Ve O… Kültür ve Turizm Bakanlığı Ses ve Bağlama Sanatçısı

Sazını eline aldığı andan itibaren kendisinden geçiyor; yer çekimi yok, atmosfer yok, insanlar yok. Sadece Mehmet Özel ve sazı…

Kendinizi tanıtır mısınız?

1971 Eskişehir doğumluyum. 

İlk, orta, lise, üniversite dahil hepsini Eskişehir’de okudum. Eskişehir Büyükdere Mahallesinde dünyaya geldim. 9 yaşımda müziğe başladım.

Nereden aklınıza geldi 9 yaşında müziğe başlamak?

Rahmetli babam halk eğitimde bağlama çalıyordu. Bir gün beni de götürdü. Orda elime bağlama verdiler bende oynamaya başladım bağlamayla. Orada bir hocamız :” Bu çocukta yetenek var; kurslara yazdırın.” dedi, babama. Babam da halk eğitime yazdırdı beni. Sonra bir anda kendimi, 11 yaşında, halk eğitim merkezinde yapılan konserlerde buluverdim. Halk eğitim merkezinin düzenlediği pek çok konserde saz çaldım.

11 yaşında kalabalığın önüne çıkmak size neler hissettirdi?

İlk çıktığımda bağlamayı düşürmekten çok korktum, çünkü heyecandan tir tir titriyordum. Sandalyeye oturmuşum, ayaklarım yere değmiyor; ancak zorlarsam ayaklarımın ucu değiyor. En küçük benim sahnede, herkes bana bakıyor. O heyecanla hiç unutmam bir defasında bakışlardan o kadar etkilenmişim ki bağlamayı gerçekten düşürüyordum kucağımdan. Böyle bir anım var sahnede.

Saz çalarken notaları şaşırdınız mı?

Şaşırmadım, eminim, iyi biliyorum, şaşırmadım.

Bu konserler sizi nasıl etkiledi?

Ben iyi ki o günleri yaşadım derim her zaman; hepsi beni bugünlere hazırlayan tecrübelerdi.

Eskiden her şey çok kısıtlıydı. Yani eğitim dersler kurslar. Bir tek halk eğitim merkezleri vardı. Ama şimdi günümüzde belediyeler, özel yerler bir sürü ne diyeyim size üniversiteler bile ücretsiz ders veriyor. Ama bizim öyle bir şansımız yoktu. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısısınız,  bu konuyu anlatır mısınız?

2019 ‘ da başvurdum bakanlığa, sınava girdim ve başarılı oldum.  “Kültür ve Turizm Bakanlığı Ses ve Bağlama Sanatçısı” unvanını aldım.

Rüyamda görsem inanmazdım, atasözündeki gibi. 

Online yapılabilir mi dersler?

Evet, online da yapılabilir. Bizim öyle bir şansımız yoktu. Bir tek halk eğitim vardı. Halk eğitimde bize ne veriyorsa onu öğrendik. Yaklaşık 16 yaşından sonra halk eğitim bana yetmemeye başladı. 

Ali Rıza Kalaycı vardı, bilirsiniz. Eskişehir’imizin en eski bağlama yapan hocası. Sakarya geçidinde dükkânı vardı. Beni sürekli dükkânına götürürdü. Orda TRT Türk Halk Müziği daire başkanıydı İhsan Öztürk. Onun kardeşi Ahmet Öztürk’ten yaklaşık bir buçuk sene özel bağlama dersi aldım. Zaten ilk profesyonelliğe geçişim de orada oldu.

Profesyonelliğe geçtiniz, sonra neler oldu?

Çok erkendi ama 22 yaşındaydım evlendiğimde. 

22 yaşında evlendim demiştim ya hocam, evlendiğim yıl “Burdur Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği” bölümünü kazandım. Kayıt için babamla beraber gittik, kayıt oldum; ama evlilikle birlikte yürümedi. Okulu bırakmak zorunda kaldım.

Eşinizle mi gitmiştiniz üniversiteye?

Hayır, çünkü henüz evime bakacak işim bile yoktu. Taşınmak zorundaydım ama Burdur’ da ne yapardım, nasıl geçinirdik.

Rahmetli babam, beni yanına çağırdı, konuştuk sonra bana: ”Hayatına bir yön ver, oğlum dedi, madem evlendin sorumluluklarını bilmelisin.“

Okul sevdam orada sonlandı. Okulu bıraktım ama içimde bir okuma arzusu kalmıştı. O arzuyu da yıllar sonra açık öğretim kamu yönetimi bölümünü okuyarak giderdim.

Zaman zaman kendi içime döner ve düşünürüm.  Kendimi avutmak mıdır bilmem ama müzik okulunda okumuş olsaydım büyük bir ihtimal şu an geldiğim yerlere gelemeyecektim, derim kendime. Nasipten ötesi yalan.

Askerliğe gelelim… 

Tekirdağ ordu evinde askerliğimi yaptım. Üniversiteyi askerden sonra bitirdiğim için askerliği 18 ay yaptım. 

O zaman Çanakkale kolordu komutanıydı İlker Başbuğ komutanımız. Hususi beni dinlemeye gelirdi.

“Yolun sonu görünüyor.” türküsünü çok severdi, her geldiğinde bu türküyü isterdi.

Çanakkale’den sonra Tekirdağ’a. Tekirdağ’ın ordu evi de denize bakar. Askerliğimi oralarda yaptım. Malkara subay ordu evine gittim. Hayrabolu’ya gittim.

Birçok okulda kurs verdim askerdeyken. Halk eğitimden usta öğretici belgem vardı.

Malkara’da kız meslek lisesinde koro çalıştırdım ve konserler verdirdim. Kısaca askerlik yaparken de müzikten hiç kopmadım.

Askerliğin en zor kısmı büyük oğlum Musa Can’ı görememekti. Musa Can doğduğundan bu yana en basit şeylere ağlardı. Benim sesimi duyunca ağlaması kesiliverirdi. Nasıl oldu bilmem ama aramızda böyle bir bağ oluşmuştu. Cep telefonlarının yeni çıkmaya başladığı zamanlardı; çok az kişide vardı cep telefonu, doğal olarak bende de eşimde de yoktu.

Eşim, Musa Can ağladığında ordu evinin resepsiyonundan arardı, ben de telefonda onunla konuşurdum, benim sesimi duyunca susardı, ben de onun sesini duymuş olmaktan mutlu işimin başına dönerdim.

Askerden gelince neler oldu?

Askerden gelince Odunpazarı Belediyesinde işe başladım. Babamın da dediği gibi artık maddi manevi bütün sorumlulukları üstlenmiştim. Sonra ikinci oğlum dünyaya geldi.

Mutluyuz. Allaha şükür her şeyimiz var. Benim hiç bir zaman zenginlikte gözüm olmadı. Felsefem şu:” Yetsin, artmasa da olur.” İhtiyaçlarımızı karşılayalım, yeter.

Çocuklarımızın geleceğini hazırlamak için farklı düşünürüm hep;  onlar için sonsuz kredi.

İki oğlum var, hayattaki en büyük zenginliklerim.

Büyük oğlum Musa Can, Müzik Öğretmeni…

Bebekti henüz, ben saz çalarken, beni dinler sakinleşirdi.  Kucağıma yatar saz dinlerdi. Dinleye dinleye çocuğa da geçmiş demek ki.

Oğlum benden daha farklı bir müzisyen oldu. Hem batı müziği, hem de halk müziğini birlikte yürütüyor.

İkinci oğlum Berkay’ım da 2000 yılında dünyaya geldi…

Berkay’ın müzikle pek alakası yok. Onda da araba tutkusu var. Çok uğraştım müziği sevmesi için ama olmadı. 

İş yaşamıyla müzik bağdaşabildi mi?

Odunpazarı Belediyesinde işe girdim. Mesleğimle alakasız bir iş… Park bahçeler bölümünde.  

İlginç bir şey anlatayım size. Estv de program yapıyordum. Dediler şuan kadromuz yok. Park bahçede çalışırsanız buyrun. Ben de askerden gelmişim evliyim. Bir şekilde hayatımı idame etmem lazım. Çocuklarım var.

Park bahçelerde şehir içindeki parkları temizlerdik. Toprak getirirdik. Cuma akşamları da Estv de programa çıkıyordum. Beni tanımasınlar diye şapka takardım.

Her konuyu zamanına göre değerlendirmek gerekli. Yerel televizyonların en çok izlendiği zamanlar, programlara talep çok…

Pazara, çarşıya çıktığımda herkes beni tanırdı. Mehmet Bey akşam istek istedik söylemediniz; ya da bu gece benim için şu türküyü söyler misiniz, gibi…

Dediğim gibi, Park Bahçelerde çalışırken canlı yayın yapıyorum o zamanlar,” Es TV “ Yeni açılmış. Sahibi rahmetli Demir Berberoğlu…

İmkânsızlıklarla program yaptık. Ben evden ses sistemi götürürdüm. Kışın üst kata çıkardık. Bir tane kamera karşısında dururduk.

O koşullarda iki sene, aralıksız,” Türkülerle Baş Başa “diye bir program yaptım. Canlı yayın yapıyordum, istek alırdık, her yerden ararlardı.  İnsanlarla ilk o zaman çok kaynaştım.

Televizyon programı sayesinde belli bir kitle oluşmaya başladı. Müziğimi beğenen. Bizi isteyen. Gecelerine çağıran. Büyük reklam o zaman televizyonda program yapmak. Talep de var çünkü insanlar izliyor.

Canlı yayında telefonlara yetişemezdik. Şimdi bakıyorum kimse yerel televizyonları açmıyor. En son pandemide program yaptım. İzleme oranları çok düşük.

Kısaca internetle birlikte farklı seçeneklere yöneldi insanlar…

Şu anda işiniz müzikle ilgili diye biliyorum, bu nasıl oldu?

2009’da Tepebaşı Belediyesine geçtim. Tepebaşı belediyesinde ilk çalıştığım yer İmar Müdürlüğü oldu.

Odunpazarı  Belediyesinde çalışırken park bahçelerden, basına, basından da imar müdürlüğüne  geçirildim.  İmar müdürlüğünde arşivde durdum. İmar arşivlerine bakıyordum. Orda odam vardı. Yani biraz imar bilgim olduğu için o bölüme alındım.

Tepebaşı Belediye Başkanımız Ahmet Ataç kısa bir süre sonra beni yanına çağırdı ve ”Tepebaşı Belediyesi Türk Halk Müziği Koro Şefi ve Bağlama Eğitmeni olarak Kültür Müdürlüğüne atamamı yaptıklarını söyledi.“

2009 un sonunda gerçek işimi yapmaya başladım.

“Okullar Hayat Olsun” diye bir proje yaptık. 

Ticaret Borsası İlköğretim okulunda bağlama kursu açtık. Müthiş bir talep oldu. 60 kişi yazılmış, sınıflar almıyor.

Kimseyi geri çevirmek istemiyoruz, biz de bir çözüm üretmek zorundaydık. Sınıfları ikiye böldük. Başladık eğitimlerimize, hepsi çok heyecanlı. O kadar renkli ki kursiyerlerimiz;  şalvarlı bayanlardan tutun da Çamlıca’dan son model ciplerle gelen bayanlar…

Yaş ortalaması da öyle: 25-70 yaş aralığında. Ortak olan tek yönleri var; gelenlerin tamamı ev hanımı…

Öyle istikrarlı katılıyorlardı ki çalışmalara; hiç unutmam kışın karda kadınlar omuzlarına bağlamayı alıp yürüyerek Çamlıca’ dan Batıkent’e geliyorlardı.

Bir gün başkanımız Ahmet Ataç, Belde Evine ziyarete geldiğinde kursları gezerken bizim bayanlar dikkatini çekmiş. Ve ziyaret sonrasında bana: “Hocam neden ev hanımlarından Türk Halk Müziği Korosu kurmuyoruz.” dedi. Duyuru, kayıt derken kısa sürede koroyu oluşturduk.

İlk konserimizi 2014’te verdik. Konsere kadar gerçekten çok çalıştık. Kadınların nota bilgisi yok.

Bağlamayı öğrenmek, basit bir şey değil. 2-3 sene geçince içlerinden cevherlerde çıkmaya başladı. 

Tepebaşı Belediyesi Batıkent Türk Halk Müziği Korosu adını verdi.

Biz bunu da genişlettik. Tepebaşı Belediyesi Türk Halk Müziği Kadınlar Korosunu oluşturduk.

İkinci olarak da Ertuğrul Gazi Mahallesinden koroya büyük bir ilgi oluştu;  sonra da Ulu Önder ve Şeker Mahallelerinden ve her yerden. Bir eleme yaptık. Şuan koromda 38 kişi var. Hiç bırakmadılar.

Siz sormadan ben söyleyeyim,

Kadınlarımız hem bağlama çalıyor hem söylüyorlar.

Bir gün Zişan Kızılcıklı Belde Evinde ders veriyorum. Sınıftakilere baktım. Sınıftakilerin hepsi yaşını başını almış emekli insanlar. Hepsi de bağlama öğrenmeye gelmişler; bunun üzerine “Emekliler Korosunu “kurduk.

Sadece kadınlar mı karışık mı?

Tamamı, emekli ve erkekler. Zaten bayanlar var diğer tarafta. Bizim dedelerin adını daha sonra” deneyimliler” olarak değiştirdik. İşi öğrendiler.

Bu yıl, TRT den geldiler, bayanları çektiler. Ev hanımları bağlama kursu. Dedeler Koromuzu çektiler.

Belediyemizi en güzel şekilde tanıttığımızı düşünüyorum. Halen de devam ediyorum.