Kent, insanların yerleşik düzen için buldukları en ideal ortak yaşama alanıdır. Bu alanda yönetim ve kültür en yetkin örneklerini ortaya koyar. Her geçen gün kentleşmenin değişim ve gelişim çerçevesinde büyüdüğü gibi, kargaşanın, düzensizliğinde beraberinde çoğaldığı görülmektedir. Bu olumsuzluğun nedenini, beton yığınlarıyla örülen kentin, manevi değerlerin yıpranmasından kaynaklanmaktadır. Kent; duyguların, manevi değerlerin birbirlerine kenetlenerek oluşturdukları yapı topluluğu olmalıdır. Her toprağın sınırları, aslında kültürel çizgilerin kentlileşme ve aynı paydanın paylaşanları olduklarından belirginleşmiştir.

      Kent olmanın temel paydası kültürdür. Farklı kültürel yapılardan gelen topluluklar, kentin ortak kültürünü oluşturur Kentler, insan topluluklarının aynasıdır.    

      Bir kent, üzerinde çok çeşitli insanlar ve bu çok çeşitli insanların oluşturduğu kültürler sonucunda son şeklini almaktadır. Kültür, aile ve toplum içinde yaşanarak kazanılır. Kültür tabiidir, yapılamaz. Kent bilincini oluşturan yapay denklemler sonucunda bir de doğal bloklaşmalar vardır. Bu doğal bloklaşmalar, insanın duygu ve beğeni yönelimleriyle oluşur. İnsanları bir araya getirir ve aynı beğeni duygusuyla birlikteliklerini pekiştirir ve bu birlikteliği kitlesel dönüşüme sokar Hemşeri derneklerinin kuruluşu bunun örneğidir. İnsanlar, iktisadi yaşamlarını belli bir standarda ve hayat düzeyini iyileştirmek amacıyla bir yerden başka bir yere göç ederler. Bu göçler sonucunda gittikleri bölgeye kendi yaşadıkları kültürlerin özelliklerini götürürler. Ekonomi, kent bilincinin ve kent kültürünü üst düzeyde etkileyen üst dereceli etkenlerden biridir. Kent sınırlarında yetişen ekonomik yaşam niteliğindeki ürünler, kentin bilinçlilik olgusunu pekiştirmektedir.

   20.yüzyılda hızlı sanayileşme ile birlikte kentlerde nüfusun aşırı bir şekilde artış göstermesi, beraberinde bir takım sorunları da getirmiştir. İşte bu sorunlara çözüm arayışı kent kültürü ve kentlilik bilinci kavramını ortaya çıkarmış ve 21.yüzyılda sosyolojik açıdan en önemli olgularından biri olarak ön plana çıkmıştır.

      Sanayileşmenin gerçekleşmesi ile beraber kentlerde; eğitim, sağlık, altyapı, konut, park-bahçe, yeşil alan, kirlilik, suç oranlarında artış, tarihi ve doğal zenginliklerin korunması, estetik, sosyal ve kültürel faaliyetlerin boyutu, kent kimliği gibi daha pek çok alanda önemli ölçüde sayılabilecek problemler aşamalı olarak ortaya çıkmıştır.

           Kentin sosyal dokusunda önemli olan bir diğer husus sosyal ve kültürel faaliyetlerin düzenlenmesi ve bu tür mekânların yeterli ölçüde yapılmasıdır. Bunlar arasında fuar alanı, alışveriş merkezleri, sinema, tiyatro ve diğer sanat dalları ile ilgili salonlar, bölgeyi tanıtacak yerel ve ulusal fuar ve festivaller, konserler sayılabilir.Sonra o kentin ya da bölgenin  tarihi ve sosyal yapısını anlatacak ve kentin geçmişten günümüze olan tarihi yolculuğunu ekonomik , siyasi, sosyal, kültürel ve sanatsal yönden anlatacak ve kent kimliğini ortaya çıkaracak alanlara sahip olmalıdır.

     Eskişehir, coğrafi konumu ve binlerce yıllık kültürel mirası, demografik yapısı, çok sesli kültürel özelliği ile dünya kentleri arasında ayrıcalıklı bir konumdadır. Eskişehir, genç ve dinamik nüfusu, yaratıcı  enerjisinden dolayı, Türkiye’nin en dinamik kentlerinden biri, belki de birincisidir.

     Bir Cumhuriyet kenti olan Eskişehir, gelişen kültür bilinci ile ülkemizin en parlak yıldızıdır. Eskişehir, yalnız Eskişehirliler için değil, bütün Türk dünyası için bir kültür ve sanat merkezi niteliğindedir. Yeni yüzyıl, kentlerin yüzyılı olacaktır. Kırsal nüfus git gide azalacaktır. Kentler; kimliklerini canlandırarak, kültürlerini ileriye taşıyarak ve birikimlerini paylaşarak, küresel kültürü oluşturacaktır.

  

     Kentliler, birbirlerini kültür paylaşım aracılığıyla daha iyi anlamakta ve daha iyi tanımaktadır. Kültürün günlük yaşama katılması ve toplumun her kesimine yayılması, giderek daha da büyük önem kazanmaktadır. Kentsel gelişim, kentlilik bilincinin özlenen düzeye ulaşması ve kültürel değişimle sağlanmaktadır. Bunun için, hem yönetimlerin hem de sivil toplum kuruluşlarının aktif olmaları profesyonel bilgi ve deneyim kaynaklarından yararlanmaları gerekmektedir.