Sevgili okurlar, eskisehirhaber.com'un değerli takipçileri... 

Size kısaca kendimden bahsedeyim. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1982 yılında mezun olduktan sonra, bazı küçük zorunlu izinler dışında, mesleğe bir gün bile ara vermeden, tam 38 yılımı bitirdim.. Ağustos ayı hayatımda ilginç bir yer oluşturuyor.Tam 38 yıl önce 23 Ağustos'ta başladığım hekimliği yine bir ağustos ayının 18. günü bırakmış oldum. Hekimler ölene kadar hekimdir. Bu bazı meslek dalları için de böyledir. Yargı mensupları, öğretmenler ve gazeteciler de emekli olamaz diyebiliriz. Çünkü bu meslekler artık bizler için bir yaşam şeklidir. Ancak kendim için şu anki durum aktif hekimliği bırakmak şeklindedir. Meslek hayatımın 34 yılı göğüs hastalıkları alanında uzman hekim olarak geçmiştir ve bu 34 yılın da tam 24 yılı sevgiyle bağlı olduğum, yaşamaktan çok keyif aldığım bu güzel şehirde geçti. Emekliliğimi de bu güzel ve örnek alınası şehirde, sevdiklerimle dostlarımla yaşamaya karar verdim. Sevgili Eskişehirliler, beni çok sevdiniz. Ben de sizi çok sevdim.. Ben de Eskişehirli oldum. Tam emekli olduğum gündü. Hakkı bey aradı. Emekliliğimi duymuş. Haber yapmak istedi. Elbette dedim. İlaveten, “Hocam sitemizde yazı yazmak istermisiniz?” dedi. Seve seve dedim.. Sizinle burada kah güncel konuları, kah hekimlik anılarımı, ve gerekirse de tıbbi bilgilerimi paylaşacağım.

İlk yazım, en güncel sıkıntımız covid 19 ve doktorlar oldu. Hepinize sonsuz sevgi ve saygılar.

***

Bir cumhurbaşkanlığı genelgesi yayınlanmıştır. Pandemi mücadelesine katkı sağlamak için doğrudur. Ne kadar çok insanı dolaşımdan çekerseniz o kadar iyi bir iş yapmış olursunuz. Bu ve önceki genelgeler ile kısa çalışma, evden çalışma, kronik hastalığı olanlar ile 60 yaş üstü çalışanlar da korunmaya alınmışlardır. Çok doğrudur. 
Organize sanayi bölgelerinde çalışanların durumu acıklıdır. Bir başka yazımın konusu olacak kadar, çok sayıda sorunu barındırmaktadır. Ama dikkatinizi çekmek istediğim meslek grubu doktorlardır. Tüm bu genelgelerden hariç tutulmuştur. Kronik hastalığı vardır. Kanser olup iyileşmiştir belki, ama hala risk altındadırlar. 
Hastalıklarını gerekçe gösterip izinli olmak isterler. Genellikle kabul edilmez. 

Genç yaşta istifa ederler aç açık kalacaklarını bile bile… 

Emeklilik hakkı kazanmıştır ama mesleğine aşıktır. Kısacık bir mola ister kabul edilmez. 

Çaresiz yüreği yanarak emeklilik dilekçesi verir. Bunu da ancak 1 Haziran'dan, yani devletin pandemi tedbirlerini kaldırıp, tam açılımın oluşturulduğu tarihten itibaren yapabilme hakkına sahip olmuşlardır. 

Kamuda çalışıp da, çoğunun etkin çalışma süre ve eforlarından pek de emin olamadığımız   çalışanların  tüm maaş özlük hakları vb hakları aktif çalışanlar gibi uygulanacakmış. Elbette maddi  kayba uğramamaları memnuniyet vericidir. Birçok kamu çalışanı, hasta olmadığı halde, doktorların kapısında kuyruktadırlar. Ne için? Bana J44. 9 (KOAH) tanısını yaz. Bana I10 (hipertansiyon) tanısını yaz. Bütün ICD kodlarını da ezberlemişlerdir. Kamu çalışanlarında durum bu, benim de onlarca kez muhatap olduğum bir durum idi. 
Peki özel sektörde durum nedir? Onlardan daha önce astım, KOAH gibi tanıları almış olup da E-nabızda tespit edilenlerin dileği nedir? Bu hastalığı var ama pandemi döneminde çalışmasında sakınca yoktur diye durum bildirir rapor düzenlenmesidir. Sakıncası yok mu? Elbette var. 

