Çalışma Hayatı biz insanlar için çok önemli bir zaman dilimidir. O dönemde,  planlama yapar, beklentilerimizi oluştururuz. Bu haftaki Köşe Yazımda, yıllarca çalışmış ama bir şekilde işten çıkartılmış 47 yaşına gelmiş bir adamın bir günlük hayat ve düşünce yapısının yaşadığı zorlukları yazıyorum.

       Bir işsiz için hayat gece başlar. Hani normal olarak bir insanın uyuması gerektiği bir saatte. Oturduğu yerde kafasında binlerce tilki kuyruğunun birbirine değmeden yarın ne yapacağını endişesiyle düşünürken saatin kaç olduğunun farkında bile değildir. O kadar geç bir saatte yatmasına rağmen sabah saat en geç 7 de sanki işe gidermiş gibi alıştığı için uyanır. Eğer evli ise hanımı titrek bir sesle:

-Bugün için ne yapmayı düşünüyorsun? der. 

Aslında cevabı belli bir sorudur bu adam başını yere eğer:

-Ya Nasip Hanım, gideceğim birkaç yer var. Hanımı:

-İnşallah hayırlı bir haberle gelirsin

O dakikan sonra evden çıkma vakti geldiğini anlar, kapıdan çıkar bir dakika başını göğe kaldırır:

-Ya Rabbi bugün bana hayırlı bir iş nasip eyle bana bir yol göster diyerek başlarsın yürümeye. Yolda yürürken önünden kaç bakkal, kaç market geçmiştir, insanların yüzündeki tebessüm veya hüznü, hiç farketmezsin. Odaklandığın tek şey akşam eve geldiğinde:

-Hanım artık bir işim var cümlesini kurabilmektedir. Otobüs durağında, Organize Sanayi'deki fabrikalara gidebilmek için beklerken, aslında o duraktaki kalabalığında hepsi aynı mantıkta, aynı beklentide, aynı Umutta beklemektedirler. Siz hiç iş aramak için Organize Sanayi'deki otobüse bindiğinizde, birbirini tanımayan insanların konuşmalarına şahit oldunuz mu. Aynen şöyledir:

-Sen de mi forum doldurmaya gidiyorsun?

-Benim de form doldurabileceğim bildiğin bir yer var mı?

 Siz hiç otobüsün içerisinde "Umuda Yolculuk" adı altında bir seyahatin içinde bulundunuz mu?

Otobüs sizi durakta indirdiğinde bir fabrikanın güvenliğine gidip:

-Kolay gelsin fabrikaya form doldurabilir miyim? ya da

-Bu ara işçi alımı yapan fabrikalar var mı? diye sorma ile başlarsınız ekmek kavgasına. Fabrikalara iş başvurusu için form doldurmaya geldiğinizde kimse sizi hayır demez form uzatır doldurursunuz ama o sırada güvenlik form doldurmadan önce yüzünüze sadece şu soruyu sorar:

-Kaç yaşındasın?

İşte sizin, ekmek ile aranızdaki Sırat Köprüsü misali soru budur.

-Kardeşim ben 47 yaşındayım, sen bilirsin yine forum doldur ama bizim fabrikaya 35 yaşın üzerinde personel alımı yapmıyorlar. Buna vereceğiniz cevap var mı? Başınız gene yere düşük, ama aklınızda akşam evin kapısını açtığınızda sizin gözlerinize bakan, sizden:

-İş buldum cevabını bekleyen eşiniz çocuklarınız aklınıza gelir. Umut fakirin ekmeği misali, işe alınmayacağınızı bile bile, olsun ben doldurayım belki işe alınma ihtimali olur, neden olmasın diyerek titrek ellerinizde o formu doldurursunuz. Güvenlik görevlisine teşekkür ederek oradan ayrılırken bir geriye dönüp bakarsınız ve yürümeye tekrar devam edersiniz. Bir sürü fabrika var yolumun üzerinde. İşte anlatılacak bir "Umudun" tarifi değildir bu. sonrasında 1-2 fabrika daha aynı cümlelerle form doldurursunuz iş başvuru formunda çalışmak istediğiniz bölüm yazar oraya büyük harflerle; Ne iş olsa yaparım yazacak kadar bir çaresizlik içerisinde fabrikalara form doldurmak için yürürken her fabrikadan çıkışında "Umudun" azalmaktadır yorulmaktasın, ama ne var ki mecbursundur.

         Ekmek diyorum, ekmek aslanın ağzındaymış sözü vallahi yalan. Saatler geçer ve o günkü rızık arama saatlerin tamamlanmıştır. Evine doğru tekrar dönüşe geçtiğinde yolda tanıdıkların denk gelip hal hatır sorduğunda;

-İşler nasıl? diye sormalarını istemezsin, çünkü buna vereceğin cevap yok.

-İşsizim iş arıyorum, cümlesi kadar bedenini ruhunu yoracak başka bir kelime yok.

Asıl seni bitiren, asıl veremeyeceğin bir cevap için evinin kapısındasın o zile basmak var ya o zile basmak senin mecbur olup da senden güzel bir haber bekleyenlere haber verememenin acısı bunun bir tarifi yok. Ama dedim ya mecbursun. Zile basarsın. Kapı her zamankinden daha çabuk açılır ama eşin bu sefer sormaz sana. Çünkü senin yüzüne bakınca cevabını çoktan almıştır. Hiçbir şey söylemezsin. Boğazın düğümlenir Sessizce üstündeki montu çıkartırken, ellerini yıkarken aslında için için ağlarsın. Gözyaşlarının gözünde yaş olmaması gerekir. Çünkü öteki odada "Hoş geldin Baba" diyen evladına sarılıp ona gülüşünü göstermek zorundasın. İçi kan ağlayan bir insanın çocuğu karşısında mecburen gülücük yapmasının acısını, tarifini hiçbir hiçbir kitapta bulamazsınız. Allah ne verdiyse yerken boğazınıza dizilse bile yemek zorunda olduğunuz birkaç lokma arkasından zehir katran bir çay ve yine çocuk uyuyana kadar gülmeler, tebessümler...........

Dedim ya; işsiz bir insan için hayat gece başlar diye. Hanımınızın aklındaki sorular dile gelir:

-Bey ne olacak böyle?

-Ne yaptın?

-Kaç fabrikaya form doldurdun?

-Seni çağıracak fabrika var mı?..........

cevabını bilmediğin o kadar çok soruyu cevaplayamazken, hanımın üzülmesin diye:

-Allah büyük Hanım, vardır bir yerde nasibimiz diye teselli etmek zorundasındır. Televizyonlarda işsizlik oranları azalmış-artmış, işsizliğin rakamdan ibaret olduğunu düşünebilirsiniz ya da bu sözlerimi çok abartmışsın böyle bir şey yoktur diyebilirsiniz ama ben abartmadan kendi yaşadığımı çevremde benim gibi aynı duyguları yaşayanların var olduğunu çok iyi biliyorum. "Ekmek aslanın midesinde" diyorlar ya bir daha söylüyorum vallahi yalan: "Ekmek Kavgası". Yani bir lokma için bizdeki Hayat Kavgası. Ben 47 yaşındayım evime ekmek götürmek için çalışmak istiyorum buna söyleyecek bir sözünüz var mı? Ya da boş verin siz hiçbir şey söylemeyin ben fabrika açacağım hiçbir çocuk aç yatmayacak diyen bir siyasi partiye güvenip o siyasi partiye oy vereceğim.