Onlar, Hindikuş- Karakurum- Ural- Altay bölgesinden göçmüş bir ırkın, bağımsızlık ve birlik mücadelesini, kendi coğrafyasında yeniden hâkimiyet sağlayacağı ülküsünü benimsemiş idealistlerdi. Birlikte omuz verdikleri; devletin yıkılmayan duvarları, milletin sığındığı satırları gibiydi. Vefakâr, çilekeş, fedakâr ve sadıktılar. Harçları tevazu, iffet ve ihlas ile karılmıştı. Asıla, özneye vurgundular. Zaman zaman aralarında ihtilaflar çıksa da gayeleri tekti, vatandı. Düşünceleriyle, idealleriyle azınlıkta kalsalar da, soylu yorgunluklar taşırdı özleri. Hayatlarının bir tarafı milletle dayanışma, diğer tarafı düşmanla çatışma üzerine kuruluydu.

Onlar, denizin içinde olan biteni görmeyip, akvaryum üzerinden her şey kontrol altında ahkâmı kesenlerin denizin içindeki güç mücadelesinden habersiz bir şekilde küçük dünyalarında boğulmalarına benzeyen bir ruhun hezeyanına düşmemiş iradenin temsilcileriydi.

İşte Enver Paşa, o soylu mücadelenin önemli yansımalarından biriydi. Kendine özgülüğü vardı. Karışıklık yoktu suyunda.

Tarih yazan ve yapan olarak kayıtlara geçmişti Enver Paşa. Alın yazısına vatan, bayrak ve şehitlik yazılmış, ömrünü Türk Devlet ve Milleti’ne adamıştı.

Bir yanı ile romantizme meyilli olsa da, hayatında realizm her zaman vardı. Zorunluluktan kaynaklanan muhacirlik; yüreğinde değil, eylemlerinde ağırlık kazanıyordu.

Saray’ın damadıydı ama saraylı gibi yaşamadı. Bağımsızlık ve birlik yolunda umutları ve hedefleri vardı. Kılıcıyla, silahıyla düşmana karşı ön saflarda savaştaydı.

Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı direnişi örgütleyen, onlarla mücadelede etme cesareti gösterendir, Enver Paşa.

Bâb-ı Ali baskınının başında onu görürüz.

Bulgarların eline geçmiş olan Edirne’yi tekrar geri alma iradesi göstererek Türk topraklarına katan Enver Paşa’dır.

Kafkasya’da, Berlin’de, Rusya’da, Türkistan’da Enver Paşa vardı ve tarihin kendisine yüklemiş olduğunu düşündüğü yüksek idealleri gerçekleştirmeye çalışmıştı.

Yatağında, makamında veya koltuğunda ölmek ona yakışmazdı. Pamir Dağları'nda Çegan Tepesi’nde ateş, silah, barut arasında 4 Ağustos 1922 tarihinde kendisine layık bir şekilde vatan için, Türklük için şehitlik mertebesine ulaşarak ruhunu teslim etti.

Ruhu şad, mekanı uçmağ olsun.