsusa” da çalıştı. Bu arada mensup olduğu İttihat ve Terakki Fırkası Genel Merkezi üyeleriyle I.Dünya savaşı içinde Fırkanın anarşiye, idaresizliğe ve her çeşit  suiistimallere göz yumması yüzünden görüş ayrılığına düşerek önce Kastamonu,daha sonra da Yozgat’a sürgüne gönderildi. Milli mücadelenin başında Mustafa Kemal Paşa‘nın yanında yer alarak Sivas Kongresinde Eskişehir delegesi olarak bulundu ve Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçildi. B.M.M.nin I.Döneminde Eskişehir  milletvekili olarak 23 Nisan 1920’de açılışına katıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın rızasıyla kurulan ve ancak sonradan dağıtılan  “Yeşilordu Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer aldı. 21 Eylül 1920’de Isparta İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçildi.17 Temmuz 1921’de Milli Müdafaa Vekaletince gösterilecek vatan hizmetinde görevlendirilmek üzere  Meclis kararıyla izinli sayıldı.15 Ekim 1920’den itibaren izni üç ay uzatıldı. IV.Dönem toplantı yılında Dışişleri Komisyonunda çalıştı. Milletvekilliği I. Dönemde sona erince İstanbul’da yaşamını sürdürdü, ticaret yaptı. Bu arada Yunanistan’a sığınan Çerkez Ethem ve arkadaşlarıyla temas kurarak hükümeti devirmek için gizli örgüt kurmaktan sanık olarak hakkında soruşturma açılan eski milletvekillerinin de dahil olduğu bazı kişilerle birlikte 23 Temmuz 1925’te tutuklandı. Ancak ilk soruşturmada suçla bir ilgisi görülmeyerek 6 Ağustosta salıverildi. Ankara İstiklal Mahkemesinde yapılan yargılaması sonunda da 13 Ocak 1926’da beraatine karar verildi.1 Mart 1935’te başlayan V. Dönemde Kars’tan yeniden milletvekili seçildi. VI. Dönemde tekrar seçilerek TBMM. deki yerini ölümüne kadar korudu. 21 Mart 1942’de Osmaniye’de öldü. Evli olup dört çocuk babası idi. 

MEHMET NİYAZİ (ÇAMOĞLU) EFENDİ:1863’(1279)te Eskişehir- Sivrihisar’da doğdu. Çamzade Hacı Ahmet Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Medresede tamamladıktan sonra ticaretle meşgul oldu ve yöresinde hayvan yetiştiriciliği yaptı.Bu arada  Liva Meclisi ve İdare Heyetinde üye olarak bulundu. TBMM.nin I.Döneminde Eskişehir’den Milletvekili seçilerek 23 Nisan 1920’de açılışına katıldı. Mecliste İktisat Komisyonunda çalıştı.26 Ocak 1922’de Harp Encümeni kararıyla ordu geri hizmetlerine gözetim ve yardım için izinli sayıldı.Üç ay batı cephesindeki askerin iaşe işlerine yardımcı oldu. Milletvekilliği sona erince Eskişehir’e dönerek işleriyle meşgul oldu.20 Kasım 1945’te İstanbul’da öldü.Evli olup iki çocuk babası idi. 

HACI VELİ (VELİYULLAH) EFENDİ:1859’(1275) da Romanya sınırları içindeki Mangalya’da doğdu. Bayraktarzade Ömer Efendi’nin oğludur.Hürriyet ve İtilaf Fırkasının Eskişehir Şubesi Başkanı olarak Osmanlı Mebusan Meclisinin II.Dönemi için yapılan 2.seçmen seçimlerinde yaptırdığı bir sancak altına topladığı bir kalabalıkla Eskişehir’de karışıklık çıkardı. Hükümetin aldığı önlemlerle seçimlerin yapılması sağlandı. Ancak Hürriyet ve İtilafçıların din sömürüsünü esas alan propagandalarını sürdürmeleri üzerine bazı bucak ve köylerde olaylar baş gösterdi. Sonuçta Eskişehir’e gelen Divan-ı Harbi Örfi kararı ile diğer ayaklanmacılarla birlikte 18 Mart 1912’de tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. Eskişehir belediye başkanı iken Osmanlı Mebusan Meclisinin son dönemi için 24 Kasım 1919’da yapılan seçimde Eskişehir Milletvekili oldu.Meclise katılarak Dilekçe komisyonuna seçildi.11 mart 1920’ye kadar mecliste bulundu. TBMM.nin açılmasından sonra Meclise katılmaması ve özellikle 5 Eylül 1920’de kabul edilen  “Nisab-ı Müzakere Kanunu” ile iki ay özürsüz meclise devam etmeyenlerin  milletvekilliğinden istifa etmiş sayılacakları hükmü karşısında Ömer Lütfi Bey’i kendisinin İstanbul Hükümetince tutuklanarak yedi buçuk yıl hapse hüküm giydiği ve dolayısıyla Malta’da mevkuf bulunan ve Meclise katılmayan  milletvekilleri gibi işlem görmesi gerektiği hakkındaki önerisi, 6 ekim 1920 birleşiminde okunarak  TBMM üyesi sayılmasına karar verildi. 22 Kasım 1920’de meclise katıldı. Mecliste herhangi bir komisyonda çalıştığına dair bir kayıt mevcut değildir.1 Mart 1928’de Eskişehir’de öldü. Evli olup dört çocuk babası idi.