İnsanın en önemli özelliklerinden biri olan “merak etme” ve “araştırma” isteği bugün bilimsel araştırmaların sonuçları ile desteklenmektedir. Böylece insan olarak duygularımızı, doğa ile ilgili anılarımızı, düşünce ve davranışlarımızı daha kesin verilerle açıklayabilecek düzeye ulaşabilmekteyiz. Ancak  kendimizle ilgili her gün yeni bir duygu, bir davranış ve düşünceyi fark ettikçe insanoğlunun bilinmeyenli bir denklem olduğu gerçeğini daha da yaklaşacağız ama tamamı ile yakalayamayacağız.Şimdi kitabın dediğine bakmak ve insanın gelişimsel serüvenine yönelik kitaplar arasında bugünkü yazarımız Erich Fromm olacaktır. Fromm’un “sevginin ve şiddettin anlamı”  adlı kitabının satırları arasında dolaşacağız. Ona göre, “insan yalnızca kendisini değiştirilmekle yetinmez: dünyaya damgasını vurmak, onu dönüştürmek ve değiştirmek de ister. Bu insan gereksinmesi ilk mağara resimlerinde, her türlü sanatta, işte ve cinsellikte ortaya çıkar. Bütün bu etkinlikler insanın istencini belli bir ereğe yöneltmesinin, bu ereğe ulaşıncaya dek çabasını sürdürme yetisinin sonucunda doğmuştur. İnsanın kendi güçlerini bu yolda kullanabilme yetisi, güçlülük’tür.”(s:52) Güç kavramı bir şeyi alıp bir yere koyma anlamında fiziksel gücü atfettiği kadar, bir sorunu çözme yeteneğini içeren zihinsel bir yetiyi de tanımlar. Bu noktada güç kaynakları; ekonomik, sosyal, siyasal güç yanında bilgi gücüne de yaslanır. Bilgi gücü içinde yaşadığımız toplumu, doğa olaylarını, bireysel davranış ve düşünce sistemimizi daha iyi anlama çabasına girdiğimizde bize rehber olur. Bu rehber olma kavramı sonucunda biz kendimizi bir seçim yapma sürecinde  buluruz. Bu seçim serüveni tıpkı  bu çabayı gösteren insanların hepsinde olduğu gibi, kendimizi taraf olarak görme eğilimimiz artırır.  Çünkü bugün kesinlikle anlaşıldığı gibi, doğada yansızlık yoktur; bilerek ya da bilmeyerek olaylar içinde taraf olunur bu kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluğu gerçekleştirmenin ön koşulu ise, kişinin kendini tanımasından geçer. Şimdi bizim kendimizi tanımada önemli bir güç kaynağı olarak yolumuzu ışıtan kitabımıza, yani Fromm’un paylaşımlarına dönelim.  İnsanlarda doğuştan gelen ölüm severlik ve yaşam severlik duyguları mevcuttur.  Bu duygular arasında seçim yapmak bilgi, bilinç ve farkındalık sürecini gerektirir. “Yaşam sevgisinin gelişmesinde önemli bir koşul özgürlüktür. Ne var ki kısıtlayıcı siyasal zincirlerden kurtulup ‘’özgür olmak’’ yeterli koşul değildir. Yaşam sevgisinin gelişebilmesi için bir şey yapma özgürlüğü gereklidir. Yaratma ve kurma özgürlüğü, şaşabilme ve göze alabilme özgürlüğü. Böyle bir özgürlüğü tatmak için etkin ve sorumlu bir birey olmak gerekir; tutsak ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi olan birey değil.(s:57) Kısaca yaşam sevgisi en çok güvenlik,  adalet ve özgürlük kavramlarının yeşerdiği bir toplumda gelişecektir. Güvenlik, onurlu bir yaşamın sağlanması için temel maddi/manevi koşulların var olmasıdır. Adalet; hiç kimsenin başka birisinin amaçları için araç olarak kullanılmamasıdır. Özgürlük; herkese toplumun etkin ve sorumlu bir üyesi olma olanağının sağlanmasıdır. Şimdi bu kavramları düşünelim mi kendimiz ve içinde yaşadığımız ülkemiz için ne dersiniz. Bol kitaplı günler dilerim. Erich Fromm ”sevginin ve şiddetin kaynağı. İletişim yayınları2004