Sağlık artık bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk alanı. Günümüzde obezite sadece kişisel bir mesele olmaktan çıkıp, toplumun genel sağlığını tehdit eden bir kriz haline geldi. Ve bu kriz, tartıyla değil, alışkanlıklarla başlıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul Bakırköy’de başlattığı “İdeal Kilonu Öğren, Sağlıklı Yaşa” kampanyası, obeziteyle mücadelede ezber bozan bir adım. Özgürlük Meydanı’na kurulan stantlarda vatandaşların boy ve kilo ölçümleri yapıldı, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 25’in üzerinde çıkan bireylere bilgilendirme kartları verilerek sağlık kuruluşlarına başvurmaları istendi. Bu kart, sadece bir yönlendirme aracı değil; aynı zamanda bireyin yaşam tarzına verilen ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.

İki ay süreceği açıklanan kampanya ile tüm Türkiye’de 10 milyon kişinin taranması hedefleniyor. Mobil cihazlarla okunan kare kodlar sayesinde her birey, bağlı bulunduğu il ve ilçedeki sağlık merkezlerine kolayca ulaşabilecek. Böylece sağlık hizmeti yalnızca hasta olunduğunda değil, risk faktörleri belirlendiğinde de devreye giriyor.

Peki Bu Kampanyanın Ardındaki Asıl Niyet Nedir?

Bu, yalnızca kiloya odaklanan yüzeysel bir girişim değil. Bu, sağlıklı yaşamı bir ayrıcalık olmaktan çıkarıp, herkesin hakkı haline getirme çabasıdır. Asıl hedef; bireyin sadece fiziksel görünümüne değil, tüm yaşam döngüsüne odaklanan bir dönüşüm yaratmaktır.

Ve işte bu noktada biz sağlık profesyonellerine, özellikle de diyetisyenlere büyük görevler düşüyor.

Karşımıza gelen birey artık yalnızca “kilo vermek isteyen” bir danışan değil; toplum sağlığının aktif bir parçası. Onunla birlikte aile yapısına, beslenme kültürüne, market alışkanlıklarına hatta çocuklarının gelecekteki sağlık algısına da dokunmuş oluyoruz.

Çünkü biz biliyoruz ki; obezite, yalnızca fazla yemek yemekle ilgili değildir.

Az hareket, kalitesiz uyku, stres, duygusal yeme davranışları, erişilebilir sağlıklı gıdanın azlığı gibi pek çok unsurun birleşimidir.

Dolayısıyla çözüm de sadece “daha az yemek” değil; daha çok anlamak, daha bilinçli yaşamak ve daha bütüncül hareket etmektir.

Toplumda hâlâ “zayıf olmak sağlıklı olmak demektir” algısı dolaşırken, VKİ’nin tek başına tanı koyucu değil yön gösterici olduğunu anlatmak bizim sorumluluğumuz. Bir bireyin görünür kilosundan çok, görünmeyen risklerine odaklanmak gerekir.

Bu kampanya bize şunu söylüyor:

Erken teşhis sadece hastalıklar için değil, alışkanlıklar için de geçerlidir.

Ve biz, sadece tartıya çıkan değil; yaşam tarzını sorgulayan bir toplum olmalıyız.

Bugün Bakırköy’de başlayan bu uygulama, yarın ülke genelinde bir alışkanlık devrimine dönüşebilir. Eğer doğru şekilde uygulanır, doğru dille anlatılır ve topluma bir baskı değil, bir destek olarak sunulursa…

Unutmayalım: Sağlıklı yaşam, özel bir programa değil, doğru bir yönlendirmeye bakar.

Ve yön artık belli: Bireyden topluma yayılan, bilinçli, sürdürülebilir bir sağlık hareketi.