Tanımlayamadığı bir tehlikenin kokusunu alıp mağarasına kapanan taş devri insanı gibiyiz bugünlerde. Teknoloji canavarı bir milenyum insanı olmak da biçarelikten kurtarmıyor hiç birimizi. Tek fazlamız; ilk insanlar gibi dumanla değil ama yine “uzaktan” da olsa muazzam(!) ve anlık olarak haberleşiyor olabilmemiz.

Dünya dolusu da Nostradamusumuz var artık, kehanetin bini bir para; en havalı komplo teorisinden, en masum, en naifine, “korona sonrası dünya düzeni” tarifinin arayışı var. “Bilene büyük ödül” bile verilebilir gibi geliyor yakında. Sahi ne olacak, “Sonra”? Ya da tersten mi sormalı soruyu; “Ne olmayacak sonra?” diye...

Bizim coğrafyada zaten turizmci olmak hiç bir zaman kolay olmamıştır. Fırtınası bol, yakınmaya malzemesi çok, manevrası kendi içinde derya deniz sektördür turizm...

Yine bir kıyamet koptu gidiyor, hep birlikte “Covid-19” girdabında sürükleniyoruz. Adreste bu kez sadece bizim sokağın ismi yazmıyor, yerküre sırılsıklam, iliklerine kadar “hasta” şimdi.

Bilinen tüm ezberler bozuldu. Sıfırdan başladık neredeyse hayata. “Sosyal mesafe” başlığında ne sarılmak kaldı, ne öpüşmek. Hayat tehirli, dünya da oldu koskocaman bir film platosu. Söylense “haydi canım” diyeceklerimiz de, “hayaldi!” gerçek oldu.

Moda şimdi, bir tarif de birlikte biz geliştirelim, çorbada tuzumuz olsun. Azıcık iddialı olmakta da zarar yok; “Artık dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” repliğinin tam karşısına “Her şey gayet de güzel eskisi gibi olacak!” sloganını koyalım ve devam edelim. Korona sonrası düzende elbette bir şeyler daha farklı olacak, ancak şu an çalınan tamtamların bağırdığı ölçüde değil, nasıl mı, anlatalım...

Önce bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizelim. Pek tabii ki süreç 2021 sonuna ve hatta ötesine yayılacak. Yalnız bundan “seyahat endüstrisi ve dolayısıyla ağırlama sektörü tamamen bitecek ya da kriz hali kronik halde devam edecek” çıkarımı yapmak da çok gerçekçi değil. Şu anki “hastalık” hali hepimiz için, dünya için çok sıcak; hem fizik, hem de moral faktörler açısından herkeste “olağan” bir kötümserlik hali mevcut. Sorunun içindeki “daha büyük sorun” da işte tam bu noktada karşımızda duruyor. Aşağı yukarı tüm yorumlar bu ruh hali içerisinde yapılıyor, içinden geçtiğimiz fırtına hali hiç dinmeyecek gibi geliyor. Bir hatırlasak mı acaba, “kara bulutların üstünde” ve “her fırtına sonrasında” hep “güneş” oldu ve hep olacak üzerimizde...

Gelin “tarih sayfalarının yol göstericiliğine” sarılalım. Zira bu dönem de, pek yakında, tıpkı geçmiş dönem afetleri gibi, tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacak. Bugünü yaşayan bizler içinse cevaplanması gereken soru, bu günlerin “ne kadar hızlı ya da yavaş geçeceği veya sona ereceği” ile ilgili değil; bu sürece bizim (hem bireyselde, hem de kurumsalda) nasıl tepkiler verebileceğimiz ile ilgili olacak.

Korona öncesinde de dünya düzeni ve ekonomilerde hiç bir şey yine güllük gülistanlık değildi. Ürün arzı çok, rekabetler sert, kazançlar, karlılıklar yine aslanın ağzında idi. Bizim turizm saflarında güneş sanki açıyordu açmasına ama kime ne kadar, ne ölçüde, ne kadar süreyle belirsizliklerle yine dolu idi. Yıllardır konuşulup da, hep söylemlerde kalan 12 ay turizm başlığında yerinde sayıyor, turizm gelirlerinde “güneşe endeksli” ilerliyorduk. Tabii şu an işler “1, 0’dan büyüktür” noktasına geldiğinden “öncesini” çok çabuk unuttuk, devran dönsün bir an önce diye, güneşi bıraktık artık, “yıldızları sayıyoruz”.

İnsanoğlunun en önemli yapısal özelliklerinden birini ise unutmuş gözüküyoruz, evet aynen, tek kelimeyle “unutmak” fiilinden söz ediyorum. Tam burada işte, basalım feryadı şöyle diyelim; “Ey ahali, duyduk duymadık demeyin, bu melun korona da “unutulacak”. Yakında her şey yine eskisi gibi yaşanmaya başlayacak”.

Neleri “unutmadı” ki insanoğlu...

Dünya savaşlarının kötülüğünü, vahşiliğini, kayıplarını “unutmadı mı”, en pahalısından, hem birincisini ve hem de ikincisini. Siyasilerin parmak uçlarında ateş topu değil miydi, daha “az önce” dünya. O silah senin, bu silah benim kavgalar, terör tehditleri, patlayan bombalar, can kayıpları... Şimdi ise verilen, mecburi bir “korona arasıdır”, senaryoları yazmaya 3 gün, kartları karmaya tekrar bilemedik 5 günü vardır yorgun dünyanın “hiç yorulmayan büyük oyuncularının”...

