Bir kenti kent yapan özelliklerinden biri de o şehirdeki sosyal yaşamın zenginliğidir. Sosyal yaşam da zenginliğini sanatsal ve kültürel etkinliklerden alır. Eskişehir Şehir Tiyatroları bu kentin zenginliklerinin başında gelir. 2001 yılından bu yana kesintisiz süren hizmetleri tek sahneden altı sahneye çıkarak tüm kenti genciyle yaşlısıyla kavradı.  Bu yıl da yine   yeni oyunlarla sanata ve Eskişehir’deki kent yaşamına zenginlik katmaya devam ediyorlar.
 
Şehir Tiyatroları’nın bugüne kadar neler yaptığını ve bu yıl hangi oyunları seyircilerle buluşturduklarını Genel Sanat Yönetmeni ve oyuncu Ali Eyidoğan anlattı. Ali Eyidoğan söyleşimizde “Tiyatro: bitmeyen bir derya” diyor. Gelin bu deryaya birlikte dalalım. Biz sözle, bir kitapla, bazen de bir oyunla hayatınızda çok şey değişebilir.


Şehir Tiyatroları bir yandan önceki yıllarda sahnelenen oyunları sahnelemeye devam ediyor diğer yandan da yeni oyunları seyirciyle buluşturuyor. Bu yıl hangi oyunlar sahnelenecek?


Repertuarımız gayet geniş; yerli ve yabancı, komedi ve trajedi, domestik ve müzikal, geleneksel ve modern, yetişkin ve çocuk için toplam 15 oyunumuz var sahnelerde. 2018-19 sezonunda 8 yeni oyunu seyircimizle buluşturduk. Ilan Hatsor’un yazdığı ve Mert Kırlak’ın yönettiği Maskeliler, F.G.Lorca’nın yazıp İpek Atagün Gezener’in yönettiği Bernarda Alba’nın Evi, Ümit Aydoğdu’nun yönettiği Moliere’in ünlü klasiği Scapin’in Dolapları bunlardan bazıları. Sosyal sorumluluk projesi kapsamında, tiyatroya gitme fırsatı yakalayamamış, halen bir tiyatro seyredememiş insanlara ulaşabilmek amacıyla, Eskişehir’in çevre köy, mahalle ve ilçelerinden insanlarımıza sunmak için hazırladığımız, Cahit Atay’ın yazıp Murat Atak’ın yönettiği Sultan Gelin de yeni sahnelenmeye başlayan oyunlarımızdan. Şehir Tiyatroları kapsamında gerçekleşen Gençlik Sahnesi eğitiminden geçmiş arkadaşlarımızla da mezun projeleri hazırlıyoruz. Bunların ilki geleneksel tiyatromuzun motifleriyle bezenmiş, Emre Basalak’ın yönettiği Meddah’ın Hayali adlı oyunumuz. Ayrıca çocuklarımız için de farklı yaş gruplarına göre hazırlanmış yepyeni 3 oyunumuz var: Benim yeniden yönettiğim Samed Behrengi’nin meşhur masalı Küçük Kara Balık, Marie Yan’ın yeni yazdığı ve Berkay Akın’ın yönettiği Geçmem Gerek ve Emre Basalak’ın uyarlayıp yönettiği Tiri ile Nesi. Önceki sezonlarımızdan da 7 oyunumuz sahnelenmeye devam ediyor.


Şehir Tiyatrolarının 2001 yılında kurulduğu günden bugüne kadar gelişiminde nereden nereye geldi?


