Nazımla anlatım yolu şiir, sanatlar içinde yazılıp söylenmesi ve düzenlenmesi bakımlarından belki de en zor olanıdır. Öncelikle şairliğin bir meslek olup olmadığını sormakla söze başlayalım. Şairlik bir meslek midir? Meslek, bir kimsenin kendine temel çalışma alanı edindiği, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş demektir. Meslek hep geçimlik iş olarak düşünülmüş ve anlaşılmıştır.

Bu açıdan bakıldığında geçimini şiirden kazanan, temin eden kaç şairden bahsedebiliriz. Burada Sait Faik Abasıyanık’ın pasaport almak için başvurusunda; ‘’mesleğiniz nedir?’’ sorusuna ‘’hikâyeci’’ cevabına görevli memurun sert bir bakışla bakıp, ‘’bana gerçek mesleğinizi söyleyin’’ sözünü hatırlatmak isterim.

Hikâyecilik, yazarlık, şairlik devlet katında, halk nazarında meslek sayılmamış, Abasıyanık’ın pasaportunun meslek hanesine ‘’işsiz’’ diye yazılmıştır. Şairlik gelir getirici bir iş olmadığı için meslek sayılmamaktadır. Devlet adamlarının şair dostlarına verdikleri ‘’caize’’leri saymazsak şiir gelir getirici bir iş değildir. Şimdi de karşımıza çıkan soru; ‘’şiir bir iş midir?’’ olacaktır.

Sözlükler işi; ‘’herhangi bir şey üretmek, ortaya koymak, bir verim, sonuç elde etmek için güç harcayarak yapılan çalışma, etkinlik,  bir ürün ortaya koymak, bir değer yaratan emek.’’ olarak tanımlamaktadır. Şiir, getirisi olmayan iştir. Şiirin yüksek bir sanat olması karşısında ‘’iş’’ kavramı gerçekten aciz kalmaktadır.

İş, bir emektir. Ancak şairin ürettiği ürün, para karşılığı alınıp satılan bir ‘’meta’’ mıdır? Şiir, bir ticaret terimi olan ve alınıp satılabilen bir ‘’meta’’ değildir. Öyleyse şair, ‘’züğürtlüğe’’ mahkûm mudur? Sözü şöyle bağlamak belki de daha isabetli bir hüküm olacaktır: Şiirden para kazanan çok az şair vardır. Şiir okuyanlar, şiir kafeleri işletmecileri, şiir kitabı basan yayınevleri şiir üzerinden para kazanabilir. İnternette yüzlerce şiir sitesi ve bu sitelerde yine yüzlerce şairin varlığı duygu dünyamızı zenginleştirebiliyor mu?  Asıl konu budur. İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken vapurda kravatlı bir bey belirirdi. Elindeki siyah James Bond çantasının üzerinde ‘’Şiir Yazan Şair’’ yazısı onu ilk defa görenlerin ilgisi çekerdi. Bu bey, A4 ebadında tek sayfa kâğıda bastırdığı şiirini okuyarak satmaya çalışırdı. Yolculardan kimileri martıların uçuşunu seyreder, kimileri denize bakar ‘’Şiir Yazan Şair’’ yine de vakarı bozmadan işini yapardı.
 

Yazımızın başlığını ‘’şairin zor sınavı’’ koymamızın bir sebebi de şairliğin engin bir bilgi gerektirdiği hususuyla ilgilidir. Şiirdeki elli altı edebi sanatı, aruz ve hece ölçülerinin kalıp çeşitleriyle durgu ve duraklarını, uyak ve uyak türlerini, otuz civarında olan nazım şekillerini, şiir dilini, şiirin ahenk unsurlarını, nazım türlerini, şiir çeşitlerini, şiir dönemlerini, şiir akımlarını… bilmek şairlerin temel görevidir. Şair; şiir sanatının felsefesini, sosyoloji ve psikolojisini adı gibi bilmelidir. Dizedeki musikiyi, yüksek duyguları hissettirmeden bir hevesin neticesi olarak yazılan heyecanları şiir saymak ne derecede doğrudur?


Şair, şiir üstadlarının eserlerini bir eleştirmen dikkatiyle incelemeli, taklit ile esinlenme arasındaki farkı bilmelidir. Tevarüd, tehzil, taştir, ta’şir, selh ve ilmam kavramları şair tarafından öğrenilmelidir.
Şair, sadece bilgili değil beş duyunun dışında iç dünyasındaki depremi söze çevirmelidir.


Şair, sözcüklerle hemhâl olmalıdır. Her kelimenin anlam özelliğini bilerek şiirine almalıdır.
Şairlikle müteşairliği birbirinden ayırmak gerekir. Şair; mürşit, hoca, önder, üstad ve muallimdir. Şairlerin dönem dönem ideolog, düşünür oldukları unutulmamalıdır.


Günümüzde şiirin çok, şairin az olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Hevesler gelip geçicidir, kalıcı olan aşktır. Şiiri bir aşk olarak görmek, hissederek, içselleştirerek yazmak şairliğe başlamanın ilk adımıdır. Yazmaya başlanılan şiiri rüyada görmek, rüyada şiir yazmak onun sihirli dünyasına girmek demektir.


     Şiir, sadece söylemiş olmak değildir. Tanpınar, şiiri şöyle tanımlar: “Kelimelerin takibinden doğan ritm, ahenk v.s. vasıtalarla alelâde lisanla ifadesi kabil olmayan derunî haletlerimizi, heyecanlarımızı, istiğraklarımızı, neş’e ve kederimizi ifade eden ve bu suretle bizde bedîî alâka dediğimiz büyüyü tesis eden bir sanat olmasıdır... Tabiatı itibariyle toplu olan şiir, fikir için her şeyden evvel dar bir çerçevedir. Büsbütün başka bir nizamın birleştiği bu kesik cümleler, söze gâh yontulmuş bir mermerin düzgün selâbetini, kâh bir manzaranın renk ve gölgelerini veren ve her an arifsiz bir musikiyi peşinden sürükleyip götüren değişiklikleri ile hiçbir nazariyeyi izaha ve hiçbir davayı ispata müsait değildir.’’*
   Her şair bu sınavda başarılı olabilir mi? Veya sevgili şairlere bu zorlu sınavda başarılar dileyerek yazımızı bağlayalım.

*  A. H. Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, (Haz: Zeynep Kerman) Dergâh Yay. , İst. 1977, s.13;