Şehirlerin oturmuş bir takım dizaynları ve statükoları  vardır.

Bunları (çok olağanüstü durumlar haricinde !..) belirleyen dinamikler genelde stabildir.

Değişmezler.

Bunların başında eşraf gelir. Ya da yeni moda tabirle “şehrin abileri"...

Sözlük eşraf için diyor ki; "Bir yerin varsıl ve tanınmış, ileri gelen, sözü tutulan, etkili kişileri”.

Ama bu süreç hemen bir kuşakta oluşmuyor. Varsıl olmak gerekli de olsa, parayı bulan ilk kuşak hemen eşraftan olmuyor.

Ya da üç kuşaktır para sahibi varsıl olmak da sizi eşraf yapmıyor...

Bu süreçte şehir ve yerleşik düzenin sizi kabul etmesi için bulunduğunuz çevreye duyarlı olmanız gerekiyor mesela...

Öncelikle söz dinleyeceğiniz meclislerde uzun yıllar sabırla diz çökeceksiniz mesela...

Sonra o meclislerde söz söyleyip, dinletebilecek kadar bilgi ve tecrübelerle donatacaksınız kendinizi mesela...

Servetinizi en azından yatırım ve istihdama dönüştüreceksiniz en azından mesela...İnsanlar tarafından gönülden baba, abi diye anılacaksınız ki bir ağırlığınız oluşsun mesela...

Şehrin yoluna, suyuna, yoksuluna, talebesine duyarlı olacaksın mesela...

Dışarıdan şehirle irtibata geçecek, iş yapacak olan herkes önce eşrafla irtibata geçer...

Onlardan bilgi alır, referans alır...

Başkenttekiler de aslında şehirle bağlantıyı şehrin eşrafı üzerinden kurarlar...

Her şehrin eşrafı vardır mutlaka...

Amma iyi, amma kötü...

Ama mutlaka vardır...

Ve şehrin eşrafı ne kadar kaliteli ise şehrin bahtı o kadar açıktır.

Vasat ise vasattır...

Kötü ise kötüdür...

Vasatlardan oluşanlar gelecekteki iyilere yol açmaz...

Her şehrin eşrafı kendi devamını kendisi üretir...

Eşrafın mevcut niteliği, gelecektekinin de niteliğinin belirleyicisidir.

Bunu üretemiyorsa zaten şehir olmaktan çıkmış, yığınların yerleşkesi olmuştur...

Ama... 

Statükonun karşısında durmak, karşı çıkmak...

Bu düzeni bozmak, geleceğe yeni bir yön vermek çok zordur...

Düzen binlerce yılın düzenidir...

Ancak ısrarla doğruların üzerine gidilirse...

Kötü değil, vasat değil iyi hedef gösterilir ve vaad edilirse...

Bir başarı hikayeniz varsa...

Bıkmadan, usanmadan, yılmadan anlatılırsa...

Şehrin efendiliğine değil, hizmetine koşulacağına şehir ikna edilirse...

Mevcut düzenden başka bir düzene geçmek ihtimal dahilindedir.

Ama...

Sadece paranız varsa...

Tecrübeniz yoksa...

Sağlam gönüldaşlarınız ve yol arkadaşlarınız yoksa...

Hedeflediğiniz yeri taşıyacak bilgi birikiminiz ve vizyonunuz yoksa...

Birkaç iletişim çakalının kucağına düşmüşseniz...

Düzeni değiştirme iddiası ile çıkıp, mevcut düzenin ve  onun sahiplerinin yeni gözdesi olmak için kuyruk sallamaya başlamışsanız...

Ancak mevcutların maskarası olursunuz...

Sizi şehrin efendisi yapacağına inandıklarınızın sizi gazlarıyla yükselttikleri yerden sertçe düşüp kendinize gelinceye kadar para kaptırdığınızla kalırsınız...

Şehrin statükosuna rağmen bir yola çıkacaksanız , şehrin kalbine giden yollara çokça yatırım yapmanız, çokça emek sarfetmeniz şarttır...

Yok; şehrin mevcut düzeninin sahiplerine yaranıp onların yeni gözdesi olmak isterseniz onlara ve kurallarına bütünü ile itaat etmek zorundasınız.

“Hem karnınız tok olacak, hem de ekmeğiniz bütün duracak”.... Böyle bir dünya maalesef ki yok...Ancak paranızı kaptırdığınız ve maskara olduğunuzla kalırsınız...

Arkanızdan...

Bolca söveniniz...

Çokça güleniniz olur...

Karşı çıktığınız düzeni yıkmazsanız...

Karşı çıktığınız düzene yutulursunuz...