Peki ya doğa... Kirletildi, kirletildi, kirletildi. Varillerce dökülen petrollerle okyanuslara, çok öncelerde delinmiş ozonuyla, denizi, ormanı, toprağıyla tabiat, kirlendi kirletildi, bozuldu, bir dolu hırpalandı. Sorumlusu olan da, yapan da insanoğlu, yaptıklarını da yine o, hep unutandı.

Afetler oldu, depremler, seller, tsunamiler, yangınlar, salgınlar, hepsi geçiverdi, zaman geçti unutuldu. Her bir yılın bitişinde, yeni gelen yıl kutlandı. Hep yeniden doğdu güneş ve her gün de yeni güne uyandı insanlık, “hep iyi olacak bundan sonra” saflığıyla...

Evet, unutulacak, korona da unutulacak. Çok değişir hayalleri kurmayın alışkanlıklar üzerinden, daha fazlası yine ekonomiler üzerinden olacak. El değiştirmeler son hız ve epey fazla, sona erenlere yetişircesine yine yeniden başlayanlar olacak. Devinim ve dönüşüm hiç durmaksızın devam edecek.

Hayatın “doğal” akışında ise, herkes yine birbirine sarılacak, öpüşecek, sevişecek; herkes yine mobil olacak, seyahat edecek, “ölmeden önce görülmesi gereken 100 yer” listeleri yine popüler olacak; “paylaşmak” yine asillik olacak; “dokunmak” hayatların içinde yine olmazsa olmazlardan olacak; kafeler, restoranlar, eğlence vb diğer mekanlar yine merak etmeyin dolup taşacak, konserler “online” olmayacak, stadyumlar “boş” kalmayacak. Nihayette sevgi ve aşk, yaşamlar yine sarmaş dolaş yaşanacak.

Böylesi zor dönemlerde, hep o söyleyiş geliveriyor aklıma; “Hayat daima ileriye doğru yaşanır, geriye doğru ise anlaşılır...”

Son 120 yıllık dünya ekonomi tarihimize yakın bir bakış attığımızda ilk ve hızlı tespitimiz muhtemelen “bitmeyen bir kriz yoktur” olacaktır, diğer bir deyişle “her başlangıcın bir sonu vardır ve her son yeni bir başlangıçtır”. Bu durumda soru (ya da sorun) ise; bizim “başladığı yer ile biteceği nokta arasında nerede duracağımız, kendi içinde buna ne tepkiler vereceğimiz ve nihayetinde krizin bitişini, sürecin öncesinden daha kuvvetli olduğumuz bir başlangıç” haline nasıl getireceğimiz ile ilgilidir. Tarihteki pek çok örneğinde olduğu gibi yine, bu dönemleri; çıkışı ufukta arayanlar ve daima ileri bakanlar hep daha güçlü bitirecekler.

Yok efendim, finalinde bu kadar sözün üstüne, “krizden fırsat çıkartmak” klişesine ve matematiğine girmeyeceğim. Sadece “bilişsel ve düşünsel reflekslerimizi” geliştirmekten, daha da ötesi onları kontrol altına alabilmekten, onları yönetebiliyor olma tarafında ilerlemekten bahsedeceğim.

Bugün de, tıpkı dün olduğu gibi; derslerini iyi çalışan, orta/uzun vade geleceklerini planlayan, “fayda ve değer yaratma” ikilisini hedefleri içinde en üste koyabilenler bu dönemden de başarıyla en hızlı çıkabilenler olacaklardır.

Bu minvalde, “etkiye-tepki” fizik refleksler bir yanda kalsın, özellikle içinde bulunduğumuz “survivor-like” kriz dönemlerinde bizi geleceğe taşıyacak, eğitilebilir, geliştirilebilir “bilişsel ve düşünsel reflekslere” dair “7 derin dokunuşla” bitirelim laf-ı güzafımızı.

Virüslerden uzak, hiç bir şeye takılmadan günün sonunda, bizim havamız güzel olsun, gelişelim, üstüne koyalım, iyi öğrenci olalım, hakkını verelim, hayata sıkı sıkı tutunalım.

Geliştirilebilir Refleks 1

Daha fazla, daha sıkı, daha derin “ders” çalış.

Geliştirilebilir Refleks 2

Her gün “yeni bir gün” diye uyan. Onun da sonu var, hep hatırla, iyi değerlendir, kazan, kazandır.

Geliştirilebilir Refleks 3

“Oku”. İlk emirdeki gibi oku, her zaman oku, her fırsatta oku, daha fazla oku.

Geliştirilebilir Refleks 4

Ne yaparsan yap, “iyilik (fayda ve değer yaratmak)” için yap.

Geliştirilebilir Refleks 5

En iyi öğretmen olan “zaman”ı tanı, öğren, ona dost ol, iyi geçin, onu sev.

Geliştirilebilir Refleks 6

Farkında ol, farkına var, fark yarat.

Geliştirilebilir Refleks 7

“Asla vazgeçme”, kendi hikayeni yaz.

Son Söz: “Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır.” M. Kemal Atatürk

Kalın afiyet, sıhhat ve sağlıcakla...

Soru, Öneri, Görüşler için: [email protected]