Eskişehir Şehir Tiyatroları 18 sezonda yüzden fazla oyun sahneledi ve yüzbinlerce, belki milyona yakın seyirciye ulaştı. Tarih 27 Mart 2001 yılını gösterdiğinde tiyatromuz yapı olarak küçük, hayal ve heves gücü olarak kocaman bir umutla perde demişti. Birkaç sanatçı ve yok denecek bir sayıda teknik ekiple yola çıkmıştı. Artık daha büyük bir yapıyız. 40’dan fazla sanatçısı ve 20’den fazla teknik elemanıyla 5 farklı sahnede perde açan, yılda 100.000 civarında seyirciye ulaşan, birçok genci ve çocuğu bünyesinde yetiştiren, festival düzenleyen, turneden turneye koşan ama birçoğuna da yetişemeyen, ödüllere boğulan ve Eskişehir’e sürekli artı değer katmaya çalışan bir tiyatroyuz. Burda ortaya dökülen rakamlar tabii ki hala yeterli değil. Ancak rakamlardan daha önemli birşey varsa o da niteliktir. Her zaman nitelikli sanat yapmanın peşinde olduk. Belki ağır, belki yavaş ama emin adımlarla ilerledik hep. Hala katedeceğimiz çok yolumuz var. Herşeyin daha iyisi her zaman vardır. Hiçbir zaman mükemmele ulaşamayacağız; benim gibi mükemmeliyetçi bir insanın bunu kabullenmesi zor olsa da bu böyle. Ancak mükemmeli kovalamaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bizi diri ve nitelikli tutan şey bu olacaktır.


Birkaç yıldan bu yana Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolar varlığını sürdürme konusunda birçok tehdit ve tehlikeyle yüz yüze geliyor. Bu durum zaman zaman Eskişehirli seyircilerde de ister istemez kaygı yaratıyor. Bir sanatçı olarak siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bu konunun ve bu korkuların sanat tarihinde yeni olmadığını bilmek gerekir öncelikle. Tiyatro yüzlerce; aslında binlerce yıl birçok erk tarafından bir silah olarak görülmüş ve düşmanca karşılanmıştır. İngiltere’de Shakespeare’in bir oyunu halkın saraya bakışını değiştirmiştir. İtalya’da Dario Fo yazdığı bir oyunla kapanmış bir dava dosyasını yeniden açtırmayı başarmıştır. Brezilya’da Augusto Boal yaptığı tiyatroyla işçilerin sendikalaşmasına katkıda bulunmuştur. Sanat uzanan bir eldir; kimileri o ele tutunur, kimileri ise o eli bir tehdit olarak algılar. Hayatını en ilkel güdüleriyle sürdürmeyi seçenler ve düzen sömürgenleridir bunu tehdit olarak algılayanlar. Ve bu insanların argümanı da hiç değişmez: “Sanata siyaset karıştırılmaz.” Bu nasıl mümkün olabilir ki? Sanat en fazla partizan olamaz. Ancak sanat her zaman politik olmaya mahkumdur. Aksini inkâr etmek mümkün değil çünkü insan politiktir. Ve sanatın işi insanladır. Özgürlük, emek, demokrasi, adalet gibi kavramlar siyasetin olduğu kadar sanatın da çekirdeğini oluşturur. Siyaset bu kavramları iktidar olmak için kullanabilir, sanat ise muhalif olduğu için beslenir bu kavramlardan. Çünkü sanat değiştirmek için vardır, geliştirmek için vardır. Belli bir adres gözetip onu aşağılamak için yapmaz bunu, onu iyileştirmek için yapar. Binlerce yıl önce köleliğe karşı çıkan bir sanat, kölelikten beslenen siyaset tarafından elbette sansüre uğramış, cezalandırılmış ya da kurban edilmiştir. Bugünden baktığımızda o zamanın siyasetini benimsememiz elbette beklenemez.  Dolayısıyla tiyatronun bugün maruz kaldığı tehditlerin, insanlık için uzun vadede ne gibi ilerlemelerin habercisi olabileceğini okuyabilmek gerekir. Kısacası; baskı ve tehdit sanatın yeni sorunları değil. Acı olan binlerce yıldır sürüyor olması. Yine de iyimser olmak gerek. Sanat kışkırtıcıdır. Aşağılayıcı değil, kışkırtıcı ve birleştirici olduğumuz müddetçe en radikal'den en marjinaline, en muhafazakarından en demokratına herkes buluşur bu sofrada. Yeter ki biz sanatımızı iyi yapalım, yeter ki seyircimiz bizi sahiplenmeye devam etsin.


Şehir Tiyatroları çocuk oyunları konusunda da önemli oyunlar sahneledi. Bu sene hangi oyunlar var ve Çocuk Tiyatrosu çalışmalarında bugüne kadar neler yaptınız?


Çocuk tiyatrosunu en çok önemseyen kurum tiyatrosu olduğumuzu iddia edebilirim rahatlıkla. Bu sezon konu itibariyle olsun, biçim açısından olsun, yaş aralığı bakımından olsun birbirinden farklı 4 çocuk oyunumuz sahneleniyor. Asal derdimiz dediğim gibi rakamlar değil, nitelik. Çocuklarımızın daha nitelikli oyunlar seyredebilmesi sadece çıkan işlerin kalitesine değil, kaç çocuğun aynı anda kaliteli bir seyir keyfi yaşadığına da bağlı. Türkiye’nin hiçbir yerinde 2 TL’ye izlenebilecek bir çocuk oyunu yok. Hele hele bu standartlarda. Türkiye’nin ilk çocuk sahnesini açan tiyatroyuz. Bir süredir tadilatta olan sahnemize yeniden kavuşmamız an meselesi. 2005 yılından beri özerk olarak çalışan Çocuk Tiyatrosu birimimiz kendi özgün projelerini üretiyor. Diğer önemli bir ayrıntı da artık gelenekselleşmiş olan Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalimiz bu sene 14.sünü gerçekleştirmek için kolları sıvamış ve çalışmalarına başlamış durumda. Mayıs’ta tekrar çocuklarımız ve gençlerimizle yazı karşılamaya hazırlanıyoruz.


Şehir Tiyatroları sanatçıları olarak 17 yılda Eskişehir seyircisinde ne gibi değişiklikler oldu? Bu konuda neler söylemek istersiniz?


Eskişehir birçok insan için bir durak gibi. Özellikle üniversite öğrencileri için. Mutlaka 17 yıldır bizi takip eden izleyicilerimiz var ancak ne yazık ki her sene birçoğu bu şehirden ayrılıyor ve ne güzel ki her sene yeni seyircilerimiz oluşuyor. 17 yıl içinde tiyatroyu bizimle tanıyan var, bizimle seven var, bizimle bağımlılık haline getiren var, gittiği yerde başka tiyatrolarla devam ettiren var, başka şehirden gelip bizimle devam ettiren var. Repertuvar tiyatrosu olduğumuz için tekrar tekrar aynı oyunu seyredenleri görüyorum. Sevdikleri oyunlara gelmeyi ritüel haline getirenleri biliyorum. Şunu özellikle belirtmeliyim ayrıca; kurum tiyatrosu olarak birbirinden farklı yelpazede oyunlar sunduğumuzu daha önce söylemiştim. Bunun çok faydalı olduğunu görüyorum. Çünkü her oyun kendi seyirci kitlesini yaratıyor. Böylelikle farklı beğeni ve düşünce yapısına sahip olan insanlara daha çok ulaşmış oluyoruz. Özetle Eskişehir’in tiyatroya olan ilgisi günden güne artıyor. Bilincin arttığını söylemek yanlış olmaz. Bununla beraber subjektif olarak bir duygumu paylaşmak isterim tüm sanatçı arkadaşlarım adına: İrdeleyen, rasyonel bir eleştiri ile bakabilen, sahne üstündeki metni ve rejiyi okuyabilen ya da okumaya çalışan; yani sadece seyirci kalmayan seyircilerimizi çok seviyoruz. Böyle seyircilere sahip olmak eşsiz bir lütuf bizler için. 


Son olarak Eskişehirli izleyicilerinizle neler paylaşmak istersiniz?


Tiyatroda olmazsa olmaz iki şey var: Oyuncu ve seyirci. Tüm saygısını ve sevgisini bizimle paylaşan seyircilerimize yürekler dolusu teşekkürlerimi sunuyorum. Seyir demek yolculuk demektir malum. Herkese iyi yolculuklar o vakit.