“Yüzyılın en büyük ve en yıkıcı depreminin, bize yaşattığı acıyı ise kelimelerle ifade etmek mümkün değildir” diyen Tambova, “Felaket sonrası alınacak tedbirlerin, ilk saatlerde, yeterince ve ivedilikle organize edilemeyişini de büyük bir endişe ve üzüntüyle takip ettik. Bu tür toplumsal olaylarda, organizasyonu sağlayacak kurumlarımızın; lağvedilmiş ya da işlevsiz hale getirilmiş olması nedeniyle, ciddi bir yönetim boşluğu ve olaya hâkimiyet eksikliği olduğunu da acı bir şekilde tecrübe edindik. Ayrıca depremle ilgili defalarca uyarıda bulunan bilim insanlarımız da ciddiye alınmamış ve göz göre göre gelen bu felaketlere karşı; duyarsız kalınmasının sonucu, binlerce masum insanımız canından olmuştur” dedi.

“SAĞLAM YAPILARIN AYAKTA KALDIĞINI GÖRDÜK”

Tambova, “İnşaat firmalarının ve yapılan binaların; yeterli denetimlerden geçmediği ve bile, isteye, bu cinayetlerin işlenmesine göz yumulduğu bir ülkede, deprem kader değil; ancak gerekçe olmaktadır. Zira bu sistem; kendi içinde bir döngüdür ve tarafların tamamı, bu suça iştiraklidir. Depreme dayanıklı ve sağlam yapıların ayakta kaldığına hepimiz şahitlik etmekteyken; ne yazık ki, ne kentleşme estetiği ve sağlamlığı ne de insan hayatının önemsenmediği bir hizmet anlayışı hâkimdir. Bu surette! Deprem öldürmez, ihmal öldürür sözünün, karşılık bulduğu; böylesi korkunç faciaların yaşanmasındaki başlıca neden; denetimsiz yapılaşma, ihmal ve müteahhit kayırmacılığından başka bir şey değildir” şeklinde konuştu.