Koronavirüs belası, dilimize pelesenk ettiği tıp literatürünün kavramlarıyla iç ve dış dünyamıza musallat oldu. Bu yazıda kullanılan bazı kavramlar, çoğunlukla hekimlerin alanına girse de makamlara dönük derd-i aşk, tüm dünyanın sıkıntısı.

Bürokratik Pnömoni sorunu ne sadece Musa Bin Bik’in ülkesi Mozambik’in, ne de Pasifik adalarından oluşan bir ülke olan Mikronezya’nın problemi. Para birimi Nigaruka Korboba'sı olanlarda da, El Salvador Kolonu olan ülkelerde de görülüyor bu makam-mevkiye yönelik facia-yı ihtiras.

Bu bürokratik pnömoni (zatürre) nin belirtileri kişiden kişiye, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye çeşitlilik göstermekte. Gücün veya hiyerarşik üstlerin karşısında üşüme, titreme, ani yükselen ateş, nefes almakta zorlanma en fazla rastlanan emareler. Bunların belirti derecesi, beklenen çıkarla yakından ilişkili.

Risk faktörleri; kronik makam hastalığının varlığı, koltuk bağımlılığı, vatana-millete hizmet etme refleksinin bozulmasıyla devam eden büropatolojik rahatsızlıklar..

Bulaş durumu (koronadan dilimize takılan bir ifade); bu elemanların kendilerinde olmayan ancak olduğuna inandıkları kabiliyetle, daha önce üst yönetim ünitelerinin ağız ve burun boşluğundan içeri girip yerleşmiş bakterilerin yönlendirmesi ve itelemesiyle çoğalması şeklinde gerçekleşmektedir.

Bürokraside yetkinliği olmayanların sayısı, peak (zirve) yaptığında; makamlar nasıl entübe edilecek?

Mesela Angola’da hiç sulak alan bulunmamasına rağmen, hayatında tarla görmemiş, su içmemiş, sürekli kola’ya dayanmış biri; Su ve Sulak Alan Müdürlüğü’nü niçin ister ve nasıl atanabilir?

Umman’da çalıştığı üniversitede anabilim dalı başkanlığı bile yapmamış birinin yalnızca Zanzibar grubundan olduğu için Sultan Kabus Üniversitesi’ne rektör olarak atanması, üniversiteye kabusun  çökmesi değil midir?

11 ili, 23 ilçesi bulunan Tonga Krallığı’nda, oto sanayi sitesinde karbüratör ustalığı yapan Çun-Lee’nin Karbüratörcüler Cemiyeti Başkanını devreye sokarak, vali veya kaymakam olarak atanması, tongaya basmak değil de, nedir?

Geçmiş dönemlerde, yöneticilere; mevcut problemler ve kamusal hastalıklar konusunda tespitler yaparak çeşitli ikazlarda bulunan rapor, risale ve kitaplar kamu görevlerine bu tür atamalar yapan ülkelerin dikkatli davranmasını salık vermektedir.

1600’lü yılların ilk yarısında, önce IV. Murat’a, daha sonra I. İbrahim’e vezirlik yapan Koçi Bey, risalesinde hükümdara; deneyimli, faydalı, kabiliyetli kişilerin itibar görmeyerek hiçlik içinde bırakılmasının, devlette düzen ve disiplinin bozulmasına kapı araladığını açıkça beyan etmiştir. Koçi Bey; Sultan’a kötü gidişatı görerek buna rağmen harekete geçmemesi halinde “ruz-ı cezâda bunun hesabının kendisinden sorulacağını” hatırlatma cesaretini göstermiş bir vezir ve danışmandır.

Defterdar Sarı Mehmet Paşa, kamu bürokrasisisinde pozisyon kapma peşinde olanların yaptıkları ayak oyunlarını “Devlet Adamlarına Öğütler” verirken anlatır. Geçmiş bütün devletlerde vatana ve millete ziyanlıkların, batmanın, karışık ve bozuklukların; ‘emaneti ehline veriniz’ sözüyle iş görmekte ihmal yüzünden kaynaklandığını belirtir. Sarı Mehmet Paşa ferman gibi bir ifadeyle, “ehliyetsiz olup o yüksek rütbeye layık değilken, bazı yakınlarının rica ve kayırmasıyla ve kendisine bağlılık ve yakınlığı olmak hasebiyle tayin yapmayalar” diyerek 200 yıl öncesinden hem kendi döneminin hem de günümüz yöneticilerini uyarmaktadır.

Carter Findley, “Kalemiyye’den Mülkiyye’ye Osmanlı Memurlarının Toplumsal Tarihi” adlı kitabında, “bazı memurlar, ilk atandıkları kaza kaymakamlığının ardından Bursa, İzmir gibi yerlerin valiliğine ya da nazırlığa kadar yükselirken, bazılarının kaza düzeyindeki makamlara takılıp kalmasını ve yükselememesini açıklamanın zor olduğunu belirtiyor.

1800’lerin başında Şeyh’ül İslam’lık yapan Samanizade Ömer Hulusi Efendi’nin hikayesi de hayli dikkat çekicidir. Kendisi sert mizaçlı olup iltimasa kesinlikle geçit vermeyen ilmiyye sınıfı bürokratıdır. Memuriyete atama yaparken, ehliyet ve liyakate önem vermesi, Ömer Hulusi Efendi’nin bürokraside sonunu hazırlamıştır. İlmiyye sınıfı bürokratlarının yakınları veya referans gösterdiği yeteneksiz kişileri memuriyete kabul etmemesi, onlarla arasını açmış ve hakkında tezvirat yapılarak azledilmesi söz konusu olmuştur.   

O halde göreve çağırmada, atama ve yükseltmede, yer değiştirmede göreve en uygun kişilerin seçilmesi yani ehliyetin esas alınması hem yerel yönetim, hem özerk kuruluşlar, hem de merkezi yönetim için zorunlu bir koşul olmalıdır. Bürokratik zatürreden korunmanın yolu ancak hizmet gerekleriyle uyuşmayan kişilerin bürokrasi mekanizmasından uzak tutulduğu, kayırmacılığın olmadığı bir bünyeyle mümkündür. Aksi halde bürokratik enfeksiyonun tedavisi olanaklı görünmemektedir.