İnsanoğlu, yaşamını devam ettirmek için gerekli olan ihtiyaçlarının çoğunu tek başına karşılayamaz. Bu durum onu diğer insanlarla birlikte toplumsal yaşam sürdürmeye zorunlu kılar. O da karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmayı beraberinde getirir. Dolayışı ile, insan bir kısım problemlerini çözmek, ihtiyaçlarını gidermek için, yakınlarına ve çevresindeki insanlara başvurmak, onlarla sağlıklı iletişim kurmak durumundadır.
       Bu anlamda, birbirlerine yakın yerlerde yaşayan insanların, ailelerin doğru ve yerinde geliştirdikleri, sağlıklı komşuluk ilişkileri büyük önem arz eder. Çünkü, komşularımız, aile bireylerinden sonra en çok karşılaştığımız, birçok ortak alanı beraber paylaştığımız, en yakın sosyal çevreyi ifade eder.
       Bizimle aynı binayı, aynı sokağı, aynı mahalleyi, aynı ulaşım aracını, aynı iş yerini, aynı köyü-kasabayı, paylaşan insanlar…Toplumsal yaşamın zorluklarını, sıkıntıların, problemlerini, yakınlarımız ve komşularımızla birlikte aşarız. Büyük, küçük pek çok ihtiyacımız için onlara koşarız. Üzüntü ve mutluluklarımızı onlarla paylaşırız. Bu nedenle, ‘’Komşu komşunun külüne muhtaç’’ denilmiştir.
      Hatta bazen, komşularımız yakınlarımızdan bile önce gelir. Çünkü, bir insanın en zor ve güç anında, kolayca ve ilk önce yardımına koşabilecek kimse komşusudur. ’’Ev alma, komşu al’’ atalar  sözü boşuna söylenmemiştir. Çünkü, bütün hayatımız boyunca onlarla, yan yana yaşarız. Örneğin, bir apartman katında oturuyorsak, altımızda, üstümüzde, yanımızda komşularımız bulunur. Evimizi değiştirsek, başka köye, kasabaya, şehre taşınsak bile, yine komşularımız olacaktır.
         Doğduğumuz köyümüzde, kasabamızda, şehrimizde hayatımızın en tatlı hatıraları, komşu çocukları ile güle oynaya geçirdiğimiz günlerde saklıdır. Yetişkinliğimizde de, yine onlardan vazgeçemeyiz. En yakın arkadaşlarımızı, samimi dostlarımızı hep onlardan seçeriz.
        Aile sohbetlerinde, dost meclislerinde geçmişte kalmış o tatlı hatıraları anlatırız. ’’Hey gidi günler‘’ diye özlemle yad ederiz…
          Ayrıca ‘’komşuluk’’ tabiri, hiçbir ayrım yapmadan, Müslim-gayri Müslim, dost-düşman, yerli-yabancı, iyi-kötü, yakın-uzak bütün komşuları kapsar. Dil, din, ırk, felsefi, siyasi düşünce ayrımı gözetilmez…Herkese iyi davranmayı, aynı gözle bakmayı gerekli kılar…Dünya görüşü, yaşam tarzı farklılıkları yüzünden, aramıza mesafe koymayı engeller…
          Komşuluk ilişkileri, geleneksel değerlerin hâkim olduğu köy ve kasaba gibi küçük yerleşim birimlerinde, daha sağlıklı ve düzenli yürürken, büyük şehirlerde, kentlerde, metropollerde maalesef istenilen düzeyde değildir. Hatta komşuluk, anlamını yitirmiş, bile diyebiliriz. Bunun yerini ‘’sözde komşuluk’’ ilişkileri, yani ‘’yalnızlık’’ almıştır. İnsanlar büyük şehirlerde adeta, ‘’kalabalıklar içinde yalnız yaşamaktadır."
         Büyük siteler, apartmanlar birbirlerini tanımayan, bilmeyen, birbiriyle konuşmayan, selamlaşmayan yalnız ve çaresiz insanlarla doludur. Sevincini, hüznünü, problemini paylaşacağı, maddi ve manevi anlamda güveneceği insan yetersizliği, bireyleri yalnızlığa, çaresizliğe sevk etmektedir.
          Hâlbuki, sağlıklı komşuluk ilişkileri insanlara, bir taraftan toplumsal destek ve güç verirken, diğer taraftan, psikolojik olarak, güvenli, huzurlu, mutlu bir çevrede ve ortamda yaşama imkânı sunar. Büyük gönül zenginliğine ulaştırır, huzur ve mutluluğa katkı sağlar…Çünkü, sağlıklı toplumsal iletişimin ilk basamağı, komşuluk ilişkileriyle başlar…
           Öyle ise, ne yapmalı?
           Komşularımıza karşı tatlı dilli, güler yüzlü olmalı, selamlaşmalı, hal hatır sormalı, sevinç ve kederlerini paylaşmalı. Sağlıklı günlerinde ve hastalıklarında, düğün ve bayramlarda ziyaret etmeli. İyilik yapmalı, ikramda bulunmalı, ihtiyaç duyduğunda yardımına koşmalı. Bir nimete kavuştuğunda tebrik etmeli. Bir olumsuzlukla karşılaştığında teselli etmeli. Ayıp ve kusurlarını araştırmamalı, ‘’Meraklı Melahat’’ olmamalı. Maddi ve manevi olarak onlara zarar vermemeli…Kul hakkına da girmemeli…
      Komşusu kötülüklerinden emin olan, elinden ve dilinden zarar görmeyen, komşularına, hatta tüm insanlara iyi davranan insan olmak, çok mu zor?
           Yüce Rabbimiz buyuruyor ki;
‘’Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.’’(Nisa,36)
          Görüldüğü gibi dini kaynaklarımızda da, toplumsal düzenin sağlanması için, yapıcı ve sağlıklı sosyal ilişkiler, yakından uzağa doğru insanlara iyi davranmak, dayanışma içinde olmak tavsiye ve teşvik edilmiştir.
          O zaman, empatik bir yaklaşım sergileyerek, başta komşularımız olmak üzere, kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkalarına yapmayalım…
       ‘’İyiliğe iyilik her kişinin işi,
       Kötülüğe iyilik er kişinin işi,
       İyiliğe kötülük ise, şer kişinin işidir…’’