Yüreğiniz kan ağlayarak yazarsınız. Aman sakın maskeni mesafeni ihmal etme der ve onlarca ilave tedbirleri anlatıp uyarırsınız. Onlar bu tedbirlere kolaylıkla uyum sağlarlar. Hasta olmak nedir bilirler. Çalışmaz ise  aşından işinden olacaktır. Ücretsiz izin verilecektir. Doktorlar için hiçbir madde yoktur bu genelgede… 
Ne yaşlarının, ne de hastalıklarının bir önemi vardır. Çünkü onlar da aynen askerler, polisler gibi ölmek için doktor olmuşlardır, kamunun ve yüksek makamların gözünde. Oysa doktorlar ölmek için değil yaşatmak için doktor olmuşlardır. Çaresizce çırpınırlar. Yüzlerce sorumsuz düğün misafirlerinin, konvoy yolcularının, adettir diye bulundukları göstermelik taziye ziyaretçilerinin, hasta olduklarında, geldiği kişiler halen dövüp sövmekte oldukları hakaret ettikleri doktorlardır. 
Zaten bilirler, dövseler de sövseler de ceza almayacaklardır. Bir süreliğine de aman doktor canım doktor diyebilmektedirler . Ne çıkar ki bundan? O doktorlar, çaresizce oksijen sistemi ve ekipmanı bulmaya çalışır, doktorluğun yanı sıra bir de mühendislik yaparlar, o kabloyu buna ekleyerek, parlak zekaları ile, anlık çözüm oluşturan icatlar yaparlar. Elinde olmayan ilaçları yalvar yakar komşu illerdeki hastanelerden temin etmeye çalışır. 

Gecesini gündüzüne katar. Bir gün o da hasta olur. İzolasyona alındığında, ek ödemeleri verilmez. ASM hekimi ise, maaşı çalıştığı kadar verilir ve sonra belki de ölür. Görev şehidi sayılmaz. Geride bıraktıklarına bir hak tanınmaz. 

Doktorlar kimsesizdir.. 

Tükenirler, işini hekimlik vicdanı ile yapmaya çalışır her daim. Akıl almaz tanı ve tedavi algoritmaları içinde boğulur, insan için doğruyu yapmak adına binbir çare üretmeye çalışır. 
Evet doktorlar, hemşireler, temizlik personeli pandemide savaşan yegane kahramanlardır. 

Kamuda izinli sayılanların çoğu da hastalığın yaygınlaşmasına aracılık eden orada burada maskesiz mesafesiz gezmekte olan sorumsuzlardır. Hastalığından dolayı genelge ile izinli sayılan  kamu çalışanları da evinde oturmalıdırlar. Aynen sapasağlam olup da, maske mesafe kuralına en çok uyduğu bilindiği halde evde hapsedilen 65 yaş üstü vatandaşlar gibi evlerinde oturmalıdırlar. 

Unutulmaması gereken yegane şey şudur. 

Bir pandemiden hastane tedavisi, ayaktan tedavi vb. ile kurtulunamaz. Alınacak tedbirler, uygulanmasını da sağlamak ve temaslılar ile riskli işlerde çalışan gruplara test yapıp, semptomsuz taşıyıcıları tespit edip izole etmekle kurtulunabilir. Halk da bilmelidir ki maske çene altına takılacak bir aksesuar değildir. Mesafe konusu çok önemlidir. Artık eskiden yapılan arkadaş toplantıları, ve birçok sosyal etkinlik 11 marttan öncesindeki  günlerde kalmıştır. 

Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.