Konuşma, insanoğlunun çevresindekilerle iletişim kurmasının, en yaygın, etkili ve en pratik yoludur. İnsan duygularını, düşüncelerini başkalarıyla paylaşmak, onlara aktarmak, için konuşma ihtiyacındadır.

        Bir kimsenin kendisini doğru ifade edebilmesi, dinleyenlerini ikna edebilmesi, güzel ve etkili konuşmasına bağlıdır. Ayrıca sağlıklı ve güzel iletişim kurabilme, toplumsal saygınlık kazanma aracıdır da. ’’İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi vardır?‘’ diye boşa denilmemiştir.

         En temel düşünme ve konuşma aracımız da dildir. Bizleri gerçek anlamda insan yapan, güzelleştirip, değerli kılan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında söz söyleme yeteneğimiz gelir. Tatlı dil, güler yüz, gönüllerin yaralarını sarar, kalpleri birbirine yakınlaştırır. Ruhların kirini temizler, kardeşlik duygularını yüceltir.

        Ancak, söylenecek sözün yeri, zamanı, şekli, önemlidir. ‘’Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır’’ üslubuyla, insan için kapalı kapılar sonuna kadar açılır. Toplumsal kaynaşma, barış, kardeşlik ortaya çıkar.

        Kur’an’da güzel söz; kökü sağlam, dalları semaya uzanan ve her zaman meyve veren bir ağaca, her türlü kötü-çirkin söz ise; yerden koparılmış ayakta durma imkânı olmayan köksüz bir ağaca benzetilmiştir. (İbrahim,14/24-26)  

        Peygamberimiz az konuşur, konuşulanları dinler, arkadaşlarına da faydasız, kaba, çirkin ve boş sözlerden sakınmalarını tavsiye ederdi.

‘’Mü’min ne ta’n edici (ona buna kötülük atfeden), ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır.’’ (Tirmizi, Bir)

‘’Her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin veya sussun.’’ (Buhari, Edeb)

        Türkçemizde atasözü haline gelmiş bir cümle vardır; ‘’Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz. ‘’diye. Ne derece gerçeği ifade eder bilemem... Ancak, akıllı insan kısa ve öz konuşur. Laf çoğaldıkça kontrol zorlaşır. Bu durumda yalan-yanlış ve yersiz söz söyleme ihtimali artar. Abartı, dedikodu, iftira, su’i zan gibi çirkinlikler ortaya çıkar, hatta çoğalır.

       Çok düşünüp, az ve öz konuşmak, muhatabını kırmadan, alay ve hakaret etmeden, bilmediğin, tanımadığın insanlara kötülük atfetmeden konuşmak, dil terbiyesidir. Eğer, ölçüp biçmeden, düşünüp taşınmadan, karşındakine her istediğini, ağzına geleni söylersen, hoşuna gitmeyen, istemediğin, sevmediğin sözleri duymaya hazır olmalısın...

       Mevlana Celaleddin-i Rumi;

 ‘’İnsanı ateş değil, kendi gaflet ve cehaleti yakar,

  Çünkü, herkeste kusur görür, ama kendisine kör bakar.

   Bil ki ey nefs…

   Neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar…’’

        Çünkü, ’’akıl fukara olunca, dil ukala olur.’’

         Dilin kötülük ve çirkinliklerden korunabilmesinin şartı ise, çok düşünmek, çok dinlemek, az konuşmaktır. Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyması gerekir. Çünkü, ’’söz ağızdan çıkmadan önce senin esirindir, ağızdan çıkınca sen onun esiri olursun.’’ Allah bize bir tane dil, iki tane kulak vermiştir. Öyle ise, bir konuşup iki dinleyeceğiz. ’’Söz gümüşse, sükût altındır.’’

Bazen susmak konuşmaktan çok şey anlatır. Konuşmak ise hiçbir şey...

        Ancak, bunu söylerken, rasyonel düşünceyi, eleştiri ve sorgulamayı reddeden, birey olmayı engelleyen baskılayıcı, sürüleştirici yaklaşımlardan elbette uzak durmalıyız. İnsanlar, düşüncelerini bağımsız iradeleriyle ortaya koyabilmeli...

       Ancak,  bir kimse neyi, nerede, ne zaman, nasıl konuşması gerektiğini bilmelidir. Eskiler faydalı, güzel konuşmaktan söz ederken;

‘’Efradını cami, ağyarını mani.’’ demişlerdir. Yani, konuşmada gerekli olanlar bulunsun, gereksiz, faydasız sözler olmasın, ne eksik, ne fazla, dengeli olsun demektir.

Hz Ali Efendimiz buyurur ki;

‘’Dil bedenin denge organıdır. Dil doğru olursa, diğer organlar da doğru olur. Dil bozulduğu zaman, diğer organlar da bozulur.’’

     Yanlış düşünceler, konuşmalar kaba, sert bir üslupla kabul ettirilemez. Kin ve nefret dolu konuşmalar, konuşanı haklı çıkaramaz, hatta dinleyenleri kendinden uzaklaştırır. Hoşgörülü, kucaklayıcı, yumuşak dil kullanmak yerine, insanları tehdit eder, döver gibi hitabet, kimseye faydası olmayan boş sözlerdir.

     Kin ve nefret insanı aptallaştırır. Sağlıklı düşünmesini ve davranmasını engeller. Farklı düşünce ve yaşam tarzı benimseyenlere karşı düşmanlığa ve adaletsizliğe sevk eder.

     Halbuki, etkili ve güzel konuşma, akla ve mantığa hitap eden, insanların gönlünü alıcı, amaca uygun yararlı konuşmadır.

     Bir kimsenin kullandığı dil ve kelimeler, konuşma üslubu,  onun ruh halini yansıtır. O zaman,  kelimeleri hakaret, küfür, iftira yalan, ve kalp kırmak için değil, gönül yapmak için kullanalım...

     Dilden kalbe, yol vardır. İnsan konuşmasıyla aklının dibini gösterir. İsterse kendisini de, muhatabını da yüceltir. Yerine göre de, hem kendisini, hem karşısındakini rezil eder.

     Aslında bir insanın kalbinde ne varsa, dile o yansır. İyilik-güzellik varsa, iyi sözler, kötülük-çirkinlik varsa, çirkin sözler dökülür dilimizden. Yani, ’’Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar’’

      O zaman, önce kalbimizi, sonra dilimizi terbiye etmeliyiz...