Bu yıl,Türk dili ve kültürünün en önemli şahsiyetlerinden tasavvuf ve halk şairi Yunus Emre’nin vefatının 700.yıl dönümü olması nedeniyle,UNESCO(Birleşmiş Milletler Eğitim,Bilim ve Kültür Örgütü)tarafından,anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.Cumhurbaşkanlığımız tarafından da 2021 yılı ‘’YUNUS EMRE VE TÜRKÇE YILI’’olarak ilan edilmiştir.Bu nedenle yurt içinde ve yurt dışında çeşitli etkinlikler düzenlenerek,Yunus’un insanlığın ortak değeri olması ve Türkçemize sağladığı katkılar çeşitli etkinlikler düzenlenerek anlatılmaktadır.

Sevgi,barış ve hoşgörünün evrensel sesi Yunus Emre(1238-1328)Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yılları ile Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıllarına denk düşen önemli bir dönemde yaşamıştır.

Yunus’un yaşadığı  13.-14. Yüzyıllar Anadolu Türklüğünün,Moğol-Haçlı seferleriyle,akın ve yağmalarıyla,iç kavga ve çekişmeleriyle,siyasi otorite zayıflıklarıyla,kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu, kaos ve kargaşa ortamının yaygınlaştığı yıllardır.Halkın farklı alanlarda bunaldığı,sıkıntıya düştüğü böyle bir ortamda Yunus Emre; Ahmet Yesevi ile başlayan,Hacı Bektaş Veli,Ahi Evran,Mevlana gibi ilim,irfan,ahlak önderleriyle birlikte,sevgi,barış ve hoşgörüyü yüceltmiş,bu anlayışı halk arasında yaymaya çalışmıştır.

O, İslam dinini gündelik hayatta yaşanabilir bir ahlaka dönüştürerek,insanı’’ Eşref-i Mahlukat’’derecesine yükseltmeye çalışmıştır.İnandırıcılığı ve samimiyeti ile içinde yaşadığı toplumu etkilemiş,onlara örnek olmuştur.

İnsanlığın otak değeri Yunus Emre,tasavvuftan yola çıkarak,Allah ve insan sevgisine dayalı anlayışıyla bu karanlık çağın ortamında umudunu yitiren,kavga ve entrikalar yüzünden birlik ve dirliği kaybolan insanlara yeni bir umut olmuş,onlara şöyle seslenmiştir;

‘’Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz.’’

O, bu ifadeleriyle,arkadaş olalım,dost olalım,işleri zorlaştırmayalım kolaylaştıralım,sevelim sevilelim,barış içinde yaşayalım,kimse bu dünyada baki değildir.Görüyorsunuz ki,bu dünyadan kimler geldi kimler geçti diyerek,insanları barış,sevgi ve dostluğa çağırmıştır.

Çünkü, insanlara iyilik yapmak,onları sevmek,kalbinde taşıdığı insan-hayvan-doğa sevgisinin tezahürüdür.Yüreğinde sevgi olmayan bencil olur,merhametsiz olur. Aslında sevgi,saygı,acıma duygusu gelişmemiş insanın en büyük zararı kendisinedir.Çünkü,sevgiyle,hoşgörüyle,paylaşma duygusuyla huzur bulma zevkini tatmamış olan kişi,hiçbir şeyden tatmin olmaz,huzur ve mutluluğu yakalayamaz.

Onun dünyasında kin,nefret,hakaret,çatışma,ayrıştırma,ötekileştirme yoktur.Gönül insanı Yunus Emre iman,ibadet,ahlak,sevgi,hoşgörü,huzur,insanlık,birlik-beraberlik yolundan yürümüştür.O herkes tarafından bilinen ,

‘’Yaratılanı severim yaratandan ötürü’’sözleriyle insan sevgisinin zirvesine ulaşırken,erdemli,faziletli,ahlaki değerlere bağlı toplum inşası hedefini,şiirleriyle ortaya koyar;

‘’ Ben gelmedim kavga için,

Benim işim sevgi için,

Dostun evi gönüllerdir,

Gönüller yapmaya geldim.’’

Yunus Emre’ye göre din,-dinin amacına da  uygun olarak,insanlığı mutluluğa,barışa ,huzura ve güvene kavuşturan bir yaşam biçimidir. Onun din anlayışı günümüzde de insanlığın ihtiyaç duyduğu,olumlu/erdemli davranış değişikliğine neden olacak,ahlaki din anlayışıdır. O ahlaki olmayan özden yoksun,şekilci ve gösterişçi,çatışmacı bir din ve dindarlık anlayışını şiirlerinde görüldüğü gibi reddeder.

‘’Giderdim gönülden kini,

Kin tutanın yoktur dini.’’

‘’Dervişlik olsaydı taç ile hırka,

Biz dahi alırdık otuz’a kırk’a.’’

Yunus Emre, mü’minlerin yaptığı ibadetlerin onların davranışlarında hayra ve iyiliğe yönelik de ğişiklik yapmasını,kötülüklerden uzaklaştırmasını arzu eder.Çünkü iyi ,erdemli,ahlaklı,vicdanlı insan olmadan iyi müslüman olunmaz.

‘’Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi,

Elin yüzün yumaz değil.’’

Çünkü namaz ve diğer yapılan ibadetler,Kur’an ve hadislerde belirtildiği üzere,insanları çirkinliklerden,kötülüklerden alıkoyar.’’Kitaptan sana vahyedilenleri oku,namazı özenle kıl, kuşkusuz namaz hayasızlıktan ve kötülükten men eder…’’(Ankebut-45)’’Müslüman elinden ve dilinden diğer insanların zarar görmediği kimsedir’’(Buhari-iman)

Eğer yapılan ibadetler insanları kötülüklerden korumuyor, ahlaki davranış değişikliğine neden olmuyor, sevgi dili oluşturmuyorsa,gerekli ihlas, samimiyet ve bilinçten yoksun, alışkanlık haline gelmiş, görsel bir ritüele dönüşmüş olur.

Ahmet Yesevi, Mevlana,Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre gibi Alperenlerin dilinde kin, nefret, intikam, şiddet, kavga,öfke yoktur. Bunlarda tebliğ sadece söz ile değil, aynı zamanda hal iledir. İslam’ın adalet, ahlak, sevgi, barış, hoşgörü ve kardeşlik anlayışını yaşayarak gösterirler. Ahlak temelli din anlayışını ön plana çıkarırlar.

Çünkü islamiyet,sadece onun yüksek ahlak,adalet ve sevgi anlayışını yaşayarak temsil edilir.Biz bu dili,bu anlayışı bireysel ve toplumsal yaşamımıza hakim kılalım…Her insanın kötü olmadığını davranışlarımızla göstermeye çalışalım…

Öyle ise, ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma yerine, olumlu düşünmeyi, sevgiyi, kardeşliği, teşekkür etmeyi, selam vermeyi, güzel söz söylemeyi öğrenelim…

Kısaca; insan olalım, insan kalalım…

Halimiz, davranışlarımız, duruşumuz, hayatımız, Yunus'ça olması dileğiyle…