Ah aşk.. Nerden bilirdim beni bu kadar sarsacağını. Okuduğun gibi olmuyor ki yaşadıkların. Keşke her şeyi kitaplardan öğrenebilseydik. Bildiğimiz zaman yaşamış olmuyoruz ki. Başımıza gelmeden anlaşılmıyor.. Teoride her şeye hakim olsak da deneyim olmadan idrak edilmiyor hiçbir şey.

Birkaç gün önce çok yakın bir arkadaşımı rahmete uğurladım. Demet Deren Hekimoğlu Tözüm. Kanserdi. Eskişehir en sevilen bankacılarından biri. DemKitchen markasının sahibi. Muhteşem sağlıklı tarifleri olan, harika leziz ekmekler yapan, çok yetenekli, dünyanın en zarif, en güzel, pozitif en asil insanlarından biri. Bu satırları yazarken göz yaşlarıma hakim olamıyorum. Tüm süreçlerini başından sonuna takip ettim. 6 ayda nasıl bir hızla ilerledi bu karanlık. Gözümüzün önünde hiçbir şey yapamadık.. Bir vardık bir yoktuk. Ben onu, o beni teselli ederdi. Birlikte aşacağız dedik. Düşünce değişirse gerçeklik değişir. Ah kader.. Kadere gücümüzün yetmediği zamanlar için ne yapacağız peki? Bir vardık bir yoktuk. Son gününe kadar gülümsedi, motivasyonunu bozmadı, inancını yitirmedi. O yüzden inanamadık belki de bu kadar çabuk gittiğine. Hep bir çözüm vardı, olacaktı. Ah ayrılık..

Gerçeklerle ne kadar yüzleşmek istemesek de bir şekilde bize öğretmek üzere aniden önümüze çıkıyorlar. İster gözümüzü kapatalım ister türlü bahanelerle üzerini kapatalım dönüp dolaşıp farklı şekillerde karşımıza çıkacaklar. Bir bu hikayeden payımıza çıkanı idrak edip öğrenene kadar bu kısır döngüler devam edecek.

Aklımı kontrol ettiğimi sansam da duygularımdan ve kalbimden kaçamam. Kaçmak istediğim her duygu başka bir forma önüme tekrar koyulacak. Zamanı doğru kullanıp biran önce bu duygularla yüzleşmeli ve onlara izin vermeliyiz. Kaçmak sadece süreci uzatacak.

Kendime ve şu an benim gibi yasta olan canlara acının farkına varıp onu yargısız izlemeyi tavsiye ediyorum. Acıyı yok saymak ya da başka bir şeyle üzerini kapatmak yerine, onu hakkıyla hissedip içinden geçmeli. Yoksa yıllarca bedeninde taşırsın. Bedene hapsolan acılar limbik sistemde amigdala tarafından olmadık zamanlarda tetiklenip öfke olarak ortaya çıkacaktır.

Geçen haftalarda Müslüm filmini izledim. Gerçekten bir başyapıt. Bir karede muhabir kendisine kendini jiletleyen hayranları hakkında ne düşündüğünü sormuştu. Müslüm şöyle yanıtladı; “Onlar yastadır” Fiziksel bir acı duygusal bir acıyı kolaylıkla kamufle edebilirdi. Fiziksel acıya dayanmak hiç öyle görünmese de duygusal bir yaradan daha çok dayanılabilir. Eğer zihin yani dikkat başke bir noktaya odaklanırsa beyin diğer konuyu yok sayabiliyordu. Acaba bu yüzden mi kendimize eziyet ediyoruz?

Ona çare olmasam da sadece ona sarılmak yeterdi belki. Seni çok seviyorum demek, yanındayım demek, elini tutmak, acısını paylaşmak. Belki de yaşamda büyük çözümler değil ufak ihtiyaçlar vardı. Birine “nasılsın?” diye sormanın değeri öyle büyük ki. Saçını okşamak, gözlerine bakmak, ben buradayım seni görüyorum demek. Hiç konuşmadan sessizce öylece oturmak aynı yöne bakmak. Öyle çok şey var ki gözlerimden akan. O giderken beni darmadağan etti. Ama öyle ya ışık o kırıklardan girecekti içeri. Yıldızları ancak en karanlık gecede görüyorduk.

Sevdiğiniz bir insanı kaybettiğinizde çekilen acı egodan değil sevgiden beslendiği için bilin ki sevginin olduğu heryerde ilahi aşk büyür. Acımızı gözlemlerken hangisinin nefisten yani egodan kaynaklandığını, hangisinin sevgiden ortaya çıktığını iyi ayırdedelim. Hiçbir konuda kendimizi suçlamayalım. Tasavvuf kendini suçlamayı yasaklar. Suçlamak yerine öğrenmeyi seçmeliyiz. Bizler kusurlu varlıklarız. Tekamül sürecimizde öğreneceğimiz çok şey var. Başımıza gelen her hikayeyi gerçek olmayan bir öğrenme süreci bir yaşam okulu olarak yargısızca sadece gözlemleyelim. İçimizdeki sevgiyi büyütüp nefsimizi aşkın ateşinde yakalım. Aklın yanlış hesaplarını bırakıp kalbimiz de diyorsa o yolda huzurla ilerleyelim. Unutmayın yaşadığımız hiçbirşey gerçek değil. Bir yüz sene sonra var olduğumuza dair hiçbir kanıt ortaya olmayacak. Ne başarılar, ne kazandığın para ne de uğruna savaştığın dünyasal konular. Sadece ne kadar sevdin ve bütüne ne kadar katkı oldun işte bu kadar. Yaşamda mücadele ettiğin geri kalan her şey ölümle beraber boşluk ve hiçlik.

Zaman varken sevdiklerimize onların bizim için ne kadar kıymetli olduklarını hissettirmeli ve bize oldukları katkı için teşekkür etmeliyiz. Zaman varken onlarla daha çok ilgilenmeli ve yapabileceğimiz her ne varsa yapmalıyız. Sevmek almak değil, vermektir. Zaman varken sevgide kalmalı, aşkta kalmalı ve onu yaşamalıyız.

Ona her sabah “bugünün mucizesi nedir?” diye sormasını istemiştim. Bana “sensin” diye cevap verdi. İşte kulaklarımda son kalan bir perikızı cevabı. Asla unutamayacağım. Seni asla unutamayacağım Demet